14-İBRÂHİM SÛRESİ

Mekke’de nâzil olup, 52 Âyet-i kerîmedir.

Rahmân ve Rahîm olan Allah'ın ismi ile başlarım.

 1

Elif, Lâm, Râ. Bunlarla muradını ancak Allah bilir Ey Resûlüm Muhammed! Bu Kur’ân Rablerinin izni emri ile insanları karanlıklardan küfürden aydınlığa imana (her şeye) gâlip (ve) övülmeye lâyık olan Allah'ın yoluna çıkarman için sana indirdiğimiz (büyük) bir kitaptır.

Âyette geçen ”ilâ-Sıratın“ ile en-Nûr“ dan bedeldir. Yine Âyette geçen “ Allah” lâfzı, kesre ile okunduğu takdirde “ “ el-Azîz “ lâfzından bedel veya atf-ı beyan olup, kendisinden sonra gelen“ Ellezi “ise sıfatı olur. Ve yine “Allah “ism-i şerifi ref ile okunup mübteda, “ ellezi “ ise haberi olur.

 2

O Allah (ın yolu) ki, göklerde ve yerde ne varsa mülkiyet, yaratma ve kul edinme bakımından hepsi onundur. (Başlarına gelecek) şiddetli azaptan dolayı vay kâfirlerin hâline!

 3

Onlar öyle kimselerdir ki, dünya hayatını âhiret üzerine tercih ederler.

Âyette geçen “ Ellezîne ” kâfirlerin sıfatıdır. Allah'ın yolundan İslâm dininden insanları çevirirler ve O’nun yani yolun eğri olmasını isterler. İşte onlar haktan çok uzak bir sapıklık içindedirler.

 4

Biz her gönderdiğimiz peygamberi, ancak kavminin dili ile gönderdik ki, (Allah tarafından) getirmiş olduğu şeyleri onlara açıklasın ifade edebilsin. Artık, Allah dilediğini saptırır, dilediğini de hidâyete erdirir. O mülkünde güçlüdür, yaptıklarında hikmet sâhibidir.

 5

Yemin olsun ki, biz Mûsa'yı ona” kavmin Beni İsrâîl'i karanlıklardan küfürden nura imana çıkar ve onlara Allah'ın günlerini nimetlerini hatırlat“ diyerek dokuz mu'cizelerimizle gönderdik. Şüphesiz ki, bu hatırlatmada itâat hususunda çok sabırlı olan, nimetlere çok şükreden her bir kimse için büyük ibretler vardır.

 6

Hani hatırla! Bir vakitler Mûsa kavmine şöyle demişti: “Allah'ın üzerinizdeki nimetini hatırlayın. Çünkü O, sizi Fir'avn hanedanından kurtarmıştı. Onlar, sizi azâbın kötüsüne sürüyorlardı ve bir takım kâhinlerin ” Beni İsrâîl'den bir çocuk yakında dünyaya gelecek, Fir’avun'un saltanatının gitmesine sebep olacaktır “sözü üzerine doğan çocuklarınızı boğazlayıp, kadınlarınızı sağ bırakmaya devam ediyorlardı. İşte bunda bu kurtarmada veya azapta Rabbinizden büyük bir ikram yahut imtihan vardır.

 7

Hatırlayın ki, Rabbiniz (şunu) bildirmişti: Yemin olsun, eğer siz Allah'ı birlemek ve itâat etmek suretiyle benim nimetime şükrederseniz elbette size (nimetlerimi) artırırım. Fakat küfür ve isyan ile nimeti inkâr ederek nankörlük ederseniz elbette size azâb ederim. İkinci cümledeki kasemin cevabı mahzûftur. Şârih bunun ”elbette size azap ederim “olduğunu belirtmiştir. Buna da Âyet-in devamı delâlet etmektedir. Muhakkak ki, benim azâbım çok şiddetlidir. “

 8

Yine Mûsa kavmine ”siz ve yeryüzünde bulunanların hepsi nankörlük etseniz, bilin ki, Allah mahlûkatından müstağni ve kullarına yaptığı işlerde övülmüştür.

 9

Sizden önce gelip geçen lerin, Nûh kavminin, Hûd'un kavmi, Âd ve Sâlih'in kavmi, Semûdun ve onlardan sonrakilerin-ki, çokluklarından dolayı onları (n sayılarını) ancak Allah bilir-haberi size gelmedi mi? Onlara peygamberleri doğruluklarını gösteren açık (ve kesin) delillerle gelmişlerdi de, onlar yani ümmetler, aşırı kinlerinden dolayı ellerini ısırmak için ellerini ağızlarına götürüp ”Biz hakikaten sizin iddianıza göre size gönderilmiş olan şeyi inkâr ettik ve bizi davet ettiğiniz şeyden kuşkuya düşüren bir şüphe içindeyiz. “ demişlerdir.

