15-HICR SÛRESİ

Mekke’de nâzil olup, 99 Âyet-i kerîmedir.

Rahmân ve Rahîm olan Allah'ın ismi ile başlarım.

1

Elif, Lâm, Râ. Bu harflerden muradının ne olduğunu en iyi bilen Allah'dır. Bunlar Bu âyetler kitabın Kur’ân’ın ve Hakkı bâtıldan (ayırıp) izhar eden Kur’ân’ın âyetleridir.

 “Âyet“ ile ” el-Kitab“ arasındaki izafet “min“ mânâsındadır. Ayrıca” kur’ân’ın”lafz-ı celili bir sıfatın ilâvesi ile ” el-Kitab“ üzerine ma'tûftur.

2

Küfredenler Kıyâmet günü kendi halleri ile müslümanların hallerini bizzat müşahede ettikleri zaman ” keşke müslüman olsalarmış“ diye nice kez arzu temenni edecekler. Buradaki “Rubbe ” Teksir içindir. Çünkü bu temenni onlardan çoğu kez zuhur edecektir. Bir görüşe göre ise ” taklil “ (azlık) içindir. Çünkü Kıyâmetin ürpertici manzaraları kendilerini o kadar şaşırtıp dehşete düşürecek ki, kendilerine gelip de bunu temenni etme fırsatı bulamayacaklar. Ancak bazı zamanlar bunu temenni edebilecekler.

Âyet-i kerîme’de geçen “Rübbema “ şeddeli ve şeddesiz “Rübema “ şeklinde okunmuştur.

3

Bırak onları Ey Resûlüm Muhammed! kâfirleri (kendi hallerine) terk et ki, yesinler, dünyaları ile zevk etsinler. Ömürlerinin uzun olacağına ve benzeri konulara dair emel kendilerini îman etmekten meşgul ede dursun sonlarının ne olacağını yakında bilecekler. Bu emir, onlarla savaşmakla emrolunmadan önce idi.

 (Daha sonra kılıç Âyet-i ile neshedildi-Çeviren)

4

Biz, hiç bir memleketi- halkı kastedilmiştir-helâk edilmeleri için belli bir yazısı eceli olmaksızın (rastgele) helâk etmedik.

Âyet-i kerîme’de geçen “ min“zâidedir.

5

Hiç bir ümmet, ne ecelinin önüne geçebilir, ne de onu geciktirebilir, ecelinden sonraya kalabilir.

6

Onlar yani Mekke kâfirleri Hazret-i Peygamber ( .)'e;”Ey iddiasınca kendisine Kur’ân indirilen! Sen muhakkak delisin!

7

Eğer senin şüphesiz peygamber olduğuna ve bu Kur’ân’ın Allah katından olduğuna dair iddianda doğrulardan isen, bize melekleri getirsene!“ dediler.

8

Allahü teâlâ buyuruyor ki: Melekler ancak hak ile azap ile inerler ve o vakit yani melekler azâbı indirdikleri vakit, o kâfirlere mühlet verilmez. Azaptan geri bırakılmazlar.

 Tercümede müfessirin esas aldığı kırata uyduk. Bizim kırâatımız olan Hafs rivÂyet-ini mealde esas aldık.

Âyet-i kerîme’de geçen “ Tenezzelü “ lâfzında iki Ta'dan biri hazfedilmiştir.

9

Hiç şüphe yok ki, zikri Kur’ân’ı biz indirdik ve Muhakkak onu her türlü tebdil, tahrif, ziyade ve noksandan biz koruyacağız.

Âyet-i kerîme’de geçen “ Nahnü ”lafz-i “ İnne “ nin ismindeki tekid, yahut zamir-i fasl düşmektedir.

10

Yemin olsun! Senden önceki ümmetlerin fırkaların içinde de peygamberler gönderdik.

11

Onlara hiç bir peygamber gelmiyor idi ki, kendisiyle alay eder olmasınlar. Tıpkı kavminin seninle alay ettikleri gibi. Bu, Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) için bir tesellidir.

