20Şüphesiz Rabbın biliyor ki, sen gecenin üçte ikisinden az, yarısında ve üçte birinde (namaz için) kalkıyorsun. Hazret-i Peygamber'in bu kalkışı, sûrenin başında emrolonduğu gibidir. Beraberindekilerden bir tâife de kalkıyorlar. Ashâbından bir taifenin kalkışı ise, ona uymak içindi. Hattâ onlardan, gecenin ne kadarını namaz kılarak geçirdiklerini ve ne kadar kaldığını bilmediklerinden, ihtiyaten gecenin tamamını ibadet ederek geçirenler bile olmuştu. Bir yıl yahut daha çok, bu şekilde ibadet etmeye devam ettiler. Nihayet ayakları şişti ve daha sonra bu yükleri hafifletildi. Allahü teâlâ buyuruyor ki: Geceyi de gündüzü de Allah takdir eder ölçüp biçer. O bildi ki, siz ibadetle geçirilmesi gereken zaman içinde kalkasınız diye onu geceyi ölçüp biçemezsiniz. Bunu ancak, gecenin tamamında ayakta durmakla başarabilirsiniz. Halbuki bu da size ağır gelmektedir. Onun için size rücûda bulundu yükünüzü hafifletti. Artık geceleyin kolayınıza gelecek miktarda namaz kılmak sureti ile Kur’ân'dan kolayınıza geleni okuyun. Allah bilmiştir ki, aranızdan hastalar olacak, bir kısmı Allah'ın fazlından aramak için ticaret ve başka yollarla O’nun rızkından taleb etmek için yol tepecekler sefere çıkacaklar. Diğer bir kısmı da Allah yolunda çarpışacaklardır. Gece namazı konusunda zikredilenler, bu üç grubun her birine de ağır geleceğinden bu noktada kolay gelecek kadar ibadet etmeleri, kendilerinden hafifletilmeye gidilmiş, daha sonra beş vakit namazın farz kılınması ile bu da neshedilmiştir. O hâlde -yukarıda da açıklandığı üzere- Ondan kolayınıza geleni okuyun. Üzerinize farz kılınmış namazı dosdoğru kılın. Zekâtı verin. Farz olan zekâtin dışında malınızdan hayır yolunda harcayarak Allah'a güzel gönül hoşluğuyla ödünç verin. Kendiniz için, hayır namına ne takdim ederseniz, onu Allah katında geride bıraktıklarınızdan daha hayırlı ve ecri daha büyük bulursunuz. Hem de Allah'tan mağfiret dileyin. Çünkü Allah, mü'minleri çok bağışlayıcıdır, onlara çok merhamet edicidir. Âyet-i kerîme’de geçen "sülüs" lâfzı, cer ile okununca, "Sülüsey" üzerine, nasb ile okununca da "Ednâ" üzerine atfedilmiştir. Âyet-i kerîme’de geçen "Tâifetün" lâfzı, "Tekûmü" fiilinin zamiri üzerine atfedilmiştir. Fasıla bulunduğu için te'kide ihtiyaç duyulmadan bu atıf câiz olmuştur. Ayrıca âyette yer alan "En len" lâfzı üzerindeki "En", şeddeli "Enne" den muhaffef olup ismi mahzûftur. Takdiri "ennehû" şeklindedir. Yine âyette geçen "En se-yekünü" lâfzı üzerindeki "En" de şeddeli "Enne"den hafifletilmiş olup "Ennehû" takdirindedir. Yine âyetin devamındaki "Hüve" lâfzı, zamir-i fasıldır. Evet, her ne kadar ma-ba'di marife değilse de, tarif edatını kabulü mümteni olduğu için, marifeye benzemiştir. |
﴾ 20 ﴿