 Âyetle yer alan istifham takrîr içindir (Yani haberleri size gelmiştir).

 10

Peygamberleri: ” gökleri ve yeri yaratan Allah hakkında şüphe mi var? O sizi, günahlarınızı bağışlamak için kendisine ibâdete çağırıyor ve belirli bir vakte ölüm vaktine kadar azapsız size müsaade ediyor“ demişlerdir. Onlar: ”siz bizim gibi insandan başka bir şey değilsiniz. Bizi babalarımızın taptıkları şeylerden putlardan çevirmek istiyorsunuz. O hâlde bize doğruluğunuzu gösteren açık bir delil getirin“ dediler.

 “fi efvahihim“ Âyet-inde geçen “fi “ harf-i cerri ”ilâ “mânâsındadır. Ayrıca ''E-fillahî şekkün“ Âyet-inde geçen istifham inkâr ifade etmekledir. Yani Allah'ın varlığı ve birliğinde şüphe (ihtimali) yoktur. Zira bu konuda çok açık (ve kesin) deliller vardır.

 “min-Zünûbiküm“ Âyet-inde geçen “ min“ harfi (Ahfeş'e göre) zâittir. Zira İslâm, kendinden önceki günahları bağışlar. Veya kul hakları çıkması için 'Min'tab'iz (bir kısım) içindir.

Âyette geçen “ İn“ (menfi) ” ma “ mânâsındadır.

 11

Peygamberleri onlara: “(Evet) dediğiniz gibi biz, ancak sizin gibi bir insanız, velâkin Allah, peygamberlik nimetini kullarından, kime dilerse ona ihsan buyurur. Allah'ın izni emri olmadıkça da size bir mu'cize getirmemiz bizim için mümkün değildir. Çünkü biz yetiştirilmiş kullarız. Mü'minler yalnız Allah'a tevekkül etsinler, O'na güvensinler.

 12

Hem biz neden Allah'a tevekkül etmeyelim ki bundan bizi alıkoyacak hiçbir engel yoktur, O bize yollarımızı göstermiştir. Ve elbet bize yaptığınız eziyetlere sabredeceğiz. Onun için tevekkül edenler, yalnız Allah'a tevekkül etsinler dediler.

 “Ala-ma-azey tumuna “ Âyet-inde geçen “ ma “ ma-….. ? devamı bulunamıştır.

 13

İnkâr edenler peygamberlerine dediler ki: ”ya sizi mutlaka yurdumuzdan çıkarırız. Ya da mutlaka dinimize dönersiniz. “ Bunun üzerine Rableri onlara: ” Biz muhakkak zâlimleri kâfirleri helâk edeceğiz. “

 14

Ve onlar (ın helâkin) dan sonra sizi, o yere onların yurduna yerleştireceğiz. Diye vahyettik. Bu, yardım ve o yere mirasçı kılmak makamımdan yani huzuruma durması ve azap tehdidimden korkan kimseler içindir.

 15

Peygamberler kavimlerine karşı Allah'dan Fütuhat (ve) zafer istediler. Ve hakka karşı her inatçı (ve) Allah'a itâat etmekte kibreden zorba hüsrana uğradı.

 16

Onun önünde de gireceği cehennem vardır. Ona orada irinli sudan içirilecektir. Sadid: Cehennem ehlinin karnından akıp çıkan şeydir ki, kan ve irinle karışmıştır.

 17

Acılığından dolayı onu üst üste yudum yudum zorla yutmaya çalışacak fakat çirkinliği ve pisliğinden dolayı bir türlü boğazından geçiremeyecek. Her taraftan kendisine ölüm yani azâbın her türlüsünü ona gerekli kılan ölüm sebepleri gelecek fakat ölmeyecektir. Bu azâbın arkasından da ağır, kuvvetli hiç kesilmeyen ebedî bir azâb gelecektir.

