63- MÜNÂFİKÛN SÛRESİMedine devrinde nâzil olup, 11 âyeti kerîmedir. Rahmân ve Rahîm olan Allah'ın ismi ile başlarım. 1Münafıklar sana geldiği vakit dilleri ile; kalplerinde bulunan inanca ters bir şekilde, “Şahadet ederiz ki, sen hakikaten Allah'ın Peygamberisin!“ derler. Allah da biliyor ki, sen hakikaten O’nun Peygamberisin. Ama Allah şahit ki, bilmektedir ki, hakikaten münafıklar dilleri ile söylediklerine muhalif olarak kalblerinde sakladıkları inançlarında yalancıdırlar. 2Yeminlerini malları ve canları üzerinde bir kalkan, bir perde yaptılar da bununla Allah'ın yolundan mü'minler içinde cihad etmekten alıkoydular. Gerçekten onlar ne fena yapıyorlar!..... 3Bu, onların yaptıkları fenalık şundandır. Çünkü onlar dil ile îman ettiler, sonra kalb ile küfrettiler. Kalb ile küfürleri üzere dâim oldular. Bu yüzden kalpleri küfürle mühürlendi. Artık onlar îman anlamazlar. 4Onları gördüğün vakit güzel görünümleri dolayısıyla kalıpları hoşlarına gider. Konuşurlarsa edebi olduğu için sözlerini dinlersin. Sanki onlar kalıplarının büyük olması dolayısıyla anlayışı terk etmeleri hususunda dayandırılmış, duvara yaslanmış keresteler gibidirler. Kalplerinde, sürekli haklarında kanları mubah kılacak bir Âyetin inme korkusu yattığı için, asker içinde nida etmek ve kayıp ilanı yapmak gibi çıkarılan her bağırışı, kendi aleyhlerine sanırlar. Onlar düşmandır. Onlardan sakın. Zira onlar, senin sırrını kâfirlere ifşa etmektedirler. Allah kahretsin onları, helâk etsin onları! Nasıl da döndürülüyorlar! Delilin varlığının ardından îmandan sarf ediliyorlar? Âyet-i kerîme'de geçen “ huşub” lâfzı, şin'in sükûnu ile de, zammesi ile de okunmuştur. 5Onlara, “ gelin özür dileyin de Allah'ın Resûlü sizin için mağfiret dilesin!“ denildiği zaman başlarını çevirirler ve görürsün ki, kibirlenerek yan çizerler, bundan yüz çevirirler. Âyet-i kerîme'de geçen “ Levvev” lâfzı, şeddesiz ve şeddeli olarak okunmuştur. 6Onlar için mağfiret dilesen de dilemesen de hep birdir. Allah onları asla bağışlayacak değildir. Çünkü Allah, fasık bir kavme hidâyet etmez. Âyet-i kerîme'de geçen ”estagferte ” lâfzında, istifham hemzesi zikredilerek hemze-i vasıldan istiğna edilmiştir. 7Onlar öyle kimselerdir ki, Ensar'dan olan arkadaşlarına, “muhacirlerden Rasûlüllah'ın yanında bulunanlara bir şey harcamayın ki, dağılıp gitsinler, ondan ayrılsınlar“ diyorlar. Halbuki göklerin ve yerin rızıkla dolu hazineleri Allah'ındır. Muhacirleri de başkalarını da rızıklandıran O'dur. Lâkin münafıklar anlamazlar. 8Onlar, “ eğer Beni Mustalik gazvesinden Medine'ye dönersek yemin olsun, en güçlü olan -Bununla kendilerini kastetmişlerdir- en zayıfı -Bununla da mü'minleri kastetmişlerdir- mutlaka oradan çıkaracaktır“ diyorlar. Hâlbuki izzet, üstünlük Allah'ın, Peygamberinin ve mü'minlerindir. Lâkin münafıklar bunu bilmezler. 9Ey îman edenler! Sizi mallarınız ve çocuklarınız Allah'ı zikretmekten, beş vakit namazdan alıkoymasın, meşgul etmesin. Her kim bunu yaparsa işte onlar, hüsrana uğrayanların ta kendileridirler. 10Sizden birinize ölüm gelip de, “ ey Rabbim! Beni yakın bir zamana kadar geciktirsen de sadaka versem, zekât ile tasaddukta bulunsam ve haccedip sâlihlerden olsam!“ demezden önce, size verdiğimiz rızıklardan zekâtınıza infakta bulunun! İbn Abbâs (radıyallahü anh) der ki: “zekât ve Hac konularında kusur eden herkes, ölüm anında (dünyaya) geri dönmeyi arzu edecektir. “ Âyet-i kerîme'de geçen “ Levlâ” lâfzi “ hellâ “mânâsındadır. Yahut“ lâ” zâide olup “ Lev “ Temenni içindir. Ayrıca Âyetin devamındaki ”essaddaka” lâfzında asıl sigada bulunan Ta, sad'a idgam edilmiştir. 11Hâlbuki bir kimseyi, eceli gelince, Allah asla geciktirmez. Allah, bütün yaptıklarınızdan haberdardır. Âyet-i kerîme'de geçen “ Ta'melûne ” lâfzı Yalı ve Tâli olarak okunmuştur. |
﴾ 0 ﴿