19-MERYEM SÛRESİ

Mekke'de nâzil olup, 98 Âyet-i Kerîmedir.

Rahmân ve Rahîm olan Allah'ın ismiyle başlarım.

1

Kaf, Ha, Ya, Ayn, Sad. Bu harflerden muradının ne olduğunu en güzel Allahü teâlâ bilir

2

Bu, Rabbinin Zekeriyya kuluna olan rahmetini bir anmadır.

Âyet-i kerîme’de geçen “ Abdehu”lafz-ı celili, “Rahmetinin mef'ûl-ı, “zekeriyya “ da ona atf-ı beyan düşer.

3

Hani o duasını gizli bir seslenişle gece yarısı Rabbine seslenmişti. Çünkü bu vakit duanın en çabuk kabul edildiği vakittir.

Âyet-i kerîme’de geçen “ iz ““Rahmeti “ye tealluk etmektedir.

4

Demişti ki, “ ey Rabbim! Cidden benim kemiğim bütün kemiklerim gevşedi zayıfladı. Baş bembeyaz alev aldı.- Tutuşan odunda ateş lavlarının yayılması misali, saçındaki beyazlıkların yayıldığını ifade etmek istemektedir-ve ben sana dua etmek istiyorum. (Çünkü) sana duayla yani sana dua etmemle ey Rabbim hiçbir zaman bedbaht olmadım. Yani geçmişte mahrum olmadım, beni gelecekte de mahrum eyleme!

Âyet-i kerîme’de geçen “ Şeyben”lafz-ı celili, failden muhavvel temyiz düşer.

5

Gerçekten ben arkamdan ölümümden sonra yerime geçecek yakınlardan yani amcaoğullarım gibi, nesepte beni takip edecek olanlardan din konusunda; onu zayi edeceklerinden endişedeyim. Tıpkı İsrâîl oğullarında müşahede ettiğim dinlerini tahrif etmeleri gibi. Hatunum da kısırdır. Çocuk doğuramaz. Onun için bana tarafından katından bir veli erkek çocuk ihsan eyle.

6

Ki bana ve ceddim Ya'kûb hanedanına ilim ve nübüvvette mirasçı olsun. Ey Rabbim, sen onu rızana mazhar kıl!” katında râzı olunmuş kıl.

Âyet-i kerîme’de geçen “yerisni “ Lafz-ı celili, emrin cevabında meczüm, “Velİyyen“'e sıfat olarak da merfû’ olarak okunmuştur. Âyet-in devamında yer alan“yeris”lafz-ı celiili de aynı şekilde iki takdirle okunmuştur.

7

Allahü teâlâ, Hazret-i Zekeriyya (aleyhisselam)'a rahmetinin tecellisi olan oğul arzusuna icabeten şöyle buyurdu: “ ey Zekeriyya! Gerçekten biz sana arzu ettiğin gibi varis olacak bir oğul müjdeliyoruz ki, ismi Yahya'dır. Bundan önce ona kimseyi adaş yani Yahya ile isimlenmiş yapmadık “.

8

 (Zekeriyya), “ya Rabbi! Benim nasıl oğlum olur ki, hatunum kısır bulunuyor. Kendim de ihtiyarlığın son haddine vardım“ “itiyyen” kuruyup büzülmek manasına gelen“ A'ta “ fiilin den müştaktır. Yani “yaşın nihayeti olan yüz yirmi yasa ulaştım “ hanımı da doksan sekiz yaşına varmıştı.

“itiyyen“ aslen“Ütüv'vün“ idi. Kelimenin yapısını hafifletmek kasdıyla fa-e'l-Fiil meksür kılındı. Birinci vav kesre münasebetiyle, ikincisi de birinci ya’nın ona idgam edilmesini sağlamak için“ya “ya kalbedildi.

9

 (Rabbi), “ öyledir“ Buyurdu. Sizin ikinizden bir çocuk yaratacağım “Rabbin buyurdu ki: O, bana kolaydır. Yani sana cima kuvvetini geri vermeme, hanımının rahmini de senden çıkacak spermle döllenmeye müsait hâle getirmeme bağlıdır. Bundan önce seni yarattım. Halbuki seni yaratmadan evvel hiçbir şey değildin. Allahü teâlâ, bu muazzam kudretini izhar etmek için Hazret-i Zekeriyya (aleyhisselam)'a sual yöneltmesini ilham buyurdu ki, onun sorusuna kudret-i ilâhiye delâlet edecek biçimde cevap verilmiş olsun.

10

O ki nefsi, kendisine müjdelenen çocuğa karşı sabırsızlandı, şöyle dedi: “ya Rabbi! Bana bir işaret yani hatunumun gebeliğine dair bir alâmet ver. “ Allahü teâlâ hazretleri, “senin bu konudaki alâmetin, sapa sağlam olduğun hâlde yani hiçbir hastalığın söz konusu olmaksızın, üç gece yani günleriyle beraber -çünkü Âl-i İmrân sûresinde “üç gün“olarak zikredilmiştir- insanlarla konuşmamandır. Yani Allah-ı zikretmek haricinde onlarla konuşmaktan alıkonmandır.

Ayet-i kerîme’de geçen “seviyen”lafz-ı celili. “ Tükellime “'nin failinden hâl düşer.

