O alçaltıcı, yükselticidir, O, cehenneme girmeleri suretiyle bir takım kavimlerin alçaldığını, diğerlerinin de cennete girmeleriyle yükseldiğini ortaya koyan, gösterendir.

4

Yer şiddetle hareket edip sarsıldığı,

5

Dağlar didik didik ufalanıp parçalandığı vakit,

Âyet-i kerîme’de geçen “ İza “ Birincisinden bedeldir.

6

Derken dağılmış toz hâline gelmiştir.

7

Siz de Kıyâmette üç sınıf olmuşsunuzdur, (olacaksınız)

8

Sağcılar. Bunlar amel defterleri sağ taraflarından verilecek olanlardır. Hem de ne sağcılar! Buradaki soru, onların cennete girmeleri hususunda şanlarının yüceliğini ifade etmektedir.

9

Solcular onlardan her birine amel defteri sol taraftan verilecektir. Hem de ne solcular! Bu ifade, onların cehenneme girmeleri hususundaki durumlarını tahkir etmektedir.

10

Hayır yarışında önde olanlar. Bunlar peygamberlerdir. Onlar öncüdürler.

Âyet-i kerîme’de geçen ”es-sâbıkûn“ mübteda olup ikincisi tekiddir. Şanlarının yüceliğini ifade etmektedir.

11

İşte yakınlık mertebesine ulaştırılanlar bunlardır.

Bu cümle mübtedanın haberidir.

12

Ki, Naim cennetlerindedirler.

13

Evvelkilerden geçmiş ümmetlerden bir cemâat.

Âyet-i kerîme’deki ”sulletün“ mübtedadır.

14

Sonrakilerden Ümmet-i Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem) den de biraz! İşte geçmiş ümmetlerden ve bu ümmetten öncüler bunlardır.

15

Altın parçaları ve mücevheratla dokunup işlenmiş tahtlar üzerindedirler. Bu âyet mübtedanın haberidir.

16

Üzerlerinde yaslanarak karşı karşıya olacaklar.

Bu iki kelime haberdeki zamirden hâldir.

17

Çocuklar suretinde, hiç ihtiyarlamayan ebedî (taze) liğe mazhar edilmiş evlâtlar hizmet için etraflarında dolanırlar.

18

Main asla bitmeyen, eksilmeyen bir kaynaktan akan şarabdan kulpsuz kadehler sürahilerle, kulpu ve hortumu olan ibriklerleve şarap içkisi dolu kadehlerle.....

19

Ondan başları ağrımaz, akılları da giderilmez. dünya şarabının aksine orada onlar için ne bir baş ağrısı olur ne de aklın gitmesi.

Âyet-i kerîme’de geçen 'Yunzefun” kelimesi za'nın kesresi ile de okunmuştur. “ Nezefe'ş-Şaribu, Ve-Enzefe “ (içenin aklı gitti) sözünden alınmıştır.

20

Beğendiklerinden meyveler.

21

Canlarının istediğinden kuş eti.....

22

Bir de faydalanmak için onlara iri gözlü gözleri kalın, gözlerinin siyah ve beyazlığı pek ziyade olan huri kadınlar da vardır.

Âyet-i kerîme’de geçen “ İn” kelimesinde ya'nın cinsinden olması dolayısıyla zamme yerine ” ayn” kesre kılınmıştır, müfredi ise “Aynae “ gelir. Hamrae gibi. Bir kırâatta “ hur”Ve “ İn“ mecrûr okunmuştur.

23         

Saklı inciler misali.

24

Yaptıkları amellere mükâfat içindir.

Âyet-i kerîme’de geçen “ cezaen” kelimesi mef’ûlü leh veya mef’ûlü mutlaktır. Âmili ise mukadderdir. bütün bu anlatılan şeyleri onlara mükâfat olması için yaptık. Veya onları mükâfatla mükâfatlandırdık.

25

Onlar orada cennette ne fâhiş bir söz, ne de günaha sokacak bir şey işitirler.

