39 - ZÜMER SÛRESİMekke devrinde nâzil olup, 75 âyettir. Rahmân ve Rahîm olan Allah’ın ismiyle başlarım. 1Kitabın, Kur’ân’ın indirilişi mülkünde güçlü, yaptıklarında hikmet sâhibi olan yüce Allah'tandır. Âyet-i kerîme’de geçen “ Tenzilü'l-Kitab” mübteda olup “minellahi “ haberidir. 2Ey Resûlüm Muhammed“ aleyhisselâm “ hiç şüphe yok ki, biz sana bu kitabı hak ile indirdik. O hâlde yüce Allah'a, dini onun için şirkten arındırarak halisane tahsis ederek ibâdet eyle, yüce Allah'ı birleyici olarak kendisine kulluk et. Âyet-i kerîme’de geçen “ Bil-hakki “ “ enzele “ fiiline taalluk etmektedir. 3Dikkat et: Halis din ancak yüce Allah'ındır. Buna ondan başkası müstehak değildir. O'nu bırakıp da bir takım putları dostlar edinenler -ki, bunlar da Mekkeli kâfirlerdir- derler ki, “Biz bunlara ancak bizi yüce Allah'a daha fazla yaklaştırsınlar diye tapıyoruz “Şüphesiz yüce Allah, onlarla mü'minler arasında, dinle ilgili ihtilâf ede geldikleri şeyler hakkında hükmünü verecektir. Neticede, mü'minleri cennete, kâfirleri ise cehenneme sokacaktır. Şüphesiz yüce Allah'a çocuk isnad etmek hususunda yalancı, yüce Allah'tan gayrisine tapmak suretiyle kâfir olan bir kimseyi yüce Allah doğru yola iletmez. Âyet-i kerîme’de geçen “zulfa” kelimesi masdar olup, takriben mânâsını taşımaktadır. 4Allah onların: “Rahmân çocuk edindi “ dedikleri gibi bir evlât edinmek isteseydi, elbette yarattıklarından dilediğini seçerdi. Melekler hakkında: “ (Onlar) yüce Allah'ın kızlarıdır, Uzeyr hakkında (O) yüce Allah'ın oğludur. Îsa hakkında da (O) yüce Allah'ın oğludur“ dediklerinden başka dilediğini evlât edinirdi. (Ne var ki, böyle bir şey dilemedi.) O'nu evlât edinmekten tenzih ederiz. O öyle yüce Allah'dır ki, birdir. Yarattıklarına hakimdir. 5Gökleri ve yeri hak ile yarattı. Geceyi gündüzün üzerine getirip sarıyor. Bu suretle gece (nin saatleri) artıyor. Gündüzü de gecenin üzerine getirip sarıyor. Bu suretle de gündüz (ün saatleri) artıyor. Güneşi ve ayı amade kalmıştır. Her biri muayyen bir vakit için Kıyâmet gününe kadar yörüngesinde akıp gider. Bilmiş ol ki, işlerine gâlip düşmanlarından intikam alan, dostlarına rahmet eden O'dur. Âyet-i kerîme’de geçen “ Bil-Hakki “ “ haleke “ fiiline taalluk etmektedir. 6Sizi bir kişiden Âdem'den yarattı. Sonra ondan eşini Havva'yı yarattı. Sizin için deve, sığır, koyun ve keçiden oluşan davarlardan En'am sûresinde de belirtildiği üzere her birinden erkek ve dişi olarak ikişer olmak üzere sekiz çift indirdi. Sizi analarınızın karnında üç karanlık içinde -bunlar da karın karanlığı, rahim karanlığı ile cenin (döl yatağı) karanlığıdır- hilkatten (yaratılıştan) hilkate meniden pıhtılaşmış kana, ondan da bir çiğnem ete..... yaratıp duruyor. İşte Rabbiniz olan yüce Allah (budur) Mülk Onundur. O'ndan başka hiç bir ilah yoktur. O hâlde siz O'na ibâdet etmeyi bırakıp da O'ndan başkasına ibâdet etmeye nasıl olup da döndürülüyorsunuz? 