11

Derken mihraptan yani mescidden kavminin karşısına çıktı onlar, her zamanki gibi Hazret-i Zekeriyya (aleyhisselam)'ın emriyle mescidde namaz kılmak için, onun gelip mescidi açmasını bekliyorlardı Ve onlara “sabah ve akşam gündüzün ilk saatlerinde ve son saatlerinde her zamanki gibi tesbih edin namaz kılın“ diye işaret etti. Böylece, onlarla konuşmaktan alıkonulmuş olmasından da, hanımının Yahya'ya gebe olduğunu bilmiş oldu. Hazret-i Yahya (aleyhisselam)'ın doğumundan iki yıl sonra, Allahü teâlâ ona şöyle buyurdu:

12

“ ey Yahya! Kitabı Tevrat'ı kuvvetle ciddiyetle tut!”Ve daha üç yaşında çocukken ona hüküm peygamberlik verdik.

13

Katımızdan tarafımızdan ona bir kalb yumuşaklığı insanlara karşı bir acıma duygusu ve zekât onlara tasadduk alışkanlığı daverdik. O, çok takva sâhibi idi. Rivayete göre Hazret-i Yahya, günah işlemediği gibi, günahı gönlünden bile geçirmemiştir.

14

Anne babasına da itâatkârdı. Yani onlara karşı iyilik sâhibi idi. Zorba kibirli ve isyankâr, Rabbine âsi değildi.

15

Ona, hem doğduğu gün, hem öleceği gün, hem de diri olarak kaldırılacağı gün yani daha önceleri görülmeyenlerin görüldüğü bu korkutucu günlerde bizden selâm olsun. O, bu günlerde hep güvence altındadır.

16

Bu kitapta Kur’ân’da Meryem'i de yani onun haberini de an! Hani vaktaki o ailesinden ayrılıp doğu tarafından mekan tutmuştu. Yani evinin doğusunda bir yere çekilmişti.

17

 Onların önünde bir perde kurdu. Başında yahut elbisesinde temizlik yapmak için ya da hayzından temizlenip gusletmek için kendisini gizlemek maksadıyla bir perde asmıştı. Derken kendisine ruhumuzu Cibrîl'i gönderdik de Meryem elbiselerini giydikten sonra ona düzgün görünümü mükemmel bir insan şeklinde göründü.

18

 (Meryem ona), “Ben senden Rahmâna sığınırım. Eğer takvaysan benim sığınmamla benden uzaklaşıp gidersin dedi “

19

 (Cibrîl), “Ben ancak Rabbimin sana bir elçisiyim. Nübüvvetle tertemiz olmuş bir oğlanı sana bahşetmek için beni gönderdi. “ dedi.

20

Meryem, “Benim nasıl oğlum olur? Bana evlenip de bir insan dokunmadı ki! Ben fahişe, zaniye de değilim!“ dedi.

21

Cibrîl: Mesele şöyledir: Senden babasız bir oğlan yaratılacaktır. Rabbin buyurdu ki, “ Bu iş, bana göre kolaydır. Yani Cibrîl'in benim emrimle sana üflemesine ve bu sayede gebe kalmana bağlıdır-Yukarıdaki cümle illet ifade ettiğinden aşağıdaki cümle, üzerine atfedilmiştir- Bir de biz onu, insanlara kudretimizi gösteren bir delil ve ona îman edecekler için tarafımızdan bir rahmet kılacağız. Zaten onun yaratılacağı, benim ezelî ilmimde hükme bağlanmış idi “ dedi. Derken Cibrîl, gömleğinin yakasından üfleyiverdi ve o an Meryem karnında şekillenmiş olan cenini hissetti.

22

Böylece Meryem Îsa'ya gebe kaldı ve onunla ailesinden uzak bir yere çekildi.

23

Derken doğum sancısı onu dayanıp doğum yapmak için bir hurma ağacının kütüğüne şevketti getirdi. Ve Hazret-i Îsa’yı doğurdu. O’nunhâmile kalması, çocuğun karnında şekillenmesi ve doğumu hep aynı zamanda olmuştu. Meryem “Ah, keşke bu olaydan önce öleydim de, büsbütün unutulmuş terk edilmiş, bilinmez ve hatırlanmaz bir şey olaydım!“ dedi.

Ayet-i kerîme’de geçen “ Leyte ” Tembih içindir.

24

O da yani Cibrîl'de-o sırada Cibrîl ondan daha aşağı tarafta bulunuyordu- ona altından şöyle seslendi:“ üzülme! Rabbin senin alt yanında bir akar su, su ırmağı yarattı. Bu ırmak önceleri kurumuştu.

25

Hurmanın dalınıkendine doğru silkele! Bu sırada hurma ağacı kurumuştu. Üzerine devşirilmiş taze hurmalar dökülsün.

Ayet-i kerîme’de geçen “ Bi ciz’i ”lafz-ı celili üzerindeki “Ba” zâidedir. Ayetin devamında yer alan”Tessaket“ aslı iki talıdır. İkinci ta sin’e kalbedilmiş, o da sin’e idgam edilmiştir. Ayrıca “rutaben”lafz-ı celili temyiz, “ ceniyyen“ de ona sıfat vaki olmuştur. Ayet-i kerîme’de geçen “ Tessaket”lafz-ı celili bir kırâatte idgamsız olarak okunmuştur.