 18

Rablerini inkâr edenlerin sıla-i rahim ve sadaka gibi iyi gözüken amellerinin bunlarla (âhirette) fayda görmeme bakımından durumu fırtınalı bir günde rüzgârın şiddetle savurduğu bir küle benzer ki, şiddetli esen rüzgâr o külü saçıp toz yapmış (yok etmiş) ondan hiç bir şey ele geçmez. (İşte aynı şekilde) kâfirler dünyada yapıp kazandıklarından hiç bir şeyi ellerine geçiremezler onun için bir sevap bulamazlar. Çünkü şartı yoktur (o da imandır). İşte bu (haktan) uzak sapıklığın helakin ta kendisidir.

 19

Ey Muhatap! Görmedin mi Allah, gökleri ve yeri hak ile yaratmıştır. Ey insanlar! dilerse sizi götürür de yerinize yeni bir halk (nesil) getirir.

Âyette geçen istifham takrîr içindir. Yine Âyette geçen ” Bi'l hakkı “ “ haleke “ fiiline taalluk etmektedir.

 20

Allah'a göre bu zor bir şey değildir.

 21

Mahlûkatın hepsi Allah'ın huzuruna çıktılar (çıkacaklar) Ve zayıflar tâbi olan halk tabakası peşlerinden gidilen büyüklük taslayanlara, “Biz size tâbi olanlar idik. Şimdi siz, Allah'ın azâbından az bir şeyi bizden defedebilir misiniz? Diyecekler. Onlar yani peşlerinden gidilenler: “ eğer Allah bize hidâyet verseydi elbette sizi hidâyete davet ederdik. Şimdi bizler sızlansak da, sabretsek de bizim için aynıdır. Bizim için sığınacak bir yer yoktur. “ cevabını vereceklerdir.

Bu âyet ile bundan sonraki Fiilin mazi sigası ile tabir edilmesi gelecekte meydana gelmesi kesin olması itibari iledir. (Çünkü Allah'ın haber verdiği her şey doğrudur ve gerçektir. Dolayısıyla sanki olmuş ve meydana gelmiş gibidir).

Âyette geçen “ Tebeün” kelimesi “ Tabiîn“ in çoğuludur. Yine âyette geçen birinci Min beyan için. ikincisi ise tab'iz (bir kısım) içindir. “malene Min Mahis“ Âyet-inde geçen 'Min“ ise zâittir.

 22

Cennet ehli cennete, cehennem ehli de cehenneme girdirilerek iş bitince cehennem ehli şeytanın başına toplanacaklar. Şeytan İblis (Onlara) der ki, “Şüphesiz Allah size öldükten sonra dirilme ve ceza konusunda (size) gerçeği va'd etti. Ve (sözünü) size doğruladı. Ben de size öldükten sonra dirilme ve ceza olmayacağına dair va'd ettim. Ama size yalancı çıktım, bununla beraber benim sizin üzerinizde hiç bir kuvvet ve kudretim yoktu ki, sizi bana uymaya zorlayayım.

Ancak sizi davet ettim. Siz de bana hemen icabet ettiniz. Binaenaleyh beni kınamayın, benim davetimi kabul etmekle kendinizi kınayınız. Ben sizi kurtaramam, siz de beni kurtaramazsınız. Doğrusu ben, sizin bundan önce dünyada beni Allah'a ortak tutmanızı da tanımamıştım (ya). Bunun üzerine Allahü teâlâ şöyle buyuracak: ” muhakkak ki, zâlimlere acıklı bir azap vardır. “

 “min Sultan“ Âyet-inde geçen “ min“zâittir. Yine Âyette geçen “ İlla”lakinne mânâsındadır. Ve yine ” Bi-ma Eşrektu-mun'i “ Âyet-inde geçen “ ma “ ma-i masdariyedir. Şarih takdirini yapmıştır. Âyette geçen Musri hîyy lâfzında ya'nın fetha ve Kesrası ile de okunmuştur.

 23

Îman edip de sâlih ameller işleyenler, Rablerinin izniyle orada ebedî kalmak üzere, altlarından ırmaklar akan cennetlere sokulacaklar. Orada onların Allah'dan, meleklerden ve kendi aralarında tahiyyeleri (birbirlerine duaları, iltifatları, sağlık temennileri) selamdır.

Âyette geçen 'Halidine ” kelimesi hâl-i mukadderedir. (Yani ebedi kalmaları takdir edilmiştir)

 24

Görmedin mi Allah nasıl bir temsil yaptı? Güzel bir kelimeyi yani Lâ ilâhe illallah kelimesini kökü yerde sabit, dalları gökte olan güzel bir ağaç gibidir.