7Eğer küfredenseniz, bilmiş olun ki, yüce Allah sizden müstağnidir. (Size muhtaç değildir) Her ne kadar bir kısmının küfrünü dilemiş de olsa O, kullarının küfrüne râzı olmaz. Eğer yüce Allah'a şükredip de îman ederseniz, sizin hesabınıza O'na şükretmenize râzı olur. Hiç bir günahkâr kişi, diğer kişinin günahını taşımaz. Sonra dönüşünüz Rabbinizedir. O da size bütün yaptıklarınızı haber verir. Çünkü O, kalblerin içinde olan şeyleri bilendir. Âyet-i kerîme’de geçen “yerdehu“ fiili ”ha “ nın sükûnu ile işba ve işba'sızla birlikte ha'nın zammesiyle okunmuştur. 8İnsana kâfire bir zarar dokunduğu vakit, Rabbine yönelerek, dönerek ona yalvarır. Sonra ona ihsanda bulunmak için kendinden bir nimet verdiği vakit, önceden kendine yalvardığı zatı unutur, terk eder, O zat ise Allahü teâlâ'dır. Onun yolu İslâm Dininden saptırmak için, yüce Allah'a bir takım ortaklar koşmaya başlar. De ki: “küfrünle geri kalan ömrün bitinceye kadar biraz eğlenedur. Çünkü sen muhakkak cehennemliklerdensin!“ Âyet-i kerîme’de geçen “ ma” lâfzı men yerine kullanılmıştır. Âyet-i kerîme’de geçen “ li-yudille “fiili ”ya “ nın fethasıyla de okunmuştur. 9Yoksa o gece saatlerinde kulluk vazifelerini yapmak üzere kalkıp secdeye kapanan namazda kıyamda duran, âhiretten sakınan âhiretin azâbından korkan ve Rabbinin rahmetini cennetini uman kimse küfür veya benzer bir davranışla âsi olan kimse gibi olur mu? De ki: “ hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu? Yani Âlim ile cahil bir olmadığı gibi, bunlar da bir değildir. Ancak akıl sahipleri düşünüp ibret alır. Âyet-i kerîme’de geçen “ emmen”Terkibindeki “ mim“ şeddesiz olarak da okunmuştur. Diğer bir kırâatte ” em-men“ şeklinde okunmuş olup buna göre ” em“ Bel ve hemze mânâsını taşımaktadır. 10De ki: “ ey benim îman eden kullarım! Rabbinizden korkun. Yani ona itâat etmek suretiyle azâbından korkun. Bu dünyada ibâdet ederek iyi iş yapanlara güzel bir mükâfat vardır. O da cennettir. Yüce Allah'ın yeryüzü geniştir. Buna göre; kâfirlerin ve aşikâre işlenen kötü işler arasından çekilip, genişlik olan yere hicret ediniz. Ancak ibâdete ve gördükleri belalara karşı sabredenlere mükâfatları ölçüp tartmadan hesapsız verilecektir. 11De ki: “Ben dini O'na halis kılarak şirkten uzak olarakyüce Allah'a ibâdet etmekle emrolundum. 12Hem bu ümmetin içinden (Allah'a teslim olan) müslümanların ilki olmakla da emrolundum “ Âyet-i kerîme’de geçen “ Lâm“ Ba mânâsında kullanılmıştır. 13De ki: “Ben Rabbime isyan edersem, büyük bir günün azâbından korkarım. “ 14De ki: “Ben dinimi şirkten uzak tutupyüce Allah'a halis kılarak O'na ibâdet ederim. 15Siz de O'ndan başka dilediklerinize tapın“ Bu, kâfirlere karşı bir tehdit ve onların Allahü teâlâ'ya ibâdet etmediklerini ilan etmektir. De ki: “Asıl hüsrana düşenler, Kıyâmet günü kendilerinin ebedi olarak cehennemde kalmasıyla kendilerine ve şayet îman etmiş olsalardı kendileri için hazırlanmış olan Cennet hurilerine kavuşmamakla da mensuplarına yazık etmiş olanlardır. “ İyi bilin ki, apaçık ziyan işte budur! 