79 - NÂZİÂT SÛRESİ

Mekke Devrinde nâzil olup, 47 âyettir.

Rahmân ve Rahîm olan Allah’ın ismiyle başlarım.

1

Yemin olsun boğarcasına şiddetle çekerek söküp çıkaranlara kâfirlerin ruhlarını söküp çıkaran meleklere.

2

Usulcacık çekenlere de mü'minlerin ruhlarını usulcacık çeken yumuşak ve nazikçe çıkaran meleklere de.

3

Ve yüzüp, yüzüp gidenlere Allahü teâlâ'nın emriyle semadan süzülüp giden, inen meleklere de.

4

Sonra yarıştıkça yarışanlara da mü'minlerin ruhlarını cennete götürmekle yarış eden meleklere de

5

Sonra işleri yönetenlere de dünya işlerini yöneten, yönetmek için yere inen meleklere de andolsun ki, öldükten sonra elbette dirileceksiniz, ey Mekkeli kâfirler!

Yukarıda zikredilen bu kasemlerin cevabı mahzûf olup “ Le tübasünne ” Takdirindedir, “ elbette dirileceksiniz “. Bir sonraki âyette geçen “yevme ” lâfzının da âmili durumundadır

6

O gün ilk sarsıntı birinci nefha sarsacak. Bununla her şey sarsılacak, yerinden hareket edecek. Şu hâlde nefha sayesinde meydana gelecek işlerle sıfatlanmıştır.

7

Onun peşinde olan da ikinci nefha da ardından gelecek. İki nefhanın arası kırk yıldır.

Bu cümle ” er-Racife “ den hâldir. Şu hâlde bu gün, iki nefhayı da, başka şeyleri de içine alacak kadar geniştir. Buna göre ikinci nefhanın ardından gerçekleşecek olan tekrar dirilişe zarf olması da mümkündür.

8

O gün ürperti içinde korku ve hoplama içinde olan bir takım yürekler vardır ki,

9

Gözleri yere eğilecektir dehşet verici gördükleri sebebiyle zillete bürünecektir

10

Bunlar bu yüreklerin ve gözlerin sahipleri, alayvari bir ifade ve tekrar dirilişi inkâr eden bir eda ile ”Biz mi gerçek evvelki hâle düşürülecekmişiz? Biz mi öldükten sonra tekrar hayata döndürülecekmişiz? - Kâfire evvelki hâle verilen isimdir. Bir kimse geldiği yöne geri döndüğünde denilen ” falanca hâfiresine döndü “ifadesi de bu kabildendir. -

Âyet-i kerîme’de geçen ”einna” lâfzı iki hemzenin tahkiki, ikincisinin teshili, tahkik ve teshil durumlarında aralarına elifin dâhil edilmesi ile okunmuştur. Bir sonraki âyette geçen “ Ei-za” lâfzı için de aynı kırâatler geçerlidir.

11

Ya ufalanmış çürüyüp toz hâline gelmiş kemikler olduğumuz vakit mi diriltilecekmişiz? Diyorlar.

Âyet-i kerîme’de geçen “ Nehireten” lâfzı bir kırâatte “Nâhiraten“ şeklinde okumuştur.

12

Derler ki: “O takdir de eğer doğruysa bu hayata dönüşümüz zararlı zarar ettiren bir dönüştür. “ Allahü teâlâ buyurdu ki:

13

Fakat o akabinde tekrar dirilişin gerçekleşeceği birinci nefhanın ardından gelen nefha bir tek çığlıktır nefhadır.

14

O bir üfürüldü mü görürsün ki, onlar tüm yaratılmışlar toprak üstündedirler yer altında ölü olmalarının ardından bu defa yeryüzünde diri olmuşlar.

15

Ey Resûlüm Muhammed! Sana Mûsa’nın haberi geldi mi?

16

Bir vakitler Rabbi ona mukaddes vadi Tuva