26

Lâkin bir söz (işitirler ki, o da) ”selâm, selâm“ dır. Gerçek şu ki, onlar bu sözü işitirler.

Âyet-i kerîme’de geçen “selâm” kelimesi “ kıylen“ den bedeldir.

27

Sağcılar; onlar ne sağcılardır!

28

Dikensiz kiraz. Sidr: Arabistan kirazı denilen meşhur nabk ağacının ismidir.

29

Meyveleri aşağıdan yukarı istifli tıklım tıklım muz ağacı,

30

Yayılmış daimi gölge (ler),

31

Daima akan su (lar),

32

 

Âyetin tefsiri için bak:33

33

Hiç bir zaman bitip tükenmeyen ve parayla (vesaire şeylerle) yasaklanmayan bir çok meyve (ler) arasında.

34

Ve divanlar üzerinde yükseltilmiş döşektedirler.

35

Biz onları iri gözlü hurileri doğumsuz olarak yepyeni bir yaratılışta yarattık.

36

Onları bâkireler kıldık. Kocaları onlara her geldiğinde, onları bâkire bulurlar. Ve bekâretlerinin izâle olmasından dolayı da hiç bir ağrı da hissetmezler.

37

Eşlerine düşkün ve yaşıttırlar.

Âyet-i kerîme’de geçen “Urub" Arubun çoğulu olup eşine aşık olduğu için eşini çok seven kadına denir. "Etrab" ise Tır-bun çoğuludur. yaşça eşit olan eşler demektir. Âyet-i kerîme’de geçen “Urub" bir kıraatta ra'nın sükûnu ile okunmuştur.

38

Sağcılar için.

Âyet-i kerîme’deki "Lam" "Enşe'na" fiiline taalluk etmektedir. Veya bunları sağcılar için yarattık.

39

Bunlardan bir çoğu önceki ümmetlerden.

40

Bir çoğu da sonrakilerden.

41

Solcular, ne solculardır.

42

İçlerine işleyen bir alev ve çok sıcak kaynar bir su içinde. Semum: Vücut deliklerine işleyen ateşten sıcak bir rüzgâr demektir.

43

Kapkara bir dumandan gölge içindeler.

44

Ki, diğer gölgeler gibi ne serindir, ne de manzarası güzeldir.

45

Çünkü onlar, bundan önce dünyada nimet içinde yüzüp Tâatta kendilerini yormayan keyiflerine düşkün idiler.

46

Ve o büyük günah (olan) şirk üzerinde ısrar ediyorlardı.

47

“Biz öldüğümüz, bir toprak ve bir yığın kemik olduğumuz vakit mi? Hakikaten biz mi dirilecekmişiz? ”

Âyet-i kerîme’de iki yerde geçen “Eiza ve Einne" kelimeleri iki hemzenin tahkiki, iki vecih üzere aralarına elif getirmek (ve terk etmek)le birlikte ikincisinin teshili ile okunmuştur.

48

“ evvelki atalarımız da mı? ” diyorlardı.

Âyet-i kerîme’de geçen “Eve"deki vav atıf vav'ı olup hemze de istifham içindir. Buradaki ve bundan önceki sorular, onlar tarafından işin uzak görüldüğünü ifade eder. Bir kıraatta vav'ın sükûnu ile okunup "ev" edatı ile atıf yapılmış olur. Ma'tuf un aleyh ise "inne" ile birlikte inne'nin isminin mahallidir.

49

De ki: “ hiç şüphesiz hem evvelkiler, hem sonrakiler! ”

50

“Belirli bir günün Kıyâmet gününün muayyen vaktinde toplanacaklardır. “

51

Sonra siz,ey sapkınlar, yalancılar!

52

Muhakkak ki, zakkûm ağacından yiyeceksiniz.

Âyet-i kerîme’de geçen ikinci “ min“ ağacın cinsini açıklamaktadır.