 25

O ağaç Rabbinin izni ile iradesi ile her zaman yemişini meyvesini verir. İşte bunun gibi, îman kelimesi mü'minin kalbine yerleşmiştir. Ameli de göklere yükselir. Her zaman amelinin bereket ve sevabı ona ulaşır. Allah insanlara böyle temsilleri beyan ediyor, olur ki, onlar öğüt alırlar da îman ederler.

 26

Kötü bir kelimenin ki, bu küfür kelimesidir, misali kötü bir ağaç Ebû Cehil karpuzu gibidir. Ki, yerin üstünden sökülmüştür. (Bu yüzden) onun için istikrar ve sebatı yoktur. Küfür kelimesi de böyledir. Onun da sebatı, dalı ve bereketi yoktur.

 27

Allah, îman edenleri hem dünyada hem âhirette yani kabirde sabit sözle ki, o da kelime-i tevhiddir sağlam tutar. İki melek onlara, “Rabbin kimdir? Dinin nedir? Peygamberin kimdir? Diye sual ettiklerinde doğru cevap verirler. Nitekim Buharî ve Müslim'deki bir hadis-i şerifte böyle buyrulmuştur. Allah, zâlimleri kâfirleri dalâlete düşürür de doğru cevap vermeye yol bulamazlar. Hadis-i Şerifte belirtildiği gibi bilâkis, “Bilmiyoruz “ derler. Allah dilediğini yapar.

 28

 

Âyetin tefsiri için bak:29

29

Bakmaz mısın o kimselere ki, Allah'ın nimetini yani nimete şükretmeyi küfre değiştirdiler. Onlar da Kureyş kâfirleridir. Ve kâfirler kavimlerini saptırması yüzünden kavimlerini helâk yurduna Cehenneme indirdiler. Oraya gireceklerdir. Ne kötü bir karargâhtır o (cehennem).

Âyetle yer alan“ cehennem” lâfzı (“ dare'l-bevar“ dan) atfî beyandır (Helâk yurdunu izah etmektedir)

 30

Allah'ın yolu olan İslâm dininden sapmak (ve saptırmak) için, Allah'a eşler uydurdular. Onlara De ki: ” dünya nimetinizle biraz daha keyfinize bakın! Çünkü varacağınız yer ateştir. “

Âyette geçen “ Liyedillu“ fiili ya'nın zammesi ile de okunmuştur.

 31

Îman etmiş kullarıma söyle: “Namazı dosdoğru kılsınlar ve kendisinde ne alışveriş ne fidye, ne de fayda veren dostluk olmayan bir gün ki, o da Kıyâmet günüdür gelmeden, kendilerine verdiğimiz rızıklardan gizli ve aşikâr infakta bulunsunlar.

 32

Allah, Odur ki, gökleri ve yeri yaratmıştır. Gökten su indirerek onunla size rızık olmak üzere türlü meyveler çıkardı ve izni ile denizde yüzüp gitmeleri için yolcu ve yük taşımak üzere gemileri emrinize verdi; nehirleri de size musahhar kılmıştır.

 33

Hiç durmadan yörüngelerinde yürüyüp giden güneşi ve ayı size musahhar kılmış gecede dinlenesiniz diye geceyi ve gündüz de onun lütfundan rızık aramanız için de gündüzü de istifadenize verdi.

 34

Hem size geçiminizi temin edecek şekilde istediğiniz şeylerin hepsinden vermiştir. Eğer Allah'ın verdiği nimetleri ard arda gelen ihsanını sayacak olsanız onları saymaya güç yetiremezsiniz. Hakikaten insan kâfir, isyan etmekle kendine çok zâlim, Rabbinin nimetini inkâr etmekle de çok nankördür.

 35

Bir de hatırla ki, bir vakitler İbrâhîm şöyle demişti: ”ey Rabbim! Bu beldeyi Mekke'yi emniyetli kıl! Allahü teâlâ onun duasını kabul ederek orayı kutsal kılmıştır. Orada insan kanı akıtılmaz, hiç kimseye haksızlık edilmez. Oranın avı avlanmaz ve bitkisi kesilmez.

Beni ve oğullarımı putlara tapmaktan uzak tut!

 36

Ey Rabbim! Çünkü onlar yani putlar birçok insanın onlara tapması suretiyle insanlardan birçoğunu saptırdılar. Bundan böyle tevhid üzere kim bana uyarsa işte o benim dinime mensup olanlardandır. Kim de bana isyan ederse, artık sen çok bağışlayıcı, çok merhametlisin. İbrâhîm (aleyhisselâm) bu sözü, Allahü teâlâ, şirki bağışlamayacağını bilmeden önce söylemiştir.

