90 / BELEDMekke'de inmiştir. 20 âyettir. 1Yemin ederim şu beldeye, Âyetin tefsiri için bak:2 2Sen bu beldede bulunurken, "Yemin ederim, şu beldeye, sen bu beldede bulunur iken". Kusurdan uzak Allah haram belde'ye yemin etmiş, onu da Resûlüllah sallallahü aleyhi ve sellem'in orada bulunması ile kayıtlamıştır. Bunu da onun büyük şerefini açıklamak için yapmıştır ve mekânın şerefinin orada bulunanın şerefi ile olduğunu bildirmek için yapmıştır. Şöyle de denilmiştir: Hillün sana sataşmak helâldir, tıpkı onun dışındaki ava sataşmak helâl olduğu gibi (yani onlar senin için böyle düşünüyorlar) ya da gündüzün bir saatinde orada ne yapmak istersen sana helâldir, demektir. Bu da Fetih senesinde ona helâl kılındığına dâir vaattir. 3Babaya ve doğan şeye, "Babaya” bu da hazel beled'e atıftır, baba da Âdem ya da İbrâhîm'dir. O ikisine salât ve selâm olsun "ve ondan doğana” zürriyetine ya da Muhammed aleyhis-salâtü ves-selâm'a. Validin şeklinde nekire kılınması onu büyütmek içindir, mâ edatının men'e tercih edilmesi de taaccüp manasından dolayıdır, nitekim, Allah bilir ya "bi-ma vadaat” (Al-i İmran: 36) kavlinde de böyledir. 4Yemin olsun, gerçekten insanı meşakkat içinde yarattık. "Yemin olsun, gerçekten insanı meşakkat içinde yarattık” yorgunluk ve zorluk içinde, bu de kebider-recülü kebeden deyiminden gelir ki, ciğeri ağrımak, yanmaktır. Mükâbede lâfzı da bundan gelir. İnsan hep zorlukların içindedir; başı rahim karanlığı ve darlığıdır, sonu da ölüm ve sonrasıdır. Bu da aleyhis-salâtü ves-selâm Efendimiz'e Kureyş'ten çektiği şeyler için teseüidir. 5İnsan hiç kimsenin ona güç yetiremeyeceğini mi sanıyor? (İnsan sanıyor mu?) fiilindeki zamir Efendimiz'i çok rahatsız eden veyahut kuvvetine aldanan birine râcidir, Meselâ Ebül-Eşed bin Kelde gibi. Bunun ayaklarının altına Ukâz'da tabaklanan öküz derisi konulurdu, on kişi çekerdi de deri parçalanırdı, kendisi yerinden oynamazdı ya da zamir onlardan her birine yahut insana gitmektedir. "Hiç kimsenin ona gücünün yetmeyeceğini” ondan intikâm alacağım sanmıyor mu? 6"Ben yığın yığın mal telef ettim” der. "Der” o vakitte "ben yığın yığın mal telef ettim". Çok mal harcadım, bu da telebbedeş şey'ü deyiminden gelir ki, bir şey birikmektir. Maksat gösteriş ve övünmek için ya da Resûlüllah sallallahü aleyhi ve sellem'e düşmanlık uğruna harcadığı maldır. 7Onu kimsenin görmediğini mi sanıyor? "Onu kimsenin görmediğini mi sanıyor?” harcarken yahut ondan sonra ki, ona bunu sorar. Yani kusurdan uzak Allahü teâlâ onu görür ve ona cezasını verir ya da kendisini bulup hesap soracak birinin olmayacağını mı sanıyor? Sonra bunu şöyle diyerek açıkladı: 8Ona vermedik mi, iki göz? Âyetin tefsiri için bak:9 9Bir dil, iki dudak. "Ona vermedik ki, iki göz” göreceği iki göz "bir dil” onunla içindekini ifade edecek "iki dudak” o ikisi ile ağzını kapatır; konuşmada, yemede, içmede ve diğer şeylerde onlardan yararlanır. 