26

Artık taze hurmalardan ye, su ırmağından iç. Çocuğunla gözün aydın olsun. Yani onunla sükûnet bul ve onun haricindeki şeylere iltifat etme! Eğer insanlardan birini görürsen de sana çocuğundan sorarsa, “Ben Rahmân'a oruç adadım. Yani gerek bu çocuk konusunda ve gerekse başka konularda insanlardan biriyle konuşmaktan uzak kalma sözü verdim “Orucun bu manada oluşuna Âyet-in devamı delildir: Onun için bu gün yani bundan sonra hiç bir insanla konuşmayacağım“ deyiver!

Âyet-i kerîme’de geçen: “Aynen”lafz-ı celili failden muhavvel temyiz olup” Litekarri aynüke bihi “ Takdirindedir. Âyet-in devamındaki “ İmma “ da, in-i şartıyye'nin nun'u, Ma-i zâide ye ıdgam edilmiştir. Ayrıca” Terayinne “ fiilinde, Lâme'l-fiil ile aynel-fiil hazfedilmiş ayne'l-fiilin harekesi Ra'ya nakledilmiş ve iki sakinin içtima etmesi sebebiyle zamir durumunda olan ya, kesre ile harekelendirilmiştir.

27

Sonra çocuğu kucağında taşıyarak kavmine getirdi ve kavmi çocuğu gördü. Dediler ki: “ ey Meryem! Yemin olsun sen, garip çok ağır bir iş yapmışsın. Çünkü sen, babasız bir çocuk getirdin.

Âyet-i kerîme’de geçen “ Tahmilühü ”lafz-ı celili, hâl cümlesidir.

28

Ey Harun'un hemşiresi!- Harun (İsrâîloğulları içinde) sâlih bir adamdı-Yani ey iffette Harun timsali kadın! Senin baban kötü bir kimse yani zinâkar bir erkek değil idi. Anan da fahişe yani zinâkar bir kadın değil idi. Peki o hâlde bu çocuğu nereden buldun?

29

Bunun üzerine Meryem onlara “onunla konuşun“ diye çocuğu gösterdi. Oradakiler: “Biz beşikteki bir çocukla nasıl konuşuruz? ” dediler.

Âyet-i kerîme’de geçen “ kâne ”lafz-ı celili, “Vücide ” manasında tammedir.

30

Çocuk şöyle dedi: “Ben gerçekten Allah'ın kuluyum. Bana kitabı yani İncîl'i verdi ve beni peygamber yaptı.

31

Beni her nerede dursam mübarek yani insanlara çok faydalı kıldı.- Hazret-i Îsa burada kendisi için Levh-ı mahfuz'da yazılanları haber veriyordu- ve yaşadığım müddetçe bana namazı, zekâtı gerekli kıldı. Bana bu iki ibâdeti emretti.

32

Beni anneme hürmetkâr yaptı. Azgın Rabbine isyan eden bir zorba büyüklük taslayan yapmadı.

Âyet-i kerîme’de geçen “ Berren”lafz-ı celili, mukadder bir“ cealeni “ fiili ile mensubdur.

33

Hem doğduğum gün, hem öleceğim gün, hem de diri olarak kaldırılacağım gün Allah tarafından selâm bana! Hazret-i Yahya efendimiz hakkında geride yaptığımız yorumu burada da yapmak mümkündür.

34

Allahü teâlâ buyuruyor ki: “İşte hakkında şüphe ettikleri Meryem oğlu Îsa, budur ve Meryem oğlu Îsa'nın sözü hak sözdür.

Âyet-i kerîme’de geçen “ kavi ”lafz-ı celili bir kırâatda merfû’ olarak okunmuştur. Bu takdirde ” kavlü “ mukadder bir mübtedaya haber olup, cümlesiyle “kavlüb-nü Meryem'e kavlü'l-Hakki “ Takdirindedir. Diğer bir kırâatda ise mensub olarak okunmuştur. Bu durumda mukadder bir” kültü “ile mensubdur. Bu takdirde mana, “ hak sözünce budur“ şeklinde değişir. Âyet-i kerîme’de geçen “yemterüne ”lafz-ı celili, “miryet” kökünden olup“yeşükküne “ (şüphe ediyorlar) manasındadır. Burada maksad olan“Îsa Allah'ın oğludur“ deyip yalan söyleyen Hıristiyanlardır.

35

Allah'ın çocuk edinmesi, olacak şey değildir. O, bundan münezzehtir. Bir işe hükmettiği zaman onu var etmeyi dilediği zaman ona yalnızca “ol“ der. O da oluverir. İşte Îsa'nın babasız yaratılması da bu kabildendir.

Ayet-i kerîme’de geçen “fe yekunu”lafz-ı celili, bir kırâatda merfû’ olarak okunmuştur. Bu takdirde mahzûf bir “ hüve ” mübtedasına haber düşer. Diğer bir kırâatda ise Mensûb olarak okunmuştur. Bu takdirde de mukadder bir en ile mensubdur.

36

Muhakkak Allah, benim de sizin de Rabbinizdir,-(Maide sûresi: 117. Âyet-i kerîmesinde zikredilen) “Ben onlara, bana neyi emrettinse, ancak onu söyledim. Benim ve sizin Rabbiniz olan Allah'a kulluk edin, dedim. “mealindeki kavl-i şerifin delâletiyle, bu cümle, Hazret-i Îsa'nın kelâmındandır- Doğru yol cennete götüren yol işte bu zikredilen yoldur.