 37

Ey Rabbimiz! Ben zürriyetimden bir kısmını- ki, İsmail (aleyhisselâm) ile validesi Hacer'i tufandan önceki senin mukaddes olan evinin yanında ekin bitmez bir vadide- ki, Burası Mekke'dir-yerleştirdim. Ey Rabbimiz (bunu) namazı dosdoğru kılsınlar diye (yaptım). Bundan böyle insanlardan bir kısmının kalplerini onlara (yani hacca) meylettir ve şefkatli kıl. İbn Abbâs (radıyallahü anh) der ki: “ eğer Hazret-i İbrâhîm (aleyhisselâm) “İnsanların kalplerini “ deseydi, İranlılar ve Bizanslılar ve bütün insanlar hacca gönül verirlerdi Ve şükretmeleri için kendilerini bazı meyvelerle rızıklardır.

Allahü teâlâ Taif’i oraya nakletmekle İbrâhîm (aleyhisselâm)'ın duasını kabul etti.

 Taif= Şam memleketlerinden bir parça yer ve pınar ve ağaçları ile birlikte Hicaz’a taş ve çorak arazide Hicaz’dan Şam’da Haran denilen yere Allahü teâlâ tarafından Cebrâîl vasıtasıyla nakledilmiştir.

 38

Ey Rabbimiz! Bizim gizlediğimiz ve açığa vurduğumuz her şeyi muhakkak sen bilirsin. Ne yerde ne gökte Allah'a hiç bir şey gizli kalmaz.

Bu kelâmın, Allahü teâlâ'nın kelâmından veya İbrâhîm (aleyhisselâm)'ın kelâmı olması muhtemeldir. Âyette geçen “ min“zâittir,

 39

İhtiyarlık halimde iken bana İsmail'i Hazret-i İsmail, babası doksan dokuz yasında iken doğdu. Ve İshak'ı İshak ise Hazret-i İbrâhîm yüz on iki yaşında iken dünyaya geldi. İhsan eden Allah'a hamdolsun. Şüphesiz ki, Rabbim, duayı kabul buyurandır.

 40

Ey Rabbim! Beni namaza müdavim kıl! Zürriyetimden de namaz kılacak kimseleri namaza dâim eyle! İçlerinden kâfirlerin olacağını Allahü teâlâ kendisine bildirmesinden dolayı ” min” lâfzını getirdi (Zürriyyetimden dedi.)

Ey Rabbimiz! mezkûr duamı kabul buyur!

 41

Ey Rabbimiz! Hesap görüleceği gün beni, annemi, babamı ve bütün mü'minleri bağışta!

Anne ve babasının Allah düşmanı olduğunu bilmeden önce af dilemiştir. Annesinin müslüman olduğu söylenmiştir.

Âyette geçen “Veli valideyye ” müfred (tekil) olarak ” validi “Ve ”Veledeyye “ (İsmail ve İshak'ı) şeklinde de okunmuştur.

 42

Allahü teâlâ şöyle buyurdu: ”sakın Allah'ı zâlimlerin Mekke ehlinden olan kâfirlerin yaptıklarından gafil sanma! Onları ancak öyle bir güne azapsız bırakıyor ki, o günde gözler görecekleri şeyin dehşetinden dışarı fırlar.

 “Şuhise basaru falanin“ (Filânın gözü kıpırdamadı) denir. Yani güzünü açtı da kapayamadı.

 43

Başlarını semaya doğru dikerek koşarlar. Gözleri kendilerine bile dönüp bakmayacak. Kalpleri ise müthiş korkularından dolayı akıldan bomboştur.

Âyette geçen “ muhdi'ine ” hâldir.

 44

Ey Resûlüm Muhammed! İnsanları kâfirleri, kendilerine azâbın geleceği gün- ki, o gün Kıyâmet günüdür- ile korkut. Kâfir olanlar: “Rabbimiz! Bizi dünyaya döndürmek suretiyle Bize yakın bir zamana kadar müsaade buyur da seni birleyerek davetine icabet edelim ve peygamberlere uyalım. “ derler, azarlamak için onlara şöyle denir: “ hani siz, bundan evvel dünyada, sizin için hiçbir zeval dünyadan ayrılıp âhirete gitme diye bir şey olmadığına yemin etmemiş miydiniz? “

 45

Üstelik dünyada, inkâr etmekle kendilerine zulmeden geçmiş ümmetlerin yerlerine oturdunuz. Onlara azap olarak nasıl bir işlem yaptığımız size apaçık belli oldu. Sizi (yaptıklarınızdan) engellemedi. Ve Kur’ân da size misaller gösterdik. İbret de almadınız.