16Onların üstlerinde ateşten tabakalar, altlarında ateşten tabakalar vardır. İşte yüce Allah, kullarını mü'minleri bununla korkutuyor ki, ondan sakınsınlar. Âyetin devamı da bunu gösteriyor. Ey kullarım! O hâlde benden korkun. 17Putlara ibâdet etmekten sakınıp da yüce Allah'a yönelenlere gelince, onlara cennetle müjde vardır. Hemen kullarımı müjdele! 18O kullarım ki, söze kulak verirler de onun en güzeline uyarlar. En güzel söz de, hayırlarına olandır. İşte yüce Allah'ın hidayet verdiği kimseler onlardır. Ve işte bunlar kâmil akıl sahipleri olanların ta kendileridir. 19Üzerine azap kelimesi ”elbette cehennemi cinlerden ve insanlardan dolduracağım“ ayetinde ifade edilen bu söz hak olmuş kimseyi mi? Ateş içinde bulunan şahsı sen mi çıkaracaksın? Âyet-i kerîme’de geçen ”efeente tunkizü men fin'nar “sözü sarfın cevabı olup, zamir yerinde zâhir isim kullanılmıştır. Hemze ise inkâr (red) içindir. Yani, ona hidayet etme gücüne sahip değilsin ki, onu cehennem ateşinden kurtarasın. 20Lakin Rablerinden ona itâat etmeleri suretiyle korkanlar için yüksek konaklar vardır ki, üzerlerine de köşkler yapılmış; altlarından üstteki ve alttaki konakların altından ırmaklar akmakta! (Bu) yüce Allah'ın vaadi (dir) yüce Allah vaadinden caymaz. Âyet-i kerîme’de geçen “Va'dellah” mukadder bir fiille mansûbdur. 21Görmedin mi bilmedin mi ki, yüce Allah gökten su indirdi de onu yerdeki kaynaklara menba yerlerine soktu. Sonra onunla çeşit çeşit renklerden ekinler çıkarıyor. Sonra ekin kuruyor da onu meselâ yeşilliğin ardından sararmış görüyorsun. Sonra da onu kuru bir kırıntı çöp yapıyor. Şüphesiz bunda, bunları düşünebilen kâmil akıl sahipleri için bir öğüt ve ibret vardır. Çünkü bunlar Allahü teâlâ'nın birliğini ve kudretini göstermektedir. 22Allah'ın İslâm için kalbini açıp da hidayet bulan ve Rabbinden bir nûr üzerinde olan kimse kalbini mühürlediği kişi gibi olur mu? Âyetin devamı (bu takdiri) göstermektedir. O hâlde vay O yüce Allah'ın zikrinden Kur’ân’ı kabul etmekten kalbleri katılaşmış olanlara! Onlar apaçık bir sapıklık içindedirler. Âyet-i kerîme’de geçen “Veyl“ azâb ifade eden bir kelimedir. 23Allah, kelâmın en güzelini, kitabı Kur’ân’ı birbirine benzer dizilişi vesaire yönleri birbirine benzer ve vaad ve tehditleri ve bunlara benzer konuları ikilenir şekilde ikizli olarak indirdi. Öyle ki, Rablerinden korkanların derileri tehditlerini tilavet ederken ondan ürperir titrer. Sonra derileri de, kalpleri de yüce Allah'ın zikrine ondaki güzel vaadleri okuduğunda yumuşar, sükûnet bulur, yatışır. İşte bu, bu kitab yüce Allah'ın hidayetidir ki, onunla dilediğini doğru yola iletir. Kimi de yüce Allah şaşırtırsa, artık ona hidayet verecek yoktur. Âyet-i kerîme’de geçen “ kitab” kelimesi ”ehsene “ den bedeldir. 