Âyet-i kerîme’de geçen ”enne ““ uzkür“ fiili takdir edilerek meftuh, “kül“ fiili takdir edilerek de meksür okunmuştur.

37

Sonra hizipler Yani Hıristiyanlar “ Îsa, Allah'ın oğlu mudur, onunla beraber bir ilah mıdır, yoksa üçün üçüncüsü müdür? ” diye kendi aralarında ihtilâfa düştüler. Artık büyük bir gün şahit olduğu zaman yani Kıyâmet günü ve onun ürpertici manzaraları gelip çattığı zaman veyl olsun en çetin azap olsun, yukarıda zikredilenleri ve diğer hakikatleri inkâr edenlere.

38

Onlar âhirette bize gelecekleri gün ne de iyi duyarlar ve görürler! Lakin zâlimler- Burada zamir yerine zâhir isim zikredilmiştir- bu gün yani dünyada açık bir sapıklık içindedirler. İşte bu sapıklık sebebiyle hakkı işitmekten sağır oldular, hakkı görmekten kör oldular. Yani ey muhatap! Dünyada iken sağır ve kör olmalarının ardından âhiretteki işitmeleri ve görmeleri karşısında onlara şaşmalısın.

 Ayet-i kerîme’de geçen ”esmi' ve Ebsir”lafz-ı celilleri teaccüb sigası olup” ma esmeahüm ve ” ma ebserehüm” manalarındadırlar.

39

Ey Muhammed! Sen onları Mekke kâfirlerini pişmanlık günü ile uyar korkut, pişmanlık günü, kötü amel işleyenlerin dünyada iken iyi amel işlemediklerine pişman olacakları Kıyâmet günüdür. Çünkü onlar için o gün azap ile hüküm verilmiştir. Halbuki onlar dünyada iken bundan gaflet içinde idiler ve onlar buna îman etmiyorlardı.

40

Şüphesiz ki, yere ve üzerindekilere- akıl, gayrı akıl tüm mahlûkata-ehlini yok etmek suretiyle biz varis olacağız, biz! Ve onlar o gün yaptıklarının karşılığını görmek için hep bize döndürüleceklerdir.

Âyet-i kerîme’de geçen “ Nahnü ”lafz-ı celili tekidir.

41

Onlara bu kitapta İbrâhîm'i onun haberini de an. Çünkü O, çok doğrucu sıdkı bütün bir peygamberdi.

42

Bir zaman O, putlara ibâdet etmekte olan babasına amcası Azere şöyle demişti. “ Babacığım! O işitmez, görmez ve sana hiçbir şey sağlamayan fayda yahut zarar açısından hiç bir işini görmeyen şeylere niçin taparsın?

Âyet-i kerîme’de geçen “ iz “ (Mukadder bir) “ haberehü “'den bedeldir. Âyet-in devamında yer alan“ya ebeti “ Lafz-ı celildeki “ Ta “ muzafun ileyh durumunda olan“ya “'dan ivazdır. Bu ikisi aynı kelimede bir araya gelmezler

43

Babacığım! Hakikat bana, sana gelmeyen bir ilim gelmiştir. O hâlde bana uy ki, seni dümdüz dosdoğru bir yola çıkarayım.

44

Babacığım! İbadet etmen hususunda kendisine itâat etmek suretiyle Şeytan'a tapma! Çünkü şeytan Rahmâna karşı ziyade isyankârdır, isyanı çok olandır.

45

Babacığım! Eğer tevbe etmeyecek olursan, ben cidden korkuyorum ki, sana Rahmân'dan bir azap dokunur da cehennem ateşinde Şeytan'a yar yardımcı ve arkadaş olursun!“

46

 (Babası) “ ey İbrâhîm! Sen benim ilahlarımdan yüzümü çeviriyorsun da onları ayıplıyorsun? Yemin ederim ki, eğer onlara sataşmaktan vazgeçmezsen, seni muhakkak taşla yahut kötü sözlerle tepelerim o hâlde benden sakın. Hem uzun bir zaman benden uzak dur.

47

İbrâhîm şu cevabı verdi: Tarafımdan selâm sana! Yani sana istenmedik bir yaklaşımda bulunmayacağım senin içinRabbimden af dileyeceğim. Çünkü O, bana çok lütufkârdır. Yani ihsan ve ikramı boldur. Binaenaleyh duamı kabul edecektir. Nitekim Hazret-i İbrâhîm burada babasına verdiği istiğfar sözünü Şuara sûresinde: “Ve babamı da bağışla “ diyerek yerine getirmiştir. Ancak onun bu istiğfarı-Beraat sûresinde de zikredildiği gibi-onun bir Allah düşmanı olduğu kendisine belli olmadan önce idi.

W***  

48

Hem sizden ve Allah'ı bırakıp yalvardığınız taptığınız şeylerden ayrılıp giderim de, Rabbime yalvarırım ibâdet ederim umulur ki (şüphesiz) Rabbime yalvarmakla ona kulluk etmekle sizlerin putlara tapmakla bedbaht olduğunuz gibi bedbaht olmam.