12

İşte biz yalanlamayı onların kalplerine soktuğumuz gibi onu mücrimlerin yani Mekke kâfirlerinin kalplerine de böylece sokarız.

13

Ona Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'e îman etmezler. Hâlbuki evvelki inkârcıların sünneti yani Allah'ın onlar hakkındaki sünneti-ki, o da, peygamberlerini yalanlamaları sebebiyle onları azaplandırmasıdır- geçmiştir. Bunların da onlardan bir farkları yoktur. (Dolayısıyla onlara verilen ceza, bunlara da verilecektir).

14

 

   Âyetin tefsiri için bak:15

 

15

Üzerlerine bir kapı açsak da oradan o kapıdan yukarı çıksalar (semaya) yükselseler mutlaka “Bizim herhalde gözlerimiz döndürüldü (gerçeği görmelerinin önüne) perde çekildi. Daha doğrusu biz büyülenmiş bir kavimiz de buna bağlı olarak bunlar bize gösterilmektedir. “ derlerdi.

16

Şanım hakkı için! Biz gökte burçlar yarattık. Bunlar koç, boğa, ikizler, yengeç, aslan, başak, terazi, akrep, yay, oğlak, kova ve balık olmak üzere on iki burçtan ibaret olup, yedi ayrı yürüyen gezegenin yörüngeleridirler. Şöyle ki:

·       Merih: Koç ve akrep burçları, bu gezegenin yörüngeleridirler,

·     Zühre: Boğa ve terazi burçları bu gezegenin yörüngeleridirler,

·       Utarid: İkizler ve başak burçları bu gezegenin yörüngeleridirler

·       Ay: Yengeç burcu bu gezegenin yörüngesidir

·       Güneş: Aslan burcu, bu gezegenin yörüngesidir

·       Müşteri: Yay ve balık burçları, bu gezegenin yörüngeleridirler

·   Zühal: Oğlak ve kova burçları, bu gezegenin yörüngeleridirler Ve gökyüzünü bakıp seyredenler için yıldızlarla ziynetledik.

17

Hem onu, her kovulmuş şeytandan (üzerine yürüyen) ateş parçalarıyla koruduk.

18

Ancak kulak hırsızlığı eden kulak verip bilgiyi kapıp götüren olur ki, onun da peşine apaçık bir ateş yalını parlak bir yıldız düşer ve onu yakıverir yahut onu delip geçer. Ya da onu sakat bırakıp delirtir.

19

Yeri de döşedik. Oraya ağır baskılı, üzerinde bulunanlarla birlikte sarsılmaması için sabit dağlar oturttuk. Ve oraya ölçülü (Allah katında) malûm ve takdir edilmiş her şeyden bitirdik.

20

Orada sizin için meyveler ve hububatlardan geçimler yarattık. Rızkını sizin veremeyeceğiniz kimseleri de yani köleleri yeryüzünde dolaşan canlıları ve evcil hayvanları da sizin için yarattık ki, bunların tamamını yalnızca Allah rızıklandırmaktadır.

21

Hiç bir şey yoktur ki, hazineleri, hazinelerinin anahtarları bizim yanımızda olmasın! Fakat biz onu ancak ihtiyaçlara göre malûm bir miktarda indiririz.

22

Biz de aşılayıcı bulutları aşılayıp yağmurla yüklenmelerine sebep olan rüzgârlar gönderdik de, gökten buluttan yağmur indirerek onunla sizi suladık. Siz onu saklamıyorsunuz. Yani onun hazineleri sizin ellerinizde değildir.

23

Ve biz, gerçekten biz diriltir ve öldürürüz. Hepsinin vârisleri de baki olanlar da bizleriz. Mahlûkâtın tümüne biz vâris olacağız.

24

Yemin olsun! Biz sizden öncekileri de yani Âdem (aleyhisselâm)'den itibaren sizden önce geçmiş olan yaratılmışları da bilmişizdir. Yine yemin olsun! Kıyâmete kadar geri kalanları da biliriz.

25

Ve muhakkak Rabbin (evet) O, onları toplayacak. Gerçekten O, tasarrufunda çok hikmet sâhibidir, yaratıklarını ziyade bilendir.

