70- MEÂRİC SÛRESİMekke devrinde nâzil olup, 44 âyet i kerîmedir. Rahman ve Rahim olan Allah'ın ismi ile başlarım. 1Vâki olacak (inecek) azâbı bir isteyen istedi. 2(O), kâfirlere mahsustur ki, onu defedecek bulunmayacaktır. Bu isteyicl Nadir bin Haris'dir. O şöyle demişti: “Allah'ım! Eğer bu, senin tarafından gelmiş bir haksa, üzerimize gökten bir taş yağdır veya bize elem verici bir azap getir.” (Enfâl: 32) 3(O azâbın inişi) yüksek makamların Meleklerin yükselme vasıtalarının (göklerin) sâhibi Allah katındandır. Âyet-i kerîme’de geçen "minellahi" "Vâki" kelimesine tealluk etmektedir. 4Melekler ve Rûh Cibrîl, oraya Allahü teâlâ'nın emrinin indiği mekân olan semâya miktarı o günde karşılaşacağı sıkıntılardan dolayı kâfire nisbetle elli bin yıl olan bir günde yükselip çıkar (lar). Mü'mine gelince, ona dünyada kıldığı bir vakit farz namazı müddetinden daha hafif gelecek. Nitekim bu, bir hadis-i şerifte böyle buyurulmuştur. Âyet-i kerîme’de geçen "Fi-yevm" mahzuf bir şeye tealluk etmektedir. Yani kıyamet gününde onlara azâb vaki olacaktır. 5Ohalde sen, cemîl güzel güzel sabret sızlanma! Bu emir, cihadile emr olunmadan önce idi. 6Çünkü onlar, onu azâbı uzak görüyorlar olmayacak görüyorlar. 7Biz ise O'nu yakın görüyoruz. O azâbın olacağı muhakkaktır. 8O gün gökyüzü, eriyen gümüş madeni gibi olacak. Âyet-i kerîme’de geçen 'Yevm" zarfı mahzufyeke'u fiiline tealluk etmektedir. 9Dağlarda rüzgârla uçma ve hafiflik bakımından yün gibi olacak. 10Hiç bir hısım, bir hısmını, hiç bir yakın, bir yakınını soramayacak. Çünkü her biri kendi derdiyle meşguldür. 11Birbirine gösterilirler hısımlar birbirlerini görür ve tanırlar. Fakat konuşmazlar. Mücrim kâfir, o günün azâbından kurtulmak için ister ki, fidye bedel verse, oğullarını, Âyet-i kerîme’de geçen "Yubeserunehum" cümlesi, istinaf cümlesidir. "Lev" En mânâsını taşımaktadır. 12Karısını, kardeşini, 13Kendisini barındıran aşiretini, Fesile,aşîret demektir. Çünkü onlardan ayrılmış (kol hâline gelmiş) tir. 14Ve yeryüzünde ne varsa hepsini fidye vermeyi, sonra bu fidyenin kendisini kurtarmasını isteyecek. "Yunci" fiili, "Yeftedi"üzerine atfedilmiştir. Âyet-i kerîme’de geçen "Yevmüz" min'in fethasıyla da okunmuştur. 15Hayır. Bu onların isteklerini reddeden bir sözdür. Çünkü o cehennem, hâlis alevdir. Lezâ, cehennemin adıdır. Çünkü cehennem alev alev yandığı için kâfirlere karşı alev alev yandığı için ona bu ad verilmiştir. 16Başın derisini yüzer. Âyet-i kerîme'de geçenşevâ başın derisi mânâsına gelen şuvât kelimesinin çoğuludur. 17(O ateş) çağırır gel bana diyerek iman'dan sırt çevirip tersine gideni, 18Mal biriktirip o maldan Allah'ın hakkını ödemeyip kab içinde kasasında tutup saklayanı çağırır. 19Gerçekten insan, cimri ve haris olarak yaratılmıştır. Âyet-i kerîme’de geçen "Helû" kelimesi hâl-i mukadderedir. Âyetin devamı bunu izah etmektedir. (Çünkü mücmel bir kelimedir.) 20Kendisine bir şer zarar dokundu mu, o anda feryâd eder. 21Kendisine hayır (mal, zenginlik) dokununca da Allah'ın hakkını vermekten çekinir cimrileşir. 22Yalnız namaz kılanlar mü'minler müstesnadır. 23Onlar ki namazlarına devam edenlerdir. 24
