62- CUMU'A SÛRESİ

Rahmân ve Rahîm olan Allah'ın ismi ile başlarım.

1

 Göklerde ve yerde ne varsa mülkün sâhibi şanına yakışmayan şeylerden münezzeh, O mülkünde yegâne güçlü ve yaptıklarında hikmet sâhibi olan Allah'ı tesbih ve tenzih eder.

Âyet-i kerîme'de geçen “ Lillâhi “ deki Lâm zâittir. Ayrıca Âyet-i kerîme'de tağlib sanatına göre çoğunluk esas alınarak akıl sâhibi olmayan varlıkları ifade eden“ ma” lâfzı zikredilmiştir.

2

 Okuma yazma bilmeyen Araplar içinde kendilerinden bir peygamber gönderen O'dur. O Peygamber de Muhammed 'dir. Ümmi: Okuma yazma bilmeyene denir. Onlara Allah'ın âyetlerini okuyor; onları şirkten temizliyor; onlara kitabı Kur’ân’ı ve hikmeti Kur’ân'daki hükümleri öğretiyor. Hâlbuki onlar bundan evvel -peygamberin teşrifinden evvel- açık bir sapkınlık içinde idiler.

Âyet-i kerîme'de geçen “ İn“ şeddeli inne'den tahfiflenmiştir. İsmi ise hazfedilmiştir. “Ve innehüm “

3

Ve daha onlardan başkalarına peygamberin zamanında mevcut olanlardan başkalarına ki, mevcut olanlardan sonra gelen o diğerleri İslâm'a önce girmede ve şerefte onlara yetişmemişlerdir. O mülkünde güçlü ve yaptıklarında hikmet sâhibidir. Bunlar da ashâbdan sonra gelen tabiindir. İçlerinden Peygamber 'in gönderilmiş olduğu sahabenin, Hazret-i Peygamber'in kendilerine gönderilip de ona îman etmiş olan Kıyâmete kadar ki, diğer bütün ins ve cinne karşı faziletini izah etme noktasında sadece tabiini zikretmek yeterlidir. Çünkü her asır kendinden sonra gelenden daha hayırlıdır, (o hâlde sahabe kendilerinden sonra gelen hayırlı nesil olan tabiinden fazilet ve şeref bakamından üstün olursa, öteki nesillerden evveliyetle daha hayırlı olmuş olur.)

Âyet-i kerîme'de geçen “ Aherin” kelimesi “ ummiyyin“ üzerine atfedilmiştir. Mevcut olan ümmilerden başkaları.

4

 Bu Allah'ın bir lütfudur. O'nu dilediğine peygamberine ve onunla birlikte mezkûr olan kimselere verir. Allah, büyük fazl (u-Kerem) sâhibidir.

5

Bakınız âyet: 6

6

 Kendilerine Tevrat yükletilip de onun içindekileri yapmakla mükellef kılınan, sonra onu taşımayan onun içinde, Peygamber 'e âit bulunan vasıflar ile amel etmeyip onlara inanmayan kimselerin hali ciltlerle kitap taşıyan onlarla faydalanmaması bakımından eşeğin hâline benzer. Hazret-i Peygamber Muhammed 'i tasdik etmeyen Allah'ın âyetlerini yalan sayan kavmin durumu ne kötüdür!.. Allah, zâlim kâfir kavme hidâyet vermez.

Âyet-i kerîme'de, birincisi ikincisi hakkında şart olmasına binaen, temenni ediniz sözüne iki şart taalluk etmiştir.

Allah dostu olduğunuza dair iddianızda doğru iseniz -ki, onun dostu âhireti tercih eder, onun başlangıcı da ölümdür- hemen ölümü temenni ediniz.

7

Hâlbuki onlar, yaptıkları yalanlarını icab eden peygamberi inkâr etmeleri yüzünden, ölümü hiç bir zaman istemezler. Allah kâfirleri çok iyi bilir.

8

 De ki: “sizin kendisinden kaçtığınız ölüm, muhakkak sizin başınıza gelecektir. Sonra gizliyi, aşikârı bilen Allah'a döndürüleceksiniz de O, size neler yapar olduğunuzu haber verecektir. Amellerinizin karşılığını verecektir. “

Âyet-i kerîme'de geçen “feinnehu“ daki ” fa” zâittir.

9

 Ey îman edenler! Cuma günü namaz için çağrıldığınız vakit, hemen Allah'ın zikrine koşun. Hemen namaza gidin. Alışverişi bırakın, alışveriş akdini terk edin. Eğer bunun daha hayırlı olduğunu bilirseniz, bunu yapınız. Bu sizin için daha hayırlıdır.

Âyet-i kerîme'de geçen “ min“zarf mânâsındadır.

10

 Namaz bitince yeryüzüne dağılın. Bu dağılma emri, ibâha içindir. Allah'ın fazlından rızık arayın. Allah'ı çok zikredin ki, felâh bulasınız. Umduğunuza kavuşasınız.

11

Rasûlüllah bir Cuma günü hutbe irad buyururken (dışardan) bir erzak kervanı geliverdi. Onun gelişinden dolayı, adet üzere davul çalınıp da on iki adamdan başka, cemâat kervana doğru yönelip mescidden dışarı çıkınca bu âyet nâzil oldu. Onlar bir ticaret ve eğlence gördükleri zaman hemen dağılıp ona ticarete gittiler de çünkü onların maksadı eğlence değil ticarettir, seni hutbede ayakta bıraktılar. De ki: “Allah'ın yanındaki sevab, mü’min kimseler için eğlenceden de, ticaretten de daha hayırlıdır. Allah rızık verenlerin en hayırlısıdır. Her insan evlad-ü iyalini rızıklar“ denilmektedir. Bunun mânâsı şudur: Allahü teâlâ'nın verdiği rızıktan rızıklar. (Hakikaten rızkı veren yalnız Allah'dır).

0 ﴿