26

Yemin olsun ki, biz insanı Âdem’i, başka bir nesneye çarpılınca kendisinden ” tıngır tıngır“yani ses duyulan salsalden kuru bir çamurdan, şekillenmiş asıl suretinden değişmiş, bir balçıktan siyah bir çamurdan yarattık.

27

Cânn'ı cinlerin atasını da-ki, o İblis'tir - daha evvel yani Âdem'i yaratmadan evvel zehirli ateşten- vücudun ter deliklerinden girip insanı öldüren dumansız ateştir- yarattık-

28

Hatırla ki, bir vakitler Rabbin meleklere: ” Ben kuru çamurdan, şekillenmiş balçıktan bir insan yaratacağım.

29

Onu düzelttiğim tamamladığım ve kendi ruhumdan ona üfürdüğüm, bu sebeple diri olduğu vakit- Ruhun Allahü teâlâ'ya izafesi, Âdem (aleyhisselâm)'ı şereflendirmek içindir- siz hemen iki kat eğilmek suretiyle tahiyye gayesi ile onun için secdeye kapanın“ demişti.

30

Bunun üzerine bütün melekler toptan secde ettiler.

Âyet-i kerîme’de iki ayrı tekid (Küllühüm Ecmeune) bulunmaktadır.

31

Yalnız İblis müstesna!- Cinlerin atası olup vaktiyle meleklerin arasında bulunuyordu- O, secde edenlerle beraber olmaktan çekindi, imtina etti.

32

Yüce Rabbi, “ ey İblis! Sana ne oldu seni ne alıkoydu ki, secde edenlerle beraber olmadın? ” dedi.

Âyet-i kerîme’de geçen “ Teküne ”lafz-ı celili üzerindeki ”Lâ” zâidedir.

33

İblis: ” Ben senin kuru bir çamurdan, şekillenmiş balçıktan yarattığın insana secde edecek değilim. Ona secde etmek şanıma yakışmaz “ cevabını verdi.

34

Allahü teâlâ : “O hâlde hemen oradan yani Cennetten-Bir görüşe göre ise: göklerden- Çık! Çünkü sen taşlanmışsın kovulmuşsun.

35

Ve bu lânet, din, ceza gününe kadar senin üzerindedir!“ Buyurdu.

36

İblis: “ ey Rabbim! Öyleyse bana onların yani insanların dirilecekleri güne kadar mühlet ver!“ dedi.

37

 

Âyetin tefsiri için bak:38

 

38

Allahü teâlâ : “Peki, sen, malûm vaktin gününe, birinci sûra üfleninceye kadar mühlet verilenlerdensin“ Buyurdu.

39

İblis, “ ey Rabbim! Beni azdırmana karşılık, andolsun ki, ben de muhakkak surette, yeryüzünde onlara günahlarını süsleyeceğim ve onların hepsini mutlaka azdıracağım!

Âyet-i kerîme’de geçen “ Ağveyteni “ Lafz-ı üzerindeki “ ma “ masdariyye olup ”Bi, iğvaikeli “ Takdirindedir. Ayrıca “ ma “ üzerindeki ” Ba” kasem içindir. “ Le üzeyyinenne.. “ cümlesi de Kasemin cevabıdır.

40

 “Ancak içlerinden ihlâslı yani mü'min kulların müstesna “ dedi.

41

Allahü teâlâ buyurdu ki, “İşte bu, üzerime olan dosdoğru bir yoldur.

42

-O yol da şudur: Hakikaten benim kullarım yani mü'min kullarımın üzerinde senin hiçbir hâkimiyetin kuvvetin yoktur. Ancak lâkin azgınlardan kâfirlerden sana uyanlar müstesna!

43

Şüphesiz cehennem de onların yani seninle birlikte sana uyanların hepsine va'dolunan yerdir.

44

Onun yedi kapısı örtüsü vardır. O kapılardan her bir kapıya bölünmüş bir cüz miktar vardır,

45

Elbette takva sahipleri cennetlerde bahçelerde ve bu bahçelerden akan pınar başlarında olacaklardır.