24Hiç Kıyâmet gününde, yüzü üzerine atılarak azâbın şiddetinden elleri boynuna bağlı olarak cehenneme atılmak suretiyle en şiddetli azâbdan yüzünü koruyan kimse cennete girip de o ateşten emin olan kimse gibi midir? Zalimlere Mekkeli kâfirlere ” Tadın bakalım kazandıklarınızın cezasıni “ denilir. 25Onlardan öncekiler de azâbın gelmesi hususunda peygamberlerini yalanladılar. Bunun üzerine ummadıkları (ve) hatırlarına gelmeyecek bir yönden kendilerine azâb geliverdi. 26Böylece yüce Allah onlara dünya hayatında suretlerin değişmesi, öldürülme ve daha başka şeylerden meydana gelen zilleti ve horluğu tattırdı. Âhiretazâbı ise, elbet daha büyüktür. Eğer onlar yalanlayan kimseler âhiret azâbını bilselerdi. Yalanlamazlardı. 27Yemin olsun! Biz bu Kur’ân'da insanlara her türlüsünden temsil getirdik. Olur ki, düşünürler de nasihat alırlar. 28Pürüzsüz karışıksız ve ihtilâfsız Arapça bir Kur’ân olarak (indirdik). Ta ki, küfürden sakınsınlar. Âyet-i kerîme’de geçen “ kur’ân'en-Arabiyyen“ hâl-i müekkidedir. 29Allah, müşrik ve muvahhid için şöyle bir misal vermiştir. Bir adam ki, onda bir takım ortaklar var. Kötü huylu olmalarından dolayı çekişip duruyorlar. Başka bir adam da, hususi olarak halisen bir adama aittir. Hiç buikisinin hali bir olur mu? Yani bir cemâate âit olan köle ile bir kişiye âit olan köle bir değildir. Zira birincisi, efendilerinin hepsi aynı anda kendisinden hizmet istediğinde onlardan hangisine hizmet edeceğini şaşırıp kalır. Bu misal müşrik kimsenin durumunu arz etmektedir. İkinci köle ise yüce Allah'a şirk koşmayan Muvahhidin örneğidir. Hamd bir olan yüce Allah'a mahsustur. Fakat onların çoğu Mekke halkının çoğu varacakları azâbı bilmezler de bu yüzden (Allah'a) ortak koşarlar. Âyet-i kerîme’de geçen “Resulen” kelimesi “meselen“ den bedeldir. Yine Âyette geçen “ meselen”Temyizdir 30Şüphesiz sen de öleceksin. Bu, Efendimiz (aleyhi's-salâtü ve's-selâm)'e yapılan bir hitabtır. Muhakkak onlar da ölecekler, sen yakında öleceksen onlar da ölecekler. O hâlde başkasının ölümüne sevinmek doğru değildir. kâfirlerin, Peygamberimiz (aleyhi's-salâtü ve's-selâm)'ın vefatını temenni ve beklemeleri üzerine bu âyetnâzil oldu. 31Sonra ey insanlar Kıyâmet günü sizler, aranızdaki haksızlıklar konusunda Rabbinizin huzurunda birbirinizden davacı olacaksınız. (Muhakemeye duruşacaksınız.) 32Allah'a ortak ve oğul nisbet ederek O'na karşı yalan söyleyen vedoğru, Kur’ân kendisine geldiği vakit yalan sayan kimseden daha zâlim kim olabilir? Yani ondan daha zâlim kimse yoktur. kâfirler için cehennemde bir yer barınak yok mu? Evet, onların cehennemde barınak yerleri vardır. 33Doğruyu getirene Hazreti Peygamber (aleyhi's-salâtü ve's-selâm) ve onu tasdik eden mü'minler var ya, işte şirkten sakınanlar onlardır. Âyet-i kerîme’de geçen “Ellezi" Ellezine mânâsında kullanılmıştır. 34Onlar için Rableri katında, ne dilerlerse var. İşte îman ederek kendileri için iyilik yapanların mükâfatı budur. 35Çünkü yüce Allah, onların geçmişte yaptıkları kötü amellerini örtecek ve yaptıkları güzel amellerin mükâfatlarını kendilerine ihsan edecektir. Âyet-i kerîme’de geçen “Esveu" ile "Ehsenu" kelimeleri Es'Seyyi' ve El-Hesen manasındadır. 