53

Ve ondan o ağaçtan karınlarınızı dolduracaksınız.

54

Yenilen zakkûmun üstüne de o kaynar sudan içeceksiniz.

55

Hem de susamış develerin içişi gibi içeceksiniz.

Âyet-i kerîme’de geçen “ Şurb” kelimesi masdar oiup “Şin'in fethası ile de okunmuştur. Yine Âyet-i kerîme’de geçen “ him” kelimesi müzekker için kullanılan Heymane'nin çoğulu olup müennesi Heyma gelmektedir. Atşane-Atşa gibi.

56

İşte ceza günü (olan) Kıyâmet günü, onlara hazırlanan ziyafet budur!

57

Sizi, biz yoktan var edip yarattık! Hâlâ dirilmeyi tasdik etmeyecek misiniz? Çünkü ilk başta yaratmaya kadir olan tekrar yaratmaya da kadirdir.

58

Söyleyin bakayım, kadınların rahimlerine dökmekte olduğunuz meni nedir?

59

Onu o meniyi bir beşer olarak siz mi yaratıyorsunuz, yoksa yaratan biz miyiz?

Âyet-i kerîme’de geçen ”e-entum” kelimesi dört yerde de iki hemzenin tahkiki, ikincisinin elife ibdali ve teshil edilen hemze ile diğeri arasına elif getirmek ve getirmemekle birlikte ikinci hemzenin teshili ile okunmuştur.

60

Âyetin tefsiri için bak:61

61

Aranızda ölümü biz takdir ettik ve biz sizin yerinize benzerlerini değiştirmekten yaratmaktan ve sizin bilemeyeceğiniz maymun ve domuzlar gibi suretlerde sizi yaratmaktan âciz kalanlardan da değiliz (veya biz buna kadiriz).

Âyet-i kerîme’de geçen “ kedderna “ fiili şeddesiz olarak da okunmuştur.

62

Yemin olsun ki, birinci yaratılışı (nızı) bildiniz. O hâlde düşünsenize.

Âyet-i kerîme’de geçen “ Neşa'e ” kelimesi bir kırâatta “sın“sükûnu ile okunmuştur. Yine Âyet-i kerîme’de geçen “ Tezekkerun“ fiilinde (babın) aslındaki ikinci ta zal'a idgam edilmiştir.

63

Şimdi bana ekmekte olduğunuz, toprağı sürüp o toprağa attığınız tohumu haber verin.

64

O'nu siz mi bitiriyorsunuz, yoksa bitirenler biz miyiz?

65

Eğer dileseydik muhakkak ki, onu çer-çöp tanesiz kuru ot hâline getirirdik de gündüzleyin bu işe şaşırıp şaşar kalırdınız.

Âyet-i kerîme’de geçen “ zeltum” kelimesinin aslı zeliltum idi. Hafiflik ifade etmesi için lâm hazfedilmiştir. Yine Âyet-i kerîme’de geçen “ Tefekkehûn“ fiilinden, (babın) aslındaki ta'lardan biri hazfedilmiştir.

66

Şöyle derdiniz: “Biz hakikaten ekinimizin masrafıyla borca uğratılmışızdır. “

67

Daha doğrusu, biz rızkımızdan men edilip mahrum kalmışlarız.

68

Şimdi içmekte olduğunuz suyu söyleyin bana.

69

O'nu buluttan siz mi indirdiniz, yoksa indiren biz miyiz?

Âyette geçen “ muzn” kelimesi muzne'nin çoğuludur.

70

Eğer dileseydik onu içilmeyecek tuzlu bir su yapardık. O hâlde şükretsenize!

71

Söyleyin bakalım yeşil bir ağaçdan çıkarıp tutuşturmakta olduğunuz ateşi.

72

Onun Merh, afar, kelh gibi ağacını siz mi yarattınız, yoksa yaratan biz miyiz?

73

Biz onu cehennem ateşi için bir ibret ve ovadaki yolculara yeterli bir menfaat yaptık.