Âyetin tefsiri için bak:25 25Onlar ki, mallarında isteyene ve mahrûm kalana (zengin sayılarak) istemekten utanana belirli bir hak vardır tanırlar. O da zekâttır. 26Onlar ki ceza gününü tasdik ederler. 27Onlar ki, Rablerinin azâbından korkarlar. 28Çünkü Rablerinin azâbının inmesinden emin olunmaz. 29Onlar ki, avret yerlerini korurlar. 30Yalnız zevcelerine ve sağ ellerinin malik olduklara cariyelerine karşı müstesna. Çünkü onlar, kınanmazlar. 31Fakat helâldan harama geçip bundan ötesini arayanlar, haddi aşanların ta kendileridir. 32Onlar ki, kendilerine emânet edilen din ve dünya işlerine ve bu hususta kendilerinden alınmış olan ahitlerine riâyet ederler gözetirler. Âyet-ikerîme’degeçen "Emanât" kelimesi bir kıraattamüfred olarak okunmuştur. 33Onlar ki, şâhitliklerini gizlemeyip yerine getirirler. Âyet-i kerîme’de geçen "Şehâd et" kelimesi bir kıraatta çoğul olarak okunmuştur. 34Onlar ki, namazlarına vakitlerinde kılarak devam ederler. 35İşte bunlar, cennetlerde ikram olunurlar. 36
Âyetin tefsiri için bak:37 37Küfredenlere ne oluyor ki, sağından ve solundan bölükler halka halka halinde gözlerini sana doğru dikerek koşuyorlar? Âyet-i kerîme’de geçen "Muhtıîn" kelimesi hâl'dir. 38Müşrikler Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in etrafında halka halka oturup mü'minlerle alay etmek maksadıyla «Vallahi eğer bunlar cennete girerlerse, biz mutlaka onlardan önce gireriz» diyorlardı. Bunun üzerine Allahü teâlâ : «Onlardan herkes Naîm cennetine sokulacağını mı ümit ediyor? 39Hayır! Bu söz onları cennete girme ümidinden men etmektedir. Hakikat biz onları diğerleri gibi bildikleri şeyden meniden yarattık. Bununla cennete girmek ümit edilmez. Cennete girmek, ancak takva ile ümit edilir. 40
Âyetin tefsiri için bak:41 41Doğuların ve batıların güneş, ay ve sair yıldızların doğduğu ve battığı yerlerin Rabbine yeminolsun ki, biz gerçekten onların yerine kendilerinden daha hayırlısını getirmeye de elbette kâdiriz ve kimse de bizim önümüze geçemez bizbunu yapmaktan âciz ve mağlûb olanlardan da değiliz. Âyet-i kerîme’de geçen "le-kâdirûne" "Lâm" zâittir. 42O hâlde (şimdilik) onları bırak, azap ile tehdit edilmekte oldukları günlerine kavuşuncaya o güne gelinceye kadar bâtıllarına dalsınlar dünyaları ile oynayadursunlar. 43O gün kabirlerinden süratle çıkarlar mahşere doğru. Sanki onlar, dikili bir şeye (puta) koşarlar. Âyet-i kerîme’de geçen "Nasb" kelimesi bir kırâatta iki harfin zammesiyle de okunmuştur, nasb kelimesi, alem veya bayrak gibi dikilmiş şeye denir. 44Gözleri zelil bir hâlde, kendilerini bir horluk kaplar. İşte bu, onlara tehdit olunan gündür. Yani kıyâmet günüdür. Âyet-i kerîme’de geçen "Zâlike" mübteda, ma-ba'di haberidir. |
﴾ 0 ﴿