36Allah, kuluna Peygamberine kâfi değil midir? Evet kâfidir. Seni ondan başkalarıyla putlarının seni öldüreceklerinden veya aklını bozacaklarından korkutuyor. Buradaki hitap Peygamberimize aittir. Yüce Allah, kimi saptırırsa artık ona hidayet verecek yoktur. 37Kime de yüce Allah hidayet verirse, artık onu da şaşırtacak yoktur. Yüce Allah emrini icra etmede gâlip düşmanlarından intikam alıcı değil midir? Evet, düşmanlarından intikam alma gücüne sahiptir. 38Yemin olsun ki, onlar“ “ gökleri ve yeri kim yarattı? ” diye sorsan mutlaka, “Allah“ derler. De ki: “O hâlde hana haber verin! Yüce Allah bana bir zarar dilerse, yüce Allah'ı bırakıp da taptıklarınız putlar, onun verdiği zarar ı giderebilir mi? Hayır, gideremez. Yahut bana bir rahmet dilerse, onlar O’nun bu rahmetini tutabilecek (önleyebilecekler midir? Hayır, önleyemezler. De ki: “ Bana yüce Allah yeter. Tevekkül edenler, ancak O'na tevekkül ederler. Güvenenler ancak ona güvenir. Âyet-i kerîme’de geçen “ Lam" kasem lamı'dır. Âyet-i kerîme’de geçen “Kaşifat" ile "mumsikât' kelimeleri bir kıraatte izafet şeklinde okunmuşlardır. 39
Âyetin tefsiri için bak:40 40De ki: “ ey kavmim! Siz bulunduğunuz hâl üzere çalışın. Elbet ben de kendi usulüme göre çalışanım. Artık kendisini rezil eden azâbın geleceği kimseyi ve üzerine daimi bir azâb -ki, o da cehennem azâbıdır- inecek olanı ilerde bileceksiniz. Nitekim Bedir'de Allahü teâlâ onları rezil rüsva etmiştir. Âyet-i kerîme’de geçen “men" mevsul" olup ilmin mefulüdür. 41Biz sana bu kitabı, insanlar için hakla indirdik. Artık kim doğru yola gelirse doğru yola gelmesi kendi menfaatinedir. Kim de saparsa, ancak aleyhine sapmış olur. Sen, onların üzerine vekil değilsin. Ki, onları hidayete zorlayasın. 42Allah, canları ölümü zamanında alır ve ölmeyenin de uykusu sırasında alır. Yani ruhları uyku vaktinde alır. Bu suretle üzerineölüm hükmünü verdiği ruhları tutar. Diğerini belirli bir vakte kadar öleceği vakte kadar salıverir. Salıverilen temyiz (idrak) canı olmadan yaşam canı bedende kalır fakat aksi böyle değildi, (hayat canı olmadan temyiz canı bedende kalmaz.) Şüphesiz ki, bu anlatılanda düşünen bir kavim için ibretler (ve) alametler vardır. Tefekkür edip de bilirler ki, bunlara kadir olan tekrar diriltmeye de kadirdir. Kureyş ise bunları düşünmemiştir. 43Yoksa onlar yüce Allah'tan başkasını putları inançlarına göre yüce Allah katında şefaatçiler mi edindiler? Onlara de ki: “ya şefâat ve daha başka hiçbir şeye güç yetirmeseler ve sizlerin kendilerine tapmakta olduğunuza akıl erdiremezler olsalar da mı? Ve daha başka şeylere akıl erdiremez olsalar da mı? Buna rağmen mi şefâat edecekler? Hayır, şefâat edemezler. Âyet-i kerîme’de geçen “Em" Bel mânâsında kullanılmıştır. (Doğrusu onlar yüce Allah'tan başkasını...) 