 46

Gerçekten onlar Nebi (sallallahü aleyhi ve sellem)'e onu öldürmeyi veya bağlayıp tutuklamayı yahut (yurdundan) çıkarmayı istedikleri zaman hilelerini kurdular. Ve onların hilesi Allah katındadır. Yani Allah katında malûmdur. Veya cezası Allah katındadır. Ne kadar büyük de olsa onların hileleriyle dağlar yerinden gidecek değildir. Bunun mânâsı mühim değil, bu ancak kendilerine zarar verir demektir.

“ Bir kırâate göre ” Litezule “ fiili lamın fethası ve fiilin zammesi ile okunmuştur. Buna göre ise “İn”Tahfiflenmiştir. Bu kırâate göre maksat onların hilelerinin büyüklüğüdür. Buna göre mânâ: Halbuki onların hileleri (büyüklüğü bakımından dağlar yerinden oynar).

Bu âyette zikri geçen dağlardan maksat bizzat dağların kendisidir, denilmiştir. Karar ve sebatta dağlara benzetilen İslâm'ın hükümleridir de denilmiştir. Hileden maksadın, onların küfrü olduğu da söylenmiştir.

 “Az daha gökler çatlayacak, yer yarılacak ve dağlar yıkılıp çökecekti “ (Meryem-90) Âyet-i ikinci kırâate göre onların hilelerinden maksadın küfür olduğuna münasip düşüyor, muvaffakat ediyor. (Çünkü Rahmâna çocuk isnat ettiler).

Birinci görüşe de (yani onların hilelerinden maksat büyüklüğüdür) Menfi olarak okunan“Onların hileleriyle dağlar yerindan gidecek değildi “ (büyük de olsa) Âyet-i muvaffakat ediyor.

 47

O hâlde, sakın Allah Peygamberlerine olan zafer vadinden döner sanma! Şüphesiz Allah gâliptir. Hiç bir şey onu âciz bırakamaz. Kendisine âsi olan kimselere karşı intikam sâhibidir.

 48

Hatırla ki, o gün, yer başka yere, gökler de başka göklere çevrilecek. Bu da Kıyâmet günü gerçekleşecektir.

Buhârî ve Müslim'deki bir hadisi şerifte belirtildiği üzere: “O gün insanlar bembeyaz tertemiz bir yerde toplanacaklardır. “

Efendimiz (sallallahü aleyhi ve sellem)'e “O gün İnsanlar nerede bulunacaklardır? ”sorusu sorulduğunda, Efendimiz cevaben: ”sırat üzerinde bulunacaklardır. “ Buyurdu. Bu hadis-i Şerifi ise Müslim rivâyet etmiştir. Ve insanlar her şeye gücü yeten ve bir olan Allah'ın huzuruna (hesap görmek için) kabirlerinden çıkarılacaklardır.

 49

Ey Resûlüm Muhammed! O gün, kâfirleri şeytanları ile birlikte kelepçe ve zincirlere bağlanmış olduklarını göreceksin.

 50

Gömlekleri katrandandır. Zira katran, ateşi tutuşturmada daha etkilidir. Yüzlerini (ve yüreklerini) de ateş saracaktır.

 51

Çünkü Allah, herkesi kazandığı hayır ve şer ile cezalandırması için onun huzuruna çıkacaklardır.

Âyette geçen “ uyecziye “ fiili Berezu fiiline taalluk etmektedir.

Şüphesiz Allah, hesabı çok çabuk görendir. Bu konuyla ilgili hadisi şerifte bildirildiği üzere, bütün yaratıkları, dünya günlerinden bir gündüzün yarısı kadar bir zamanda hesaba çeker.

 52

Bu Kur’ân insanlara bir tebliğdir. Yani, insanlara tebliğ edilmek üzere indirilmiştir. Bununla hem uyarsınlar hem ondaki delillerden O’nun yani Allah'ın ancak bir ilâh olduğunu bilsinler. Hem de akıl sahipleri öğüt alsınlar.

Âyette geçen “ Li-yezzekkeru“ fiilinde (babın) aslındaki ta zal'a idgam yapılmıştır.

0 ﴿