46

Onlara “ Buyurun oraya! Selâmetle yani her türlü korkutucudan salim olarak -Yahut selâm ile birlikle yani selamlanıp cennetlere girdirilecekler - Her türlü korkudan emin emin girin“ denilecektir.

47

Biz onların kalplerindeki kinleri çıkarıp atmışızdır. Hepsi de kardeş olarak tahtlar üzerinde karşı karşıya otururlar. Oturdukları tahtları kendilerini döndürdükleri için birbirlerinin enselerine bakmazlar

Âyet-i kerîme’de geçen “ İhvanen“ ile “ mütekabiline ”lafz-ı, “ hum” zamirinden hâl düşer.

48

Orada kendilerine hiç bir bitkinlik yorgunluk dokunmaz. Onlar oradan ilelebet çıkarılacak da değillerdir.

49

Ey Resûlüm Muhammed! Kullarıma haber ver ki, hakikaten mü'minleri çok bağışlayıcı, onlara karşı çok merhametli benim, ben.

50

Bununla beraber günahkârlar için azâbım da, acıklı elem verici azâbın ta kendisidir.

51

Hem onlara, İbrâhîm'in misafirlerinden de bahset. Bunlar, Cibrîl (aleyhisselâm)'in de aralarında bulunduğu on iki, on yahut üç melektir.

52

Hani onun yanına girmişler de ”selâm”yani bu sözü demişlerdi. İbrâhîm (aleyhisselâm) onlara yemek takdim edip yemediklerini görünce ” Biz sizden cidden korkuyoruz!“ demişti.

53

 Melekler, “korkma! Biz Rabbinin elçileriyiz ve sana bilgin çok ilim sâhibi bir oğul müjdeliyoruz “ dediler. Hûd sûresinde de bizzat zikredildiği üzere, müjdeledikleri çocuk İshak peygamberdir.

54

İbrâhîm, “Beni çocukla mı müjdelediniz? Bana ihtiyarlık gelip çatmışken yani yaşlılık bana dokunmasına rağmen beni ne ile hangi şeyle müjdelersiniz? ” dedi. Buradaki istifham teaccüb ifade etmektedir

Âyet-i kerîme’de geçen “ Ala en messeni “ lâfzıhâl düşmektedir.

55

 “seni hak ile doğru ile müjdeledik. Onun için (Allah'ın rahmetinden) ümit kesenlerden olma!“ dediler.

56

İbrâhîm, “sapıklardan kâfirlerden başka Rabbinin rahmetinden kim ümit kesebilir? ”yani kimse ümit kesmez, dedi.

57

 (İbrâhîm devamla) dedi ki: Âyet-i kerîme’de geçen “yaknitu”lafz-ı celili, Nun'un kesresi ve fethası ile okunmuştur. “ ey elçiler! Daha ne iş yapacaksınız? Maksadınız nedir?

58

Biz, mücrim kâfir bir kavme yani helâk etmek gayesi ile Lût kavmine gönderildik.

59

Ancak (îman eden) Lût ailesi müstesna! Biz onların hepsini îman ettikleri için muhakkak kurtaracağız.

60

Yalnız Lût’un karısı müstesna! Biz onun geride kalanlardan, küfretmesi dolayısıyla azap içinde kalanlardan olmasını takdir ettik.

61

Ne zamanki elçiler Lût ailesine yani Lût'a geldiler.

62

Lût onlara;” gerçekten, siz tanınmamış bir kavimsiniz. Ben sizleri tanımıyorum“ dedi.

63

Elçiler; 'Yok! Biz sana onların yani kavminin şüphe edip durdukları şeyi- ki, o da azaptır- getirdik.

64

Sana hak (fermanı) ile geldik. Emin ol, biz sözümüzde doğru söyleyenleriz.

65

Hemen gecenin bir kısmında aileni yürüt. Sen de peşleri sıra git. Arkalarından yürü! Ve hiç bir kimse ardına bakmasın ki, onlara inen büyük belayı görmesin! Ve emrolunduğunuz yere gidin“ dediler. Gitmekle emrolundukları yer, Şam'dır.