44De ki: “Bütün şefâat yüce Allah'a mahsustur. Yani bu ancak O'na mahsustur, bu bakımdan O’nun izni olmadan hiç kimse şefâat edemez. Göklerle yerin mülkü O’nundur. Sonra yalnızca O'na döndürüleceksiniz!“ 45Allah, bir olarak anıldığı onların ilahları anılmadığı vakit, âhirete îman etmeyenlerin kalpleri nefret edip tiksinir. Ama ondan başkası putları anıldı mı derhal yüzleri güler. 46De ki: “ ey gökleri ve yeri yoktan var edip icad eden yaratan, gizliyi de, aşikârı da bilen görünmeyen ve görünen şeyleri bilen yüce Allah! Kullarının arasında, ayrılığa düştükleri din işleriyle ilgili şeyler hakkında hükmü sen vereceksin!“ İhtilafa düştükleri konuda hakkı bana göster. Âyet-i kerîme’de geçen ”ellahümme “ya ellahu mânâsındadır. 47Eğer bütün yerdekiler, bir misli de beraber olmak üzere o zulmedenlerin olsaydı Kıyâmet gününde azâbın kötülüğünden (kurtulmak için) onu mutlaka feda ederlerdi. Artık hesaba katmadıkları şeyler yüce Allah tarafından onlar için açığa çıkmıştır. 48Yaptıkları işlerin kötülükleri açığa çıkmış ve alay ettikleri şeyazâb inip kendilerini sarıp kuşatmıştır. 49İnsan sınıfına bir zarar dokundu mu, bize yalvarır. Sonra kendisine ihsanda bulunmak için bir nimet verdik mi, “ Bu, bana, ancak yüce Allah'tan buna lâyık olduğuma dair bilgiden dolayı verilmiştir“ der. Hayır! Bu çeşit söz bir imtihandır ki, kul bununla imtihan edilir. Lakin onların çoğu böyle bir nimetin verilmesinin istidrac ve imtihan olduğunu bilmezler. Âyet-i kerîme’de geçen “El-insan" kelimesindeki "Lam" cins ifade etmektedir. 50Onlardan önceki ümmetler meselâ Karun ve onun (kendini beğenen) sözüne rıza gösteren kavmi de bunu söylemişlerdi. Fakat kazandıkları kendilerine hiç bir fayda vermedi. 51Sonunda yaptıkları kötülükler kötülüklerinin cezası başlarına geldi. Şunlardan Kureyş'den zulmedenlerin de yaptıkları başlarına gelecektir- Onlar azâbımızdan kurtulamazlar. Nitekim yedi sene kıtlık yüzü görmüşler, daha sonra (istidrac olarak) kendilerine bolluk verilmiştir. 52Hâlâ bilmediler mi ki, yüce Allah, imtihan için dilediğine rızkı genişletir, imtihan için de dilediğine kısar. Şüphesiz bunda buna îman eden bir kavim için ibretler vardır. 53De ki: “ ey kendilerinin aleyhinde haddi aşan kullarım! yüce Allah'ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin. Çünkü yüce Allah, şirkten tevbe eden kimselerin bütün günahlarını bağışlar. Şüphesiz ki o, çok bağışlayanın, çok merhametli olanın ta kendisidir. Âyet-i kerîme’de geçen “ Teknetu" fiili "nun"un kesresi ile de okunur. Zammeyle de (şaz olarak) okunmuştur. 54Onun için size azap gelip çatmadan evvel Rabbinize dönün. Sonra amelinizi ihlâslı yaparak O'na teslim olun. Tevbe etmediğiniz takdirde onun azâbından kurtulmak için yardım olunmazsınız. 