49

Ne zamanki onlardan ve Allah'ı bırakıp taptıkları putlardan uzaklaşıp bir tarafa çekildi. Yani mukaddes topraklara (Şam'a) gitti. Biz de ona kendileriyle ünsiyet kuracağı iki oğlanı; İshak ile Ya'kûb’u ihsan ettik ve onlardan her birini de peygamber yaptık.

50

Bunlara bu üç peygambere rahmetimizden mal ve çocuktan ihsanlarda bulunduk. Ve kendilerine güzel ve üstün yüce şan, şöhret nasib ettik. Şan ve şöhret, bütün dinlere mensub insanlar tarafından en güzel şekilde övülmeleridir.

51

Bu kitapta Mûsa'yı da an! Çünkü O, ihlâslıydı ve o hem elçi hem de peygamberdi.

Âyet-i kerîme’de geçen “ muhlisen”lafz-ı celili, lâm'ın kesresi ve fethasıyla: “Ahlase fi ibâdetihi “ (ibâdetinde samimi oldu) ve “ hallesehüllahu mine'd-Denesi “ (Allah onu kirlerden arındırdı) cümlelerindeki manalarda okunmuştur.

52

Biz ona Tûr'un- Bir dağ adıdır- sağ tarafından yani Medyen'den gelmekte olan Mûsa'nın sağ yanında kalan Tûr'dan ”ey Mûsa! Şüphesiz ben, ben âlemlerin Rabbi olan Allah'ım” kavli ile nida ettik ve ona, özel olarak konuşmak için onunla münacatta bulunmak için Allahü teâlâ ona kelâmını duyurmak için yakınlık mertebesine erdirdik.

53

Ona rahmetimizden nimetimizden ötürü, kardeşi Harun'uda kendisine, kardeşini de onunla beraber göndermesi yolundaki isteğine icabet, bir peygamber olarak bahşeyledik. Hazret-i Harun, Hazret-i Mûsa'dan daha yaşlı idi.

Âyet-i kerîme’de geçen “ hârüne ” lâfzı-celili bedel yahutatf-ı beyan, “Nebiyyen”lafz-ı celili de hâldir. Söz konusu hibeden maksad olan nokta da burasıdır.

54

Bu kitapta İsmail'i de an! Çünkü o sözünde sadıktı. Verdiği her sözünde mutlaka dururdu. Söz verdiği kimseyi hiç yerinden ayrılmadan, üç gün yahut bir yıl beklediği olurdu. Nihayet o kimse, durduğu yerde ona geri dönerdi. Ve O, Cürhüm kabilesine gönderilmiş bir peygamberdi.

55

Halkına yani kavmine namaz kılmayı, zekât vermeyi emrediyordu ve Rabbi katında rızaya nailolmuştu.

Âyet-i kerîme’de geçen “ mardıyyen”lafz-ı celilesi aslında “ marduv'vun“ idi. İki vav iki ya ya zamme de kesreye kalbedilmîştir.

56

Bu kitapta İdris'i de an! Hazret-i İdris, Hazret-i Nuh'un babasının dedesidir. Çünkü o, çok doğrucu bir peygamber idi.

57

Biz onu yüksek bir yere kaldırdık. Hazret-i İdris diri olup ya dördüncü kat Sema'da, ya altıncı kat semada, ya yedinci kat semada ya da cennettedir. Ölüm kendisine tattırıldıktan sonra cennete sokuldu ve bir daha çıkmamak üzere tekrar dirildi.

58

İşte Allah'ın kendilerine nimet ihsan buyurduğu bu peygamberler var ya; Âdem'in neslinden olanıyla yani Hazret-i İdris, Nuh ile beraber gemiye bindirdiklerimizden olanıyla yani Hazret-i Nuh'un oğlu Sam'ın torunu olan Hazret-i İbrâhîm. İbrâhîm'in zürriyetinden olanıyla Yani Hazret-i İsmail, Hazret-i İshak ve Hazret-i Ya'kûb İsrâîl'in- İsrâîl Hazret-i Ya'kûb'un bir başka adıdır- de zürriyetinden olanıyla Hazret-i Mûsa, Hazret-i Harun, Hazret-i Zekeriyya, Hazret-i Yahya ve Hazret-i Îsa hidâyet verdiklerimizden ve seçtiklerimizden olanlarıyla yani Peygamberler cümlesinden olanlarıyla, kendilerine Rahmân’ın âyetleri okunduğu vakit ağlayarak secdeye kapanırlardı. Yani sizler de onlar gibi olun!

Âyet-i kerîme’de geçen : “Ülaike ” mübteda, ism-i mevsûl mübtedaya sıfat, “mine'n-Nebiyyine “sıfat manasında ism-i mevsûle beyan, buradan şart cümlesine kadar da “Nebiyyene “ye sıfatdır. Mübtedanın haberi ise şart cümlesidir. Ayrıca Âyet-i kerîme’de geçen “sücceden” ve “ Bükiyyen” kelimeleri, “sacidin”Ve “ Bakin” kelimelerinin çoğuludurlar. “Bükiyyün“'ün aslı büküvyün idi. Vav ya'ya zamme de kesreya italbedilmek suretiyle bu sekli almıştır.