66

Biz Lût'a O kesin emri hükmettik vahyettik. Emir de şudur: Bu kâfirlerin, sabaha çıkarken mutlaka ardı kesilmiş olacaktır. Yani sabahleyin, köklerinin kesilme işlemi tamam olacaktır.

Âyet-i kerîme’de geçen “ musbihine ”lafz-ı, hâl düşer.

67

Şehir halkı, Sedumlular-Bunlar Lût (aleyhisselâm)'ın kavmidirler - Hazret-i Lût'un evinde güzel oğlanlar bulunduğunu haber alınca - ki, orada bulunanlar, gelen meleklerdi - bu çirkin işi onlara yaparız ümidiyle sevinerek geldiler.

Âyet-i kerîme’de geçen “yes tebşirûne “ cümlesi, hâl düşer.

68

Lût şunu söyledi: ” gerçekten bunlar, benim misafirlerimdir. Beni kepaze etmeyin!

69

Allah'dan korkun ve bu çirkin işi onlara yapmayı kafanıza koymak sureti ile beni rezil etmeyin!“

70

Kavmi, “Biz seni âlemden onları ağırlamaktan men etmemiş miydik? ” dediler.

71

Lût söyle dedi: ”eğer arzu ettiğiniz, şehvetinizi giderme işini yapacaksanız, işte bunlar kızlarım! Onlarla evlenin!“

72

Allahü teâlâ buyuruyor ki: Ömrüne yemin olsun buradaki hitap Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'e dir. Yani hayatına yemin olsun ki, hakikaten onlar, sarhoşlukları içinde bocalamaktaydılar tereddüt içindeydiler.

73

Nihayet onları işrak halinde oldukları bir sırada güneşin doğma vaktinde, nâra Cibrîl'in nârası yakalayıverdi.

74

Derhal onun yani şehirlerinin üstünü, Cibrîl'in semaya kadar yükseltip ters çevirerek yere bırakması suretiyle altına geçirdik. Ve üzerlerine siccilden ateşle pişirilmiş çamurdan taşlar yağdırdık.

75

Elbette bu anlatılanda düşünen ferasetli kimseler için ibretle bakan kimseler için ibretler Allah'ın vahdaniyetini gösteren deliller vardır.

76

Hem onlar yani, Lût kavminin (harabe olmuş) şehirleri, yol üstünde durmaktadır. Yani Kureyş'in Şam yolu üzerinde, izleri silinmeden varlığını korumaktadır. Mekkeliler hâlâ onlara bakıp ibret almıyorlar mı?

77

Gerçekten bunda mü'minler için ibret vardır.

78

Hakikaten Eykeliler de- Eyke, çalılık demektir. Maksat Şuayb (aleyhisselâm)'ın kavmidir - Şuayb Peygamberi yalanlamakla zâlim idiler

Âyet-ikerîme’de geçen “ İn“ muhaffefe olup ”innehu “ Takdirindedir.

79

Biz de onlardan, şiddetli bir sıcaklığı onlara musallat edip kendilerini helâk etmek suretiyle intikam aldık. İkisi de yani Lût kavmi ile Eykeliler, apaçık bir yol üzerindedirler. Ey Mekkeliler! Sizler, onlara bakıp ibret alsanıza!

80

Yemin olsun? Hicr halkı da - Hicr, Medine ile Şam arasında kalan bir vadinin ismidir. Hicr halkından maksat Semûd kavmidir - Sâlih peygamberi yalanlamakla Peygamberleri yalanlamışlardı. Çünkü Sâlih peygamberi yalanlamaları, tevhid düsturunu getirme noktasında aynı hedefi paylaşmaları dolayısıyla, diğer peygamberleri yalanlamaları anlamındadır.

81

Biz onlara, devede bulunan mu'cizelerimizi vermiştik. Ama onlar, bunlardan yüz çeviriyorlardı. Mu'cizelerimizde tefekkür etmiyorlardı.

82

Dağlardan emniyetli evler yontmuşlardı.

83

Bunları da nâra, sabahladıkları sırada sabah vakti yakalayıverdi.

84

Ve muhkem binalar ile topladıkları mallardan kazandıkları şeyler, kendilerinden azâbı uzaklaştıramadı.

85

Biz, göklerle yeri ve aralarındaki şeyleri ancak hak ile yarattık. Kıyâmet de çaresi yok; mutlaka gelecek. Ve herkese yaptığının karşılığı verilecektir. Şimdi Ey Resûlüm Muhammed! Kavminden güzellikle yüz çevir, o müşriklerden sabırsızlanmaya mahal bırakmayacak bir üslupla yüz çevir “. Bu âyet, kılıç Âyet-i ile mensuhtur.

86

Gerçekten Rabbin her şeyi kemaliyle yaratan, her şeyi hakkıyla bilendir.

87

Yemin olsun ki, biz sana yedi tekrarlanan Âyet’i - Buhârî ve Müslim'in rivâyetlerine göre Hazret-i Peygamber ( ):Bunlar, Fatiha sûresidir“ buyurmuşlardır. Sûreye, her rekatda tekrar edilmesi dolayısıyla. “mesani “ ismi verilmiştir - ve şu büyük Kur’ân’ı verdik.

88

Sakın onlardan bazı gruplarda sınıflara geçici fayda için verdiğimiz şeye göz dikme! Şayet îman etmezlerse onlara üzülme ve mü'minlere kanadını ger kanadını yumuşat.

 (Bu emir, onlara karşı tevazulu olmaktan kinayedir. Çeviren).

89

Bir de deki: ” Ben, evet ben, Allah'ın azâbının üzerinize inmesine karşı, uyarısı açık bir uyarıcıyım.

90

Nitekim azâbı O bölücülere Yahûdi ve Hıristiyanlara indirmiştik.

91

Onlar ki, Kur’ân’ı yani kendilerine indirilen kitaplarını kısım kısım ayırmışlardı. Bir kısmına inanıp bir kısmına inanmamak suretiyle onları parça parça etmişlerdi. Bir görüşe göre burada zikredilenlerden maksat, Mekke'nin yollarını bölüşüp halkı İslâm’dan uzaklaştıran kimselerdir. Bunların bir kısmı, Kur’ân için ”sihirdir“ Bir kısmı ” kehanettir“ Bir kısmı da “ şiirdir“ demişlerdi.

92

 

Âyetin tefsiri için bak:93

93

Rabbinin hakkı için! Biz onların hepsini yapmakta oldukları işlerden azarlama sorgusuyla muhakkak sorguya çekeceğiz.

94

Şimdi sen Ey Resûlüm Muhammed! emrolunduğun şeyi kafalarına çatlat yani tebliği açıktan açığa yap ve ona devam et. Ve müşriklerden yüz çevir! Bu emir, cihatla emrolunmadan önceydi.

95

Herhalde biz, her birini bir afetle helâk etmek suretiyle, seninle alay edenlerin hakkından geliriz. Bunlar; Velid b Muğire, el-As b. Vail, Adiyy b. Kays, Esved b. el-Muttalib ve Esved b Abdi Yağus'durlar.

96

Onlar ki, Allah ile beraber başka bir ilâh tanırlar. Ama yakında gidişatlarının âkıbetini öğrenirler.

Âyet-i kerîme’de geçen ”ellezîne ” lâfzı, sıfattır. Bir görüşe göre ise: Mübtedadır. Şart mânâsını tazammun ettiği için haberi olan ”sevfe “ nin başına “ fa “ dahil olmuştur.

97

Celâlim hakkı için! Biz biliyoruz ki, onların söylediklerinden seninle alay etmelerinden ve seni yalanlamalarından göğsün cidden daralıyor.

Âyet-i kerîme’de geçen “ kad “ Tahkik içindir.

98

O hâlde Rabbine, hamdine iltibas ederek (bürünerek) tesbih et. Yani ”sübhanallahi ve bi hamdihı “ de Ve secdeye kapananlardan yani namaz kılanlardan ol.

99

Sana yakın (ölüm) gelinceye kadar, Rabbine ibâdet et.

0 ﴿