55Geliş vaktinden önce haberiniz olmayarak, ansızın azap gelmeden, Rabbinizden size indirilenin en güzeline -ki, o da Kur’ân'dır- uyun“ 56Her nefis, “Allah yanında yüce Allah'a itâat hususunda işlediğim kusur ve eksikliklerden dolayı vay hasretime vay pişmanlığıma. Gerçekten ben yüce Allah'ın dini ve kitabı ile alay edenlerden idim“ demesinden önce acele edin. Âyet-i kerîme’de geçen “Ya-Hasreta» aslında -Ya hasreti- idi. Yani vay üzüntüm, pişmanlığım demektir. Âyet-i kerîme’de geçen “İn" şeddeli inne'den hafifletilmiştir. 57Yahut ”eğer yüce Allah bana tâat ile hidayet vereydi, ben de hidayet bulur elbet azâbından sakınanlardan olurdum“ demesi. 58Yahut azâbı gördüğü vakit, “Benim için dünyaya bir dönüş daha olsaydı, ben de güzel işler yapanlardan mü'minlerden olsaydım“ demesi. 59Fakat yüce Allah tarafından kendisine: “ hayır! Sana benim âyetlerim Kur’ân -ki, Kur’ân hidayet vesilesidir- gelmişti de sen onları yalanladın; âyetlerime îman etmekten kibirlendin ve kâfirlerden oldun!“ denilecektir. 60Kıyâmet günü, yüce Allah'a ortak ve oğul nisbet ederek yalan iftira edenleri göreceksin, yüzleri simsiyah kesilecek! Îman etmekten kibir taslayanlar için cehennemde bir yer mi barınak mı yok? Evet var. 61Allah şirkten sakınanları iyi şeylere kavuşmalarından ötürü nail oldukları cennetteki yerlerine girdirilmeleri suretiyle cehennemden kurtarıp selamete erdirir. Onlara hiç bir fenalık dokunmaz. Onlar mahzun da olmazlar. 62Allah her şeyin yaratanıdır. Ve O, her şeyi üzerine vekildir. Her şeyde dilediği şekilde tasarruf edendir. 63Göklerin ve yerin anahtarları O’nundur göklerin ve yerin yağmur, nebat vesairenin hazinelerinin anahtarları O’nundur. Yüce Allah'ın âyetlerini Kur’ân’ı inkâr edenler (var ya! ) işte onlar hüsrana uğrayanların ta kendileridir. Âyet-i kerîme’de geçen “Vellezîne kefeni “ “Ve yunec-cillahu“ diye devam eden âyet üzerine atfedilmiş olup, aralarındaki âyetler mu'terize cümlesidir. 64De ki: “ ey cahiller, bana yüce Allah'tan başkasına mı ibâdet etmemi emrediyorsunuz? “ Âyet-i kerîme’de geçen “ gayre ” kelimesi en takdir edilerek “ Te'murunni “ fiilinin ma'mulu olan“ A'budu “ fiili ile mensubdur. Âyet-i kerîme’de geçen “ Te'muru“ fiili idgamlı ve idgamsız olarak bir tek nun ve iki nunla okunmuştur. 65Yemin olsun ki, sana ve senden öncekilere (şu) vahyolunmuştur. Ey Resûlüm Muhammed “Aleyhisselâm“ faraza vallahi eğer şirk koşarsan, muhakkak amelin boşa gider ve muhakkak zarar edenlerden olursun! 66Bilâkis sen tek olan yüce Allah'a ibâdet et ve Rabbinin sana olan ihsanına şükredenlerden ol!“ 67Allah'ı gerektiği gibi takdir edemediler (ve) O'nu hakkıyla tanıyamadılar. Veya ona gereği gibi saygı gösterip yüceltmediler. Çünkü başkasını O'na ortak koştular. Hâlbuki Kıyâmet günü, yer yedi kat yerler tamamen O’nun kabzasıdır. Yani O’nun mülkü ve tasarrufu altında toplanmış bulunacaktır. Gökler de O’nun kudretiyle toplanıp dürülmüşlerdir. (dürüleceklerdir) O, onların kendisine koştukları şirkten münezzehtir. Çok yücedir. 