59

Sonra bunların arkalarından Yahûdi ve Hıristiyanlar gibi bozuk bir nesil geldi ki, bunlar namazı terk etmek suretiyle zayi ettiler ve günahlardan olan arzularına uydular. Bunlar da Gayya'yı boylayacaklardır. Gayya, cehennemde bir vadinin ismidir. Yani bunlar, bu vadinin içine doğru yuvarlanacaklardır.

60

Ancak lâkin tevbe edip îman eden ve yararlı işler yapanlar müstesna! Çünkü bunlar cennete girecekler ve hiçbir surette haksızlığa uğratılmayacaklardır. Sevaplarından hiçbir şey eksiltilmeyecektir.

61

Rahmânın kullarına gıyabî olarak yani kulları ondan gaipte oldukları hâlde vaad buyurduğu Adn ikamet cennetlerin… Şüphe yok ki onun Vaadi yani hakkında va'd buyurduğu şey yerini bula gelmiştir.

Ayet-î kerîme’de geçen “ cennatı “ Lafz-ı celili ”el Cennete “ den bedeldir. Ayetin devamındaki “ Bi'l-Gaybi “ hâldir “me'tiyyen“ Atiyen mânâsındadır. Aslı ise “ metuyun“. Idi. Yahut ( “me'tiyyen” kendi mânâsındadır.) Ancak Allah-u teâlâ'nın burada va'd buyurduğu şey cennet olup maksat cennetliklerin buraya gelmesidir.

62

Onlar orada hiç boş söz işitmezler. Yalnız melekler tarafından kendilerine iletilen yahut kendi aralarında birbirlerine ilettikleri selâm işitirler. Orada sabah-akşam rızıkları da kendileri için hazırdır. Yani dünyada iken sabah ile akşam arası kadar bir zaman aralıklarıyla rızıklandırılacaklardır. Çünkü cennette (sabah ile akşamın tesbiti için esas olan) gündüz ve gece yoktur. bilâkis sadece süresiz bir aydınlık ve nûr söz konusudur.

63

İşte bu öyle bir cennettir ki, biz ona kullarımızdan Allah'a itâat etmek suretiyle takva sâhibi olanları varis kılacağız onutakva sâhibi kullarımıza vereceğiz ve onları orada ağırlayacağız.

64

Günlerce vahiy gecikip Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Cibrîl'e: “Bizi öncekinden daha çok ziyaret etmene engel olan şey nedir? ” deyince bu Âyet-i kerîme nâzil oldu: Biz (elçiler) ancak Rabbinin emri ile ineriz. Önümüzdeki yani önümüzde bulunan; âhiret işleri, arkamızdaki dünya işleri ve bunların arasındaki her şey yani bu andan Kıyâmet kopana kadar olacak olan her şey O’nundur. Yani bütün bunların ilmi hep O'ndadır. Rabbin unutkandeğildir. Yani vahyi geciktirmekle seni terk etmiş değildir.

Ayet-i kerîme’de geçen “ Nesiyyen““Nasiyen“ manasındadır.

65

O, bütün göklerle yerin ve aralarındakilerin Rabbidir. Malikidir. Şu hâlde O'na ibâdet et. Ona ibâdet için de metanetli ol. Yani O'na ibâdette sabırlı ol. Sen onun için bir adaş yani bu isimle isimlenmiş bir başka zat bilir misin? Elbette ki bulamazsın.

66

Öldükten sonra tekrar dirilmeyi inkâr eden insan, hakkında bu Âyet-i kerîme nâzil olan Ubeyy b Halef yahut el-Velid b el-Muğire, “Ben öldüğüm vakit şu Muhammed'in dediği gibi kabirden diri olarak çıkartılacak mıyım? ” diyor. Şu hâlde buradaki istifham olumsuzluk mânâsındadır. Yani ben öldükten sonra tekrar dirilmem söz konusu değildir. “ma “ da zâide olup te'kid içindir. Lâm'da tekid içindir.

Âyet-i kerîme’de geçen ”eiza”lafz-ı celili, ikinci Hemze'nin tahkiki, teshili, tahkik ve teshil durumlarında ikinci elifle birinci elif arasında bir elifin daha getirilmesi ile okunmuştur.

67

Ancak o insanın bu sözü, Allahü teâlâ'nın şu kavl-i şerifi ile reddedilmiştir: O insan düşünmüyor mu ki, evvelce hiç bir şey değilken, biz kendisini yarattık. ki böylece başlangıç ile tekrar delil bulmuş ola!

Âyet-i kerîme’de geçen “yezzekkerü“ aslında “yetezekkerü “idi. Ta, zal'e ibdal edilmiş (çevrilmiş), oda Zal'e idğam edilmiştir. Bir kırâatda ise, ta' terkedilmiş, zal'in sükunu, kaf’ın zammesi ile okunmuştur.

68

Rabbine yemin olsun ki, biz onları yani öldükten sonra tekrar dirilmeyi inkâr edenleri şeytanlarla beraber mahşerde toplayacağız yani onlardan her birini şeytanıyla birlikte aynı zincirde bir araya getireceğiz. Sonra onları muhakkak dizleri üzerine çökmüş vaziyette, cehennemin etrafında cehennemin dışında (yani henüz oraya girmeden) hazır bulunduracağız.

