59- HAŞR SÛRESİ

Medine devrinde nâzil olup, 24 Âyet-i kerîmedir.

Rahmân ve Rahîm olan Allah'ın ismi ile başlarım.

1

 Göklerde ve yerde ne varsa, hepsi Allah'ı tesbih etmektedir. O'nu tenzih etmektedir. O, mülkünde azizdir, tasarrufunda hikmet sâhibidir.

Âyet-i kerîme'de geçen “ Lillâhi ” lâfzındaki ”lâm“ zaiddir. Âyette çoğunluğu tağlib dolayısıyla “ ma” lâfzı zikredilmiştir.

2

 Ehl-i kitaptan küfredenleri -Bunlar Yahûdilerden Beni Nadir kabilesidir- ilk sürgünde yurtlarından, Medine'deki barklarından çıkaran O'dur. İlk sürgünleri Şam tarafına sürgün edilmeleridir. İkinci sürgünleri de Hazret-i Ömer'in hilafeti döneminde onları Hayber'e sürgün etmesidir. Ey mü'minler! Siz onların çıkacaklarını sanmamıştınız. Onlar da kalelerinin kendilerini Allah'tan, O’nun azâbından koruyacağını sanmışlardı. Fakat Allah, O’nun emri ve azâbı, hiç hesaba katmadıkları taraftan, hiç akıllarına almadıkları mü'minlerin tarafından onları bastırıverdi. Ve efendileri Ka'b b. El-Eşrefin ölümü ile kalblerine korku düşürdü, ilka eyledi. Öyle ki, evlerini hoşlarına giden kereste ve benzeri malzemelerini gidecekleri yere götürmek için hem kendi elleri ile hem de mü'minlerin elleri ile tahrib ediyorlardı. Artık siz ibret alın akıl sahipleri!

Âyette geçen “ maniatühüm” lâfzı, “ enne “ nin haberi, “ husûnuhüm” lâfzı da fâilidir. Bununla haber tamam olmuştur.

Âyet-i kerîme'de geçen ”er-Ru'b” lâfzı, Ayn'in sükûnu ih de, zammesi ile de okunmuştur. Ayrıca Âyetin devamında “yüharribûne ” lâfzı da şeddeli ve “ Ahrebe “ den şeddesiz olarak okunmuştur.

3

 Eğer Allah onlara sürgünü, vatanlarından çıkmalarını yazmamış, hükmetmemiş olsaydı, kendilerini mutlaka katledilmek ve esir edilmek suretiyle dünyada azaplandırırdı. Tıpkı Yahûdilerden Kurayza'ya yapıldığı gibi. Âhirette ise onlara ateş azâbı vardır.

4

 Bunun sebebi şudur; Çünkü onlar Allah'a ve Peygamberine yan çizdiler, muhalefet ettiler. Kim Allah'a muhalefette bulunursa bilsin ki, Allah'ın kendisine olan azâbı pek çetindir.

5

 Ey müslümanlar! Herhangi bir hurma ağacını kestinizse veya kökleri üzerinde dikili hâlde bıraktınızsa, hep Allah'ın izni iledir, bu konuda O, sizi serbest bırakmıştır. Ve ağaç kesmenize izin vermekle o fasıkları, Yahûdileri, meyve veren ağaçları kesmek bozgunculuktur, doğrultusundaki itirazlarında perişan edeceği içindir.

6

Allah'ın onlardan peygamberine vereceği, döndüreceği ganimete gelince, ey mü'minler! Siz ona ne at koşturdunuz, ne de deve.....! Bu uğurda bir meşakkate göğüs germediniz. Lakin Allah elçilerini dilediği kimselere musallat eder. Allah, her şeye kâdirdir. Dolayısıyla sizin o ganimette bir hakkınız yoktur. Ve O, sadece Peygamber 'e ve bir sonraki âyette peygamberle birlikte zikredilen dört sınıf insana aittir. Peygamber onu her zamanki gibi taksim eder. Onlardan her birine 25/1 verir. Kalanı ise Peygamber 'e aittir. Peygamber onda dilediği gibi tasarruf etme hakkına sahiptir. Ve nitekim Hazret-i Peygamber bu paydan muhacirlere ve fakir oldukları için ensardan üç kişiye de vermiştir.

7

Allah'ın (fethedilen) beldelerden -meselâ Safra, Vâd i'l-Kura ve Yenbu' gibi peygamberine verdiği ganimet Allah'ındır, onda dilediğini emir buyurur, peygamberindir, akrabanındır. Peygamber'in yakınlarınındır. -Ki, onlarda, Beni Hâşim ve Beni Muttalib kabileleridir- Yetimlerindir, babaları vefat eden, müslümanların fakir durumundaki çocuklarınındır, miskinlerindir, müslümanlardan muhtaç olanlarındır ve yolda kalmış kimselerin, müslümanlardan yolculuğunda çaresiz kalanlarındır. Söz konusu ganimet, peygamber 'in ve bu dört sınıf müslümanın hakkıdır. Peygamber onu, her zamanki gibi, bu dört sınıfın her birine taksim eder. Kalanı ise kendine kalır. Ta Ki o, ganimet, sizden zenginler arasında elden ele dolaşan bir şey, bir tedavül aracı olmasın. Bu, ganimetin bu şekilde taksim edilmesinin illetidir. Bir de Peygamber size ganimet mallarından ve başka şeylerden ne verir ise, onu alın. Neyi yasak etti ise, ondan sakının. Allah'tan korkun. Çünkü Allah, şiddetli azâbsâhibidir.

Âyet-i kerîme'de geçen “ key” lâfzı, Lâm mânâsında olup, kendisinden sonra bir “ en“ mukadderdir.

8

 İmrenin O fakir muhacirlere ki, yurtlarından ve mallarından çıkarılmışlardır. Onlar Allah'tan bir fazl-u ihsan ve bir rıza ararlar. Allah'a ve Peygamberine yardım ederler. İşte bunlar, îmanlarında sadık olanların ta kendileridir.

9

 Daha önceden o diyarı, Medine'yi yurt edinmiş ve îmana kavuşmuş olanlar -ki, onlar da Ensar'dır- kendilerine hicret edip gelenleri severler. Onlara verilen ganimetten dolayı peygamberin kendine has Beni Nadir kabilesinin mallarından muhacirlere vermesinden dolayı nefislerinde bir kıskançlık, bir haset duymazlar, onları kendi nefislerine tercih ederler. Velev ki, kendilerinde muhacirleri kendilerine tercih ettikleri şeylere ihtiyaç olsa bile! Kim de nefsinin cimriliğinden, mala olan düşkünlüğünden korunur ise, işte onlar, felâha erenlerin ta kendileridirler.

10

 Onlardan sonra Kıyâmet gününe kadar muhacirlerden ve Ensar'dan gelenler, “ ey Rabbimiz! Bizi ve îmanda bizi geçmiş olan kardeşlerimizi bağışla! Îman etmiş olanlar için kalbimizde bir kin bırakma! Ey Rabbimiz! Muhakkak ki, sen çok şefkatli, çok merhametlisin!“ derler.

11

 Münafıklık yapanları görmedin mi (onlara) bakmadın mı? Ehl-i kitaptan küfreden kardeşlerine, Bunlar, Beni Nadir Kabilesi olup küfürde münafıkların kardeşleridirler- “yemin ederiz ki, eğer siz Medineden çıkarılırsanız, muhakkak biz de sizinle beraber çıkarız ve hakkınızda, perişan edilmeniz konusunda ebediyyen kimseye itâat etmeyiz. Yemin olsun! Size savaş açılacak olursa, mutlaka size yardım ederiz. “ diyorlar. Hâlbuki Allah şahadet ediyor ki, onlar muhakkak yalancılardır.

Âyet-i kerîme'de geçen “ Lein” lâfzı üzerindeki Lâm dört yerde de kasem lamıdır. Ayrıca “Vein kutiltüm” lâfzından Lâm-ı tevtı'a hazfedilmiştir.

12

 Yemin olsun! Onlar çıkarılırlarsa, onlarla beraber çıkmazlar. Ve yemin olsun! Onlara savaş açılırsa yardım etmezler. Yemin olsun yardım etmiş olsalar yardım için gelmiş olsalar, mutlaka arkalarını dönüp kaçarlar. Sonra onlar, Yahûdiler yardım da olunmazlar.

Beş noktada mukadder olan kasemin cevabı zikredilerek şartın cevabından istiğna edilmiştir.

13

 Muhakkak onların münafıkların yüreklerindeki sizin korkunuz, Allah korkusundan daha ziyadedir. Çünkü Allah azâbını tehir etmiştir. Bu, onların anlayışsız bir kavim olmalarındandır.

14

 Onlar Yahûdiler, toplu bir hâlde size karşı savaşmazlar. Ancak tahkim edilmiş yerlerde veya duvar, sur arkasından harp ederler. Kendi aralarında çarpışmaları, harbetmeleri ise şiddetlidir. Sen onları toplu, bir arada oldukları hâlde sanırsın. Hâlbuki kalpleri zannının hilafına dağınıktır. Bu, onların akılları ermez bir kavim olmalarındandır.

Âyet-i kerîme'de geçen “ cidar” lâfzı, bir kırâatta “ cüdür“ şeklinde gelmiştir.

15

Îmanı terk etme konusunda onların hali, yakın geçmişte, yakın bir zamanda kendilerinden öncekilerin hali gibidir. Bunlar, müşriklerden Bedir halkıdır. Ki, işlerinin vebalini, dünyadaki cezasını -ki, o da öldürülmek ve esir edilmektir- tattılar. Onlara âhirette elim, elem verici bir azap da vardır.

16

 Bir de onların münafıkları dinleyip de münafıkların kendilerinden geri durmaları konusundaki halleri, şeytanın hali gibidir. Hani insana “ inkâr et“ demişti. Küfredince de tarafından bir palavra ve gösteriş olarak, “Ben senden beriyim. Çünkü ben, âlemlerin Rabbi olan Allah dan korkarım“ demişti.

17

 Sonra ikisinin de yoldan çıkanın da, çıkaranın da âkıbeti ebedî olarak cehennemde kalmak olmuştu. İşte zâlimlerin, kâfirlerin cezası budur.

Âyet-i kerîme'de geçen “ Akibetehüma” lâfzı, bir kırâatte, “kane “ nin ismi olmak üzere merfû’ olarak okunmuştur.

18

 Ey îman edenler! Allah'tan korkun! Ve herkes yarın için, Kıyâmet günü için önden ne götürdüğüne baksın. Hem Allah'dan korkun. Çünkü Allah, bütün yaptıklarınızdan haberdardır.

19

Ve o kimseler gibi olmayın ki, Allah'ı unuttular da, O'na itâati terk ettiler de onlara kendilerini kendileri için hayır amel takdim etmelerini unutturdu, işte bunlar, fâsıkların ta kendileridirler.

20

 Cehennemliklerle, cennetlikler bir değildir. Cennetlikler, murada erenlerdir.

21

 Biz bu Kur’ân’ı bir dağın üzerine indirseydik ve o dağa insanda olduğu gibi bir de seçebilme kabiliyeti verilmiş olsaydık, mutlaka onu Allah korkusundan baş eğmiş, paramparça olmuş görürdün. Bu zikredilen temsiller var ya! Biz onları insanlara getiriyoruz. Olur ki, düşünürler de îmana gelirler.

22

 O, öyle Allah'dır ki, O'ndan başka hiç bir ilâh yoktur. Gaybı da şahadeti de, gizliyi de aşikârı da bilendir. O, Rahmân'dır, Rahîmdir.

23

 O, öyle Allah'tır ki, O'ndan başka hiç bir ilâh yoktur. Melik'tir, Kuddüs'dür, şanına lâyık olmayan her şeyden beridir, Selâm'dır, bütün noksanlıklardan salimdir, mü'mindir. Peygamberlerini onlar için mu'cize yaratmak suretiyle tasdik edicidir, Mü-heymin'dir, kullarına bütün amelleri ile birlikte şahittir. Azîz'dir, güçlüdür, Cebbar'dır, kullarını kendi iradesi doğrultusunda mecbur kılar. Şanına lâyık olmayan şeylerden yücedir. Allah, o müşriklerin kendisine koştukları ortaklardan münezzehtir, zâtını tenzih etmiştir.

Âyet-i kerîme'de geçen “ el-Müheymin” lâfzı, bir şey üzerinde gözetici olmak, mânâsına gelen, “ heymene-Yüheyminü “ kökünden gelir.

24

 O, öyle Allah'tır ki, Hâlik'dır, Bâridir, yoktan var edendir, Mûsavvir'dir (bütün mahlûkata şekil verendir). Hakkında Hadis-i Şerif varid olan doksan dokuz en güzel isimler O’nundur. Bütün göklerde ve yerde olanlar, hep O'nu tesbih eder. O, güçlü, hikmet sâhibidir. Tefsiri sûrenin başında geçmiştir.

Âyet-i kerîme'de geçen ”el-Hüsnâ” lâfzı, “ el-Ahsen” kelimesinin müennesidir.

0 ﴿