Âyet-i kerîme’de geçen “ mukviyn” kelimesi ”ek ve'l-Kavm” kavim ıssız çöle yerleşti. Sözünden alınmadır. Kıva med ve medsiz okunup çöl demektir. Çöl ise bitkisi ve suyu olmayan yer demektir.

74

O hâlde Yüce Rabbini tesbih ve tenzih et. Allah'ı tenzih et! Âyet-i kerîme’deki “ İsim” kelimesi zâittir.

75

Yıldızların batma vaktinde düştüğü yerlere yemin ederim.

Âyet-i kerîme’deki ”Lâm” zâittir.   

76

Ki, hakikaten bu kendisiyle yemin edilen şey, eğer bilirseniz büyük bir yemindir. eğer ilim sahiplerinden iseniz bu yeminin büyüklüğünü elbette bilirsiniz.

77

Muhakkak ki o, size okunan elbette çok şerefli bir Kur’ân’dır.

78

Ki, korunmuş bir kitapta yazılıdır. O da mushaftır.

79

Ona tertemiz necaseti hakiki ve hükmî pisliklerden kendilerini temizlemiş olanlardan başkası el süremez (el sürmesin).

Buradaki ihbari cümle Nehiy (men etmek) mânâsındadır.

80

Âlemlerin Rabbi tarafından indirilmiştir.

81

Şimdi siz bu Kur’ân’ı mı yalanlayıp hor görücülersiniz?

82

Ve rızkınızı onun şükrünü, Allah'ın yağdırmasını yalanlamaya mı kalkışırsınız? Çünkü sizler “ Şu veya bu yıldızın batmasıyla bize yağmur verildi “ dediniz.

83

Hele çıkma vaktinde can boğaza gelince. “ hulkum”yemek borusudur.

84-

Ey ölmek üzere olanın yanında bulunanlar, o vakit sizler ona bakar durursunuz.

85

Hâlbuki biz ilmimizle o kişiye, sizden daha yakınız. Lakin siz göremezsiniz. Tubsirun fiili basiretten gelmektedir. Buna göre mânâ sizler bunu bilemezsiniz.

86

Hadi görelim sizi! Tekrar dirilerek ceza çekmeyecekseniz iddianıza göre tekrar dirilmeyecekseniz.

87

Can gırtlağa vardığında onu bedeninize geri döndürseniz ya! Eğer iddianızda doğru iseniz!

Âyet-i kerîme’de geçen “ ikinci ”Levla “ Birincisini te'kid etmektedir. “iza “ ise iki şartın taalluk etmiş olduğu (ikisinin de cezası olan) “ Terci'un“ fiilinin zarfıdır. Buna göre âyetin mânâsı şöyle olur: Eğer tekrar dirilmeyi reddediyor ve onu reddetme hususunda da sadıklardansanız haydi o rûhu geri çevirin bakalım, çevirin ki, canın mahalli olan (beden) de ölüm, tekrar dirilmek gibi meydana gelmemiş olsun.

88

Ölen kimse eğer o mukarreblerden ise

89

Artık ona rahatlık ona istirahat güzel bir rızık ve Naim cenneti vardır.

Âyet-i kerîme’de geçen “ferevhun” kelimesi ”emma'nın mı yoksa, “İn“ in mi yoksa her ikisinin mi cevabıdır? Şeklinde görüşler ileri sürülmüştür.

90

Eğer sağcılardan ise,

91

Sana sağcılar tarafından selâm olsun azâbdan kurtulmak ona olsun.

92

Amma eğer tekzipçilerden, sapıklardansa

93

İşte (ona da) kaynar sudan bir ziyafet.

94

Bir de cehenneme atılış!

95

İşte kesin gerçek budur.

Âyet-i kerîme’de mevsûf sıfatına izafe edilmiştir.

96

O hâlde Yüce Rabbini tesbih et.

Âyet-i kerîme’deki izahat önceden ifade edilmiştir.

0 ﴿