Âyet-i kerîme’de geçen “ cüsiyyen”lafz-ı celili “ casin” kelimesinin çoğulu olup, aslı “ cüsüvvün“yahut ” cisüvyün“ idi. Birinci takdirde “ cesa yecsü, ikinci takdirde “ cesa-yecsi “ den gelir. Aynı kökde iki lügat da istimal edilmektedir (Buna bağlı olarak da kelimede iki ayrı kırâat, “ cüsiyyen”Ve “ cisiyyen” kırâatleri olmuştur.)

69

Sonra onlardan her zümreden fırkandan, Rahmâna karşı en ziyade isyankâr cüretkar hangileri ise, muhakkak ve muhakkak çıkarıp ayıracağız.

70

Sonra elbette biz oraya cehenneme yuvarlanmak bakımından girip yanmak bakımından en lâyık müstahak olanları, Rahmân'a en ziyade isyankar olanı olmayanından, onlardan daha iyi biliriz. Dolayısıyla oraya girmeye en lâyık olanlardan başlayacağız.

71

Hem içinizden hiçbir kimse yoktur ki, mutlak surette ona uğramış olmasın. Yani cehenneme girmiş olmasın. Bu, Rabbinin kendine vacib kıldığı bir hükümdür. Onu gerekli kılmış ve onunla hükmetmiştir. Dolayısıyla onu fark etmesi söz konusu olamaz.

72

Sonra şirkten ve küfürden sakınanları oradan kurtaracağız. Allah'a eş koşmak ve inkâr etmek suretiyle zâlim olanları ise dizleri üzeri çökmüş vaziyette orada bırakacağız.

73

 Kur’ân'dan âyetlerimiz kendilerine yani mü'minlere ve kâfirlere ayan beyan açık açık okunduğu vakit, inkâr edenler, îman edenlere: “ Bu iki zümreden bizden ve sizden hangisi mevki itibariyle hâne ve mesken itibariyle daha iyi ve meclis itibariyle daha güzeldir? Elbette ki, biz şu hâlde biz sizden daha üstünüz “ dediler.

Ayet-i kerîme’de geçen “ makamen”lafz-ı celili, meftuh okununca” kame “ fiilinden, mazmum okununca ”ekame “ fiilinden gelir. Âyet-i kerîme’de geçen “ Beyyinatin”lafz-ı celili, hâldir. Ayrıca Âyet-in devamındaki “ Nediyyen”lafz-ı celili, “Nadiyen“ manasındadır. Nadi, kavmin toplanıp konuştukları ve karar aldıkları meclis demektir.

74

Allahü teâlâ şöyle buyuruyor: Halbuki biz onlardan önce nice nesiller yani geçmiş ümmetlerden birçok ümmet helâk ettik ki, onlar varlık mal ve eşya ve görünüm itibariyle daha güzeldiler. Şu hâlde küfürleri sebebiyle onları helâk ettiğimiz gibi, bunları da helâk ederiz.

75

De ki, “kim dalâlette ise, Rahmân ona dünyada istidrac gayesi ile mühlet verir. Nihayet tehdit olundukları şeyi-ya öldürülmek ve esir edilmek gibi azâbı veya Kıyâmeti ki Kıyâmet cehenneme de şamildir ve o kâfirler oraya gireceklerdir-gördükleri vakit, artık kimin mevkii daha fena ve topluluğu taraftarları daha zayıf imiş onlar mı, yoksa mü'minler mi bileceklerdir. Hâlbuki onların taraftarları şeytanlar, mü'minlerin onlara karşı taraftarları ise meleklerdir.

Ayet-i kerîme’de geçen : “kâne fı'd-Dalâleti “ cümlesi “men“ in şartı. “ fe'l-Yemdüd“ cümlesi ise haber manasında “yemüdde ” Takdirinde olup şartının cevabıdır.

76

Allah, îman etmekle hidÂyet-i kabul edenlere, üzerlerine indirdiği âyetleriyle daha ziyade hidâyet verir. Baki kalacak olan yararlı ameller- ki onlar da sâhibi için kalıcı olan ibâdetlerdir- Rabbinin katında sevapça da daha hayırlıdır, âkıbetçe de yani götüreceği ve döndüreceği yer bakımından da daha hayırlıdır. kâfirlerin amelleri ise böyle değildir.

Buradaki ism-i tafdil, müşriklerin“ Bu iki zümreden hangisi mevki itibariyle daha güzeldir? ”sözlerine karşılık olarak zikredilmiştir.

77

Gördün mü o, âyetlerimizi inkâr edeni; As b Vail'ı ve kendisine, “öldükten sonra tekrar diriltileceksin“ deyip ondan mali bir hakkını isteyen Habbab b Eret'e “öldükten sonra tekrar diriltilmem halinde elbette bana mal ve evlât verilecek, o vakit sana olan borcumu öderim“ diyen kimseyi?

78

Allahü teâlâ buyuruyor ki: O, gaybı mı öğrenmiş. Yani kendisine gaipten haber ve söyledikleri kendisine verileceğine dair bilgi mi verilmiş, yoksa Rahmân katından söylediği şeyler kendisine verileceğine dair ahid mi almış?

Âyet-i kerîme’de geçen ”ettala'a”lafz-ı celilinde, istifham hemzesinin zikredilmesi ile vasıl hemzesinden istiğna edilmiş ve vasıl hemzesi hazfedilmiştir.

