61- SAFF SÛRESİMedine’de nâzil olup, 14 Âyet-i kerîmedir. Rahmân ve Rahîm olan Allah'ın ismi ile başlarım. 1Göklerde ve yerde ne varsa, hepsi Allah'ı tesbih etmektedir, O'nu tenzih etmektedir. O, mülkünde güçlüdür, tasarrufunda hikmet sâhibidir. Âyet-i kerîme'de geçen “ Lillâhi ” lâfzı üzerindeki Lâm, zâidedir. Ayrıca çoğunluğu tağliben“ men“yerine “ ma “ getirilmiştir. 2Eyîman edenler! Cihadı taleb hususunda yapmayacağınız şeyi niçin söylersiniz? Çünkü Uhud'da bozguna uğradınız! 3Yapmayacağınız şeyi söylemeniz, Allah ındinde gazap bakımından büyüdü. Âyet-i kerîme'de geçen “ makten” lâfzı, temyiz, “ ente-kûlû“ da” kebura “ nın failidir. 4Muhakkak ki, Allah, kendi yolunda kenetlenmiş birbirine girdirilmiş muhkem bir bina gibi, saf tutmuş olarak savaşanları sever, nusretine ve ikramına erdirir. Âyet-i kerîme'de geçen “saffen” lâfzı, hâl olup ”sâffî-ne ” Tevilindedir. 5Hatırla ki, bir vakitler Mûsa kavmine, “ ey kavmim! Bana niçin eziyet ediyorsunuz? -İsrâîloğulları Hazret-i Mûsa için“ Aderdir, husyeleri şişiktir“ dediler. Oysa onda böyle bir hastalık yoktu. Ayrıca Hazret-i Mûsa'yı tekzib ettiler- Pekâlâ biliyorsunuz ki, ben size Allah'ın resûlüyüm. Resûle ise saygı duyulur!“ demişti. Ne zamanki, meylettiler. Mûsa'ya eziyet edip haktan saptılar, Allah da kalplerini saptırd. Onları, ezelde takdir buyurduğuna muvafık bir şekilde hak yol üzere olmaktan alıkoydu. Allah, fasık kendi (ezelî) ilminde kâfir bir kavme hidâyet vermez. Âyet-i kerîme'de geçen “ kad “ Tahkik içindir. “Ve kad ta'lamûne.....“ cümlesi, hâldir. 6 Yine hatırla ki, bir zamanlar Meryem'in oğlu Îsa, “ ey İsrâîloğulları! -Hazret-i Îsa aralarında akrabalık bağı bulunmadığı için, “ ey Kavmim“ dememiştir- Ben size Allah'ın Peygamberiyim. Benden önce gelen Tevrat'ı tasdik edici ve benden sonra gelecek Ahmed isimli bir Peygamberi müjdeleyici olarak (geldim) “ demişti. Allahü teâlâ buyurdu ki, Fakat o kendilerine, Ahmed kâfirlere beyyinelerle, delillerle ve alâmetlerle gelince, “ Bu getirilen şeyler apaçık bir sihirdir“ dediler. Âyet-i kerîme'de geçen “sihrun” lâfzı, bir kırâatte ”sahirun“- bu alâmetleri getiren şahıs- şeklinde okunmuştur. 7İslâm'a çağırıldığı hâlde Allah'a karşı O'na şerik ve çocuk nisbet edip O’nun âyetlerini sihir diye nitelendirmek suretiyle yalan uyduran kimseden daha zâlim, zulüm bakımından daha ileride kim olabilir? (Bu kimseden daha zâlim) hiç kimse yoktur. 8Allah'ın nûrunu, O’nun şeriatını ve muhkem delillerini ağızlarıyla, “sihirdir, şiirdir, kehanettir“ gibi çeşit çeşit sözleriyle söndürmek istiyorlar. Allah ise nûrunu tamamlayacaktır, gâlip kılacaktır. İsterse kâfirler bundan hoşlanmasınlar. Âyet-i kerîme'de geçen “yütfıû” lâfzı, mukadder bir “ en“ ile Mensûb olup üzerindeki Lâm, zâidedir. Âyet-i kerîme'de geçen “ Nûrehû” lâfzı, bir kırâatte “ mütimmu“ nın muzaaf-ı ileyhi olarak okunmuştur. 9O, Ma’bûd-ı Kerîm'dir ki, Peygamberini Kur’ân ile ve hak din ile gönderdi. Onu her din üzerine yükseltmek için. Velev ki, müşriklerin hoşuna gitmesin. 10Ey îman etmiş olanlar! Size bir ticâret üzerine rehberlik edeyim ki, sizi pek acıklı bir azaptan kurtarır. 11Allah'a ve O’nun peygamberine îman edersiniz ve Allah'ın yolunda mallarınız ile ve nefisleriniz ile mücahedede bulunursunuz. İşte bu, sizin için çok hayırlıdır. Eğer bilir kimseler oldu iseniz. 12Ki, günahlarınızı bağışlasın ve sizi, altlarından ırmaklar akan cennetlere, Adn, ikamet cennetlerindeki güzel meskenlere koysun. İşte büyük saadet budur. Âyet-i kerîme'de geçen “yağfîr” lâfzı, mukadder bir şartın cevabıdır, takdiri “ İn tef alûhu yağfir“ şeklindedir. 13Ve size başka bir nimet daha versin ki, siz onu seveceksiniz. Allah'dan bir zafer ve yakın bir fetih! Sen mü'minleri zafer ve fetih ile müjdele! 14Ey îman edenler! Allah'ın O’nun dininin yardımcıları olun. Tıpkı Meryem oğlu Îsa'nın, Havârilere, “Allah'a giden yolda benim yardımcılarım kim olacak benimle beraber Allah'ın zaferine teveccüh edecek yardımcılar kimler olacak? ” dediği gibi. Havâriler, “Biz Allah'ın yardımcılarıyız “ demişlerdi. (Ey mü'minler! ) tıpkı Havâriler Allah'ın yardımcıları olduğu gibi (sizler de O’nun yardımcıları olun) Âyetin devamındaki Hazret-i Îsa'nın sözü (ve aldığı cevap) mânânın bu şekilde olduğunu göstermektedir. Havâriler Hazret-i Îsa'nın seçkin dostları olup ona herkesten önce îman etmişlerdi. Bunlar on iki kişi idiler, kelime olarak, “saf beyazlık “mânâsına gelen“ havr” kökünden gelir. Bunların çamaşırcı olup elbiseleri beyazlattıkları da söylenir. Daha sonra İsrâiloğulları'ndan bir taife Îsa'ya îman etti. Bunlar, “Îsa Allah'ın kulu olup semaya yükseltilmiştir“ dediler. Bir taife de, “Îsa Allah'ın oğlu olup Allah, onu kendine yükseltmiştir“ dedikleri için kâfir oldu. Derken iki taife birbirleri ile çatıştı. Biz de bu iki taifeden îman edenleri düşmanlarına karşı, kâfir olan taifeye karşı te'yid ettik, güçlü kıldık. Bu suretle onlara üstün, gâlip geldiler. Âyet-i kerîme'de geçen ”ensâren” lâfzı, bir kırâatte ” Lillâhi “ye izafetle okunmuştur. |
﴾ 0 ﴿