68Birinci Sur'a üfürülecek, yüce Allah'ın diledikleri hariç olmak üzere göklerde ve yerde kim varsa hepsi düşüp Ölecektir. Ki, istisna edilenler de huriler, gılmanlar ve sairedir. Sonra tekrar Sur'a üfürülecek ve hemen onlar ölmüş olan bütün mahlukat ayağa kalkmış kendilerine ne yapılacağını bekliyorlar- 69Allah kulları arasında hükmetmek için tecelli ettiği zaman (mahşer) yer (i) Rabbinin nûru ile aydınlanmış, amel kitapları (defterleri) hesap için konmuş; Peygamberlerle şahitler getirilmiş olacaktır. Yani Muhammed ”aleyhisselâm“ile onun ümmeti tebliğ ettiklerine dair bütün peygamberlerin lehine şahitlik edeceklerdir. Onlar arasında hak ile adalet ile hüküm verilecek, onlara hiç haksızlık edilmeyecektir. 70Ve herkese ne yaptıysa karşılığı tamamen ödenecektir. O, onların yaptıklarını en iyi bilendir. Yani bilen O'dur. Hiç bir şahide ihtiyacı yoktur. 71Küfredenler kaba kuvvetle bölük bölük ayrı ayrı gruplar halinde cehenneme sürülecektir. Nihayet oraya gelip de kapıları açılınca cehennem bekçileri onlara şöyle diyecek: “size, içinizden Rabbinizin âyetlerini Kur’ân’ı ve diğer kitabları okuyan ve bugüne kavuşacağınızı ihtar eden Peygamberler gelmedi mi? “onlar: “ evet, (geldi) Lâkin kâfirlerin üzerine azâb kelimesi “ elbette ben Cehennemi cinler ve insanlarla dolduracağım “ (sözü) hak oldu “ diyeceklerdir. Âyet-i kerîme’de geçen “Ve kale-lehum- Hazenetaha “ cümlesi “ İza “ nın cevabıdır. 72İçinde ebedi kalmanız takdir edilerek ebedi kalmak üzere cehennemin kapılarından girin. Kibir taslayanların karargâhı barınağı cehennem ne kötüdür. “ denilecektir. 73Rablerinden korkanlar da gruplar halinde nezaketle cennete sevk edilirler. Oraya vardıklarında kapıları açılır, cennet bekçileri onlara: “selâm size! Tertemizsiniz. Haydi, ebedi kalmak üzere ebedi kalmanız takdir edilmiş olduğu hâlde girin oraya “ derler. Âyet-i kerîme’de geçen “ Tıbtum“ cümlesi hâldir. Yine Âyet-i kerîme’de geçen “Vav” ked kelimesi takdir edilerek hâl ifade etmektedir. Yine Âyet-i kerîme’de geçen “ İza “ nın cevabı mahzûftur. Yani oraya girerler. Onlar sevk edilip gelişlerinden önce kapıların açılması kendilerine yapılan bir hürmettir. kâfirlerin ise sevk edilip cehennem sıcağının onlara devam etmesini sağlamak için geldikleri esnada kapılarının açılması da onlara ihanet ve horluk olması amacını taşımaktadır. 74(Oraya girerler ve) “Bize cennet vaadinde sadık olan Allah'a hamd olsun! Bizi bu yere cennet yurduna mirasçı yaptı da cennetten istediğimiz yere konaklarız “ derler. Çünkü cennetin hiç bir yeri diğer yerine tercih edilmez. Cennet, amel işleyenlerin mükâfatı (olarak) ne güzeldir. 75Melekleri görürsün ki, Rablerine hamd ile birlikte tesbih ederek “subhanellahi ve bi hamdihı “ diyerek arşın her tarafını kuşatmışlardır. Tüm mahlûkatın aralarında hak ile adaletle hüküm verilmiş mü'minler cennete, kâfirler de cehenneme girer ve “ Âlemlerin Rabbi yüce Allah'a hamdolsun“ denilir. Her iki fırkanın yerlerine yerleşmesi melekler tarafından hamd edilerek tamamlanmıştır. Âyet-i kerîme’de geçen “ haffine ” kelimesi hâl olup ”yusebbihune “ cümlesi ise Haffine'deki müstetir zamir'den hâl düşmektedir. |
﴾ 0 ﴿