10Ona iki yol gösterdik. "Ona iki yol gösterdik” hayır ve şer yollarını ya da iki meme, meme manasına gelen necd'in esas anlamı yüksek yerdir. 11Sarp yokuşa atılmadı. "Sarp yokuşa atılmadı” yani yokuşa atılmakla o nimetlere şükretmedi, yokuşa atılmak da zor işe girişmektir. Akebe dağ yoludur, onu aşağıda tefsir ettiği gibi istiare yolu ile köle azat etmede ve yemek yedirmede kullanmıştır: 12Sarp yokuşun ne olduğunu biliyor musun? Âyetin tefsiri için bak:13 13Bir boynun bağını açmak (köle azat etmek) tir. "Sarp yokuşun ne olduğunu biliyor musun? Köle azat etmektir ya da açlık gününde yemek yedirmektir; yakınlığı olan yetime yahut toz toprak içinde bir yoksula". Çünkü bu ikisinde nefisle mücadele vardır. Yokuşla murat edilenler çok olduğu için lem yerine lâ düşmesi güzel olmuştur. Çünkü lâ nerede ise tekrar edilmeden kullanılmaz. Zira mana şöyledir: Felâ fekke rakabeten vela at'ame yetimen ev miskmen. Mesğabe, makrebe ve metrebe mef’ale vezinlerindedir; sağibe'den gelir ki, acıkmaktır, karube'den gelir ki, nesep bakımından yakınlıktır ve teribe'den gelir ki, fakir düşmektir. İbn Kesîr, Ebû Amr ve Kisâî iktehame'den bedel olarak fekke rakabeten ev at'ame okumuşlardır. (Sarp yokuşun ne olduğunu biliyor musun?) kavli de ara cümledir, manası da şöyledir: Şüphesiz sen onun ne kadar zor ve ne kadar sevap kazandırdığını bilemezsin. 14Yahut açlık gününde yemek yedirmektir. 15Yakınlığı olan bir yetime, 16Toz toprak içinde bir yoksula. 17Sonra da îman edip birbirine sabrı tavsiye edenlerden ve birbirlerine merhameti tavsiye edenlerden oldu. "Sonra îman edenlerden oldu” bunu da iktehame yahut fekke'nin üzerine sümme ile atfetmesi, îmanın rütbe bakımından köle azat etmekten ve yemek yedirmekten çok uzak (yüksek) olduğunu bildirmek içindir. Çünkü îman müstakildir ve diğer taatların kabulü için şarttır. "Tevasav” birbirlerine tavsiye ettiler "sabrı” Allahü teâlâ'ya itaate sabrı "ve birbirlerine merhameti tavsiye ettiler” Allah'ın kullarına merhameti ya da Allahü teâlâ'nın rahmetini kazandıracak şeyleri (iyi amelleri). 18İşte onlar sağın sahipleridir. (İşte onlar sağın sahipleridir) sağ tarafın ya da uğurun. 19Âyetlerimizi inkâr edenler ise, onlar solun sahipleridir. "Âyetlerimizi inkâr edenler ise” kitap, delil veya Kur'ân gibi hakka delil kıldığımız şeyleri inkâr edenler ise "onlar solun sahipleridir” ya da uğursuzluğun. Mü'minleri ism-i işâret (ülâike) ile kâfirleri ise zamir (hüm) ile zikretmesinde gizli olmayan (açık) bir lâtife (nükte) vardır! 20Üzerlerine ateş kapatılmıştır. "Üzerlerine ateş kapatılmıştır” tabaka hâlinde örtülmüştür, bu da avsattül babe deyiminden gelir ki, kapıyı örtmek ve kapatmaktır. Ebû Amr, Hamze ve Hafs âsattü'den getirerek hemze ile okumuşlardır. Peygamber sallallahü aleyhi ve sellem'den: Kim Lâ-uksimü bi-hâzel beledi sûresini okursa Allahü teâlâ ona kıyâmet gününde gazabından emin olduğuna dâir bir berat (aman) verir. |
﴾ 0 ﴿