79

Hayır! Yani bu söyledikleri, kendisine verilmeyecektir Biz onun dediğini yazacağız yazılmasını (görevli meleklere) emredeceğiz. Ve azâbını uzattıkça uzatacağız. Ona küfrünün azâbı üzerine bir de bu sözünü katarak daha ziyade azap edeceğiz.

80

O söylediği şeylere mal ve evlada biz mirasçı olacağız. Ve o, Kıyâmet günü bize tek başına ne malı, ne de evladı olmayacak bir hâlde gelecek.

81

Onlar yani Mekke kâfirleri Allah'ı bırakıp putları ilahlar edindiler. Onlara, kendileri için bir itibar ve izzet olsun diye azâba maruz kalmamalarını sağlamak suretiyle, Allah katında kendileri için şefaatçi olsunlar diye tapıyorlar.

82

Hayır! Yani onların azâbına mani olacak hiçbir kudret ve itibar yoktur. Onlar yani o putlar, yarın onların ibâdetlerini inkâr edecekler. Yani ibâdetlerini kabul etmeyeceklerdir. Tıpkı başka bir Âyet-i kerîme’de buyrulduğu gibi: “Onlar bize de ibâdet etmiyorlardı “Ve onlara karşı hasım taraftarlar ve düşmanlar olacaklardır.

83

Görmedin mi, biz şeytanları o kâfirler üzerine saldık musallat kıldık. Kendilerini günahlara ittikçe itiyorlar kışkırttıkça kışkırtıyorlar.

84

Öyle ise aleyhlerine azap istemekle acele etme! Biz onlar için azaplandırılmaları anına kadar, günleri ve geceleri yahut nefesleri saydıkça sayıyoruz.

85

Hatırla ki, o gün biz îmanlarıyla takva sâhibi olanları binitliler olarakRahmân'ın huzuruna toplayacağız.

Âyet-i kerîme’de geçen “Vefden““Râkibîn“ manasında “Vafidün” kelimesinin çoğuludur.

86

Küfürleri ile mücrim olanları da susamış oldukları hâlde, yaya olarakcehenneme süreceğiz.

Ayet-i kerîme’de geçen “Virden”lafz-ı celili, “susamış olarak yaya yürüyen“ manasına gelen“Varidün” kelimesinin çoğuludur.

87

Onlar yani insanlar şefaate malik olamayacaklardır. Yalnız Rahmân katında söz almış olan kimseler yani Allah'dan başka ilah olmadığına, güç ve kuvvetin yalnızca Allah'ta olduğuna şahadet eden kimseler müstesna!

88

Onlar yani Yahûdiler, Hıristiyanlar ve Meleklerin Allah'ın kızları olduğu inancında olanlar “Rahmân, çocuk edindi “ dediler.

89

Allahü teâlâ onlara hitaben buyurdu ki: Yemin olsun ki, siz pek çirkin bir şey yani büyük bir münker ortaya attınız.

90

Az daha gökler yarılıp çatlayacak, yer yarılacak ve dağlar yıkılıp çökecekti. Onların üzerlerine kapanacaktı

Ayet-i kerîme’de geçen “yenfatırne “-nun ile-bir kırâatda”Ta “ ile ve “ Ti'nin şeddesi ile “yetefettarne “ şeklinde okunmuştur.

91

Rahmân'a çocuk isnad ettiler diye.

92

Allahü teâlâ buyurdu ki: Halbuki Rahmân'a çocuk edinmek yaraşmaz. Bu, O’nun şanına yakışmaz.

93

Göklerde ve yerde hiç bir kimse yoktur ki, Kıyâmet günü Rahmân'a kul olarak zelil ve boynu bükük olarak gelecek olmasın. Uzeyr ve Îsa da bunlardan biridir.

94

Yemin olsun! Allah hepsini kuşatmış ve teker teker saymıştır. Binaenaleyh ne onların tamamının oluşturduğu meblağ, ne de onlardan bir fert O'na gizli değildir.

95

Kıyâmet gününde, her biri O'na tek başına ne malı, ne de azap görmesine engel olabilecek bir yardımcısı, olmadan gelecektir.

96

Îman edip sâlih ameller işleyenler var ya! Rahmân bunlar için kendi aralarında bir sevgi verecektir. Bunlar dünyada birbirlerine karşı dostluk besleyecek ve birbirlerini seveceklerdir. Bunun yanında Allahü teâlâ da onları sevecektir.

97

Biz onu yani Kur’ân’ı senin Arapça olan dilinle kolaylaştırdık ki, onunla takva sahiplerini, îman etmek suretiyle fevz-u saadete erenleri müjdeleyesin, inat edenleri yani boşuna direnenleri-ki onlar da Mekke kâfirleridir- de onunla uyarasın korkutasın.

Ayet-i kerîme’de geçen “ Lüdden”lafz-ı celili, “ eleddü ” kelimesinin çoğuludur.

98

Hem onlardan önce nice nesiller yani peygamberleri yalanlamaları dolayısıyla geçmiş ümmetlerden nice ümmetler helâk ettik, sen onlardan hiçbirini hissediyor musun onlardan birine (yani varlık eserine) rastlayabiliyor musun yahut onların cılız bir sesini gizli bir sesini işitiyor musun? İşte biz onları nasıl helâk ettiysek bunları da öylece helâk ederiz.

0 ﴿