60- MÜMTEHINE SÛRESİ

Medine devrinde nâzil olup, 13 Âyet-i kerîmedir.

Rahmân ve Rahîm olan Allah'ın ismi ile başlarım.

1

Ey îman edenler! Düşmanlarımı ve düşmanlarınızı Mekke kâfirlerini dostlar edinmeyin. Kendileriyle aranızdaki sevgi yüzünden onlara peygamber in Huneyn ile (taktik icabı) niyetini gizli tutup sizlere sır olarak verdiği Mekkelilerle savaş yapma maksadını ulaştırıyorsunuz. Hatib b. Ebi Beltea bunu haber vermek üzere Mekkelilere bir mektup yazdı. Çünkü kendinin müşrik olan çocukları ve ailesi onların yanında bulunuyordu. Allahü teâlâ'nın bu durumu (vahiyle) kendisine bildirmesi üzerine Resulullah derhal mektubun Hatibin beraberinde göndermiş olduğu kişiden geri alınmasını istedi. (Mektup alındı) ve bu konuda Peygamberimiz Hatib'in özrünü kabul buyurdu. Hâlbuki onlar haktan size gelen İslâm dinini ve Kur’ân’ı inkâr ettiler. Rabbiniz Allah'a îman ediyorsunuz diye îman etmiş olmanızdan dolayı Peygamberi ve sizi size baskı yaparak Mekke den çıkarıyorlardı. Eğer sizler, benim yolumda ve rızam uğrunda cihad için çıktınızsa onları dost edinmeyin, sevgi yüzünden onlara sır veriyorsunuz. Hâlbuki ben, sizin gizlediklerinizi de, açıkladıklarınızı da bilirim. Sizden kim bunu Peygamberin haber sırlarını onlara ifşa yaparsa, muhakkak ki, hak yolun ortasından sapmış olur. “seva “ aslında orta demektir.

Âyet-i kerîme'de geçen şart cümlesinin cevabı mahzûf olup ondan önceki cümle ona delâlet etmektedir. Onları dost edinmeyiniz!

2

 Eğer onlar sizi ele geçirirlerse, size düşman kesilecekler. Öldürmek ve dövmek suretiyle size ellerinive söğüp saymakla da dillerini kötülükle uzatacaklardır. Küfretmenizi arzu edivermektedirler.

3

 Kendilerinden dolayı gizli haberi ulaştırdığınız ne müşrik olan yakınlarınız, ne de evlâtlarınız âhiret azâbına karşı size asla fayda vermez. Kıyâmet gününde onlarla aranız ayrılacaktır.

Sizler cennette olacaksınız, onlarsa kâfirlerle birlikte cehennemde olacaklar. Allah yaptıklarınızı görendir.

Âyet-i kerîme'de geçen “yufselu“ fiili bir kırâatta malûm olarak yefsilu şeklinde okunmuştur.

4

Gerçekten sizin için İbrâhîm'de ve beraberindeki mü'minlerde söz ve hareketlerinde güzel bir örnek vardır. Kendisinde güzel bir önderlik vasfı vardır. Hani kavimlerine (şöyle) demişlerdi: “Biz sizlerden ve Allah'dan başka taptıklarınızdan beriyiz. Sizi tanımıyoruz. Siz bir tek Allah'a inanıncaya kadar, sizinle bizim aramızda devamlı bir düşmanlık ve öfke belirmiştir. Ancak İbrâhîm'in babasına “ And olsun ki, senin için mağfiret dileyeceğim. (Fakat) Allah'dan Allah'ın azâb ve sevabından herhangi bir şeye gücüm yetmez. “ demesi hariç. İbrâhîm ve beraberindekiler “ ey Rabbimiz! Biz ancak sana tevekkül ettik. Ve ancak sana yöneldik. Dönüş yalnız sanadır. “ dediler.

Âyet-i kerîme'de geçen “ Begdâu-ebeda”Terkibi iki hemzenin tahkiki ve ikincisinin vav'a ibdali ile okunmuştur.

Âyet-i kerîme'de geçen “ Bera “Beri kelimesinin çoğuludur. Zerif gibi. Yine Âyet-i kerîme'de geçen “ kevle İbrâhîm“ “ usve ” kelimesinden istisna edilmiştir.

 kâfirler için istiğfarda bulunmak suretiyle bu konuda sizin İbrâhîm'i örnek almanız doğru değildir. Babası için mağfirette bulunması onun Allah'ın düşmanı olduğunu bilmeden önce olmuştur. Nitekim ” Berâe “sûresinde Allahü teâlâ bunu zikretmiştir. “ Allah'dan herhangi bir şeye gücüm yetmez “sözüyle babası için istiğfardan başka bir şeye gücü yetmeyeceğini kinaye yoluyla (üstü kapalı olarak) ifade etmiştir. İşte bu sözü, kastetmiş olduğu mânâ yönüyle ” elbette senin için istiğfar edeceğim “sözüne atfedilmiştir. (bu mânâya göre bu sözünde örnek alınması doğru değildir). Her ne kadar bu söz, zâhir yönüyle örnek alınacak bir ifade olsa bile. Âyet: Rasûlüm de ki: “Allah'dan gelecek herhangi bir şeyde sizi kim kurtarabilir.

5

 Ey Rabbimiz! Bizi o küfredenlere fitne yapma. Onları bize gâlip kılma. Ki, hak üzere olduklarını sanıp çılgınlığa uğrarlar. Bizim yüzümüzden akılları gider (doğruya meyletmekten kayar). Bizi bağışla ey Rabbimiz! Çünkü Sen mülkünde yegâne güçlü, yaptıklarında hikmet sâhibisin. “

6

 Ey Ümmet-i Muhammed! Yemin olsun ki, onlar da sizin için, Allah'ı ve âhiret gününü umanlar Allah'tan ve âhiret gününden korkan veya sevab ve azâba inanan kimseler için güzel bir örnek vardır. kâfirlerle dostluk kurmak suretiyle kim yüz çevirirse şüphesiz ki, Allah, yarattıklarından ganidir, (kimseye muhtaç değildir) övülmeye lâyıktır, itâat ehlini övendir.

Âyet-i kerîme'de geçen “ Lekad” mukadder kasemin cevabıdır. “ Limenkane “ise harf-i cerrin tekrarlanması ile birlikte ” kum” zamirinden bedel-i istimaldir.

7

 Olur ki, Allah, sizinle içlerinden Allah'a itâat etmek için birbirinize düşman olduğunuz Mekke kâfirleri arasında onları îmana kavuşturmak suretiyle yakında bir dostluk peydah eder de sizlere dost olurlar. Allah bunu yapmaya kâdirdir ki, Allahü teâlâ Mekke'nin fethinden sonra bunu gerçekleştirmiştir. Allah onların geçmişte yaptıklarını bağışlayıcı, onları çok merhametlidir.

8

 Allah, din hususunda sizinle savaşmamış kâfirlere ve sizi yurtlarınızdan çıkarmamış olanlara iyilik etmenizden, onlara adalet göstermenizden sizi men etmez. Çünkü Allah, adalet yapanları sever. Bu hüküm kılıç Âyeti ile neshedilmiştir.

Âyet-i kerîme'de geçen ”en-teberruhum“ “ ellezi-ne “ den bedel-i istimaldir. Yine Âyeti kerîme'de geçen “ Tuksitu“ fiili ila harf-i cerri ile ifza mânâsını tazmin edip böylece müteaddi olmuştur.

9

 Allah, sizi ancak din hususunda, sizinle savaşan, sizi yurtlarınızdan çıkaran ve çıkarılmanıza yardım eden kimseler ile dost olmanızı onları dostlar edinmenizi yasaklamaktadır. Kim de onlarla dost olursa, işte onlar zâlimlerin ta kendileridir.

Âyet-i kerîme'de geçen ”en tevellevhum ”ellezîne'den bedel-i istimal'dır.

10

 “ hûdeybiye “ anlaşmasına göre kâfirlerin içinden mü'minlere gelecek olanlar iade edileceklerdi. Ey îman edenler! Kâfirlerle Hûdeybiye'de barış yaptıktan sonra onların içinden kendi ifadelerince mü'min kadınlar muhacir olarak gelirlerse ne kâfir olan kocalarına buğzlarından, ne de müslüman erkeklerden birine aşkından dolayı değil, sadece İslâm'a arzu ve isteklerinden çıkıp geldiklerine dair yemin vermek suretiyle onları imtihan edin. Peygamberimiz de onları bu şekilde yemine tâbi tutardı. Allah onları îmanlarını pekâlâ bilir, yemin vermek suretiyle onların mü'min olduklarını zan üzere anlarsanız, kendilerini kâfirlere geri vermeyin. Onlar kâfirlere helâl değildir. kâfirler de onlara helâl değildir. Bununla beraber onlara sarf ettikleri mehirleri onlara kâfir olan kocalarına verin. Mehirlerini verdiğiniz takdirde, o kadınları şartlarını yerine getirmek suretiyle nikâh etmenizde size bir günah yoktur. Kâfir kadınlarınızı nikâhınızda tutmayın. Çünkü evliliği kesen şarta göre sizin müslüman oluşunuz nikâh akdini (ismeti) kesmektedir. Veya mürted olarak müşriklere katılan zevcelerinizi nikâhınızda tutmayın. Çünkü onların mürted olması evliliğinizi kesmektedir. Bunu kesen şartta riddetin bulunmasıdır. İrtidat durumunda (ise) siz onlara verdiğiniz mehirleri onların evlendikleri kâfir kocalarından isteyin. Onlar da hicret eden kadınlara harcadıklarını istesinler. Önceden de ifade edildiği üzere verdikleri mehirleri (sizden) istesinler. İşte size Allah'ın hükmü budur. Aranızda O böyle hükmeder. Allah hakkıyla bilen, hikmet sâhibi olandır.

Âyet-i kerîme'de geçen “ Temesseku“ fiili şeddesiz de okunmuştur.

11

 Eğer zevcelerinizden zevcelerinizden biri ve daha fazlası veya mehirlerinden bir şey ile dinden çıkarak kâfirlere gidip kaçar da, siz de savaşıp ganimet alırsanız, zevceleri gitmiş olanlara ganimetten sarf ettikleri mehir kadar verin. Çünkü onların elinden çıkan şey kâfirler tarafına geçmiştir. Ve O Allah'dan korkun ki, siz ona iman edenlerdensiniz. Ve mü'minler emr olundukları, kâfirlere ve (hanımı mürted olup kâfirlere kaçmış olan) mü'minlere sarf ettiklerini verme işini yerine getirmişler. Daha sonra bu hüküm kaldırılmıştır.

12

 Ey peygamber! Mü'min kadınlar sana gelerek, Allah'a hiç bir şeyi ortak koşmamak, zina etmemek, cahiliyye döneminde utanma ve fakirlik korkusuyla yapılan kız çocukları diri diri toprağa gömmek gibi evlâtlarını öldürmemek, elleriyle ayakları arasında bir bühtan uydurup getirmemek buluntu bir çocuğu kocaya nisbet etmemeleri, buluntu çocuk, hakiki doğum sıfatıyla ifade edilmiştir. Çünkü anne, çocuğu doğurduğunda, çocuk onun elleri ve ayakları arasına düşer. Bir iyilik işlemekte sana isyan etmemek iyilikten maksat, Allah'a itâata tevafuk eden şeydir. Meselâ ölünün ardından feryadı basmamak, elbisesini yırtmamak, saçlarına asılmamak, elbisesinin yakasını yırtmamak ve yüzünü tırmalamamak şartıyla sana bey’at etmeye geldikleri zaman, bey’atlarını kabul et. Peygamber kadınlardan hiç birinin eline dokunmayıp bu konuda bey'atını sözle yapmıştır. Ve onlar için Allah'dan mağfiret dile. Çünkü Allah çok bağışlayıcı, çok merhametlidir.

13

 Ey îman edenler! Allah'ın gazap ettiği bir kavim olan Yahûdilerle dost olmayın ki, kabirler yaranından olan kâfirler kabre girmiş olan kâfirler âhiretin iyiliğinden nasıl ümitlerini kestilerse çünkü onlara, varacakları cehennem, şÂyet mü'min olsalardı cennetteki makamları gösterilir, onlar da öylece âhiretten âhireti kesin bilmelerine rağmen sevabından ümitlerini kesmişlerdir. Çünkü Peygambere inat etmişlerdir. Hem de onun doğruluğunu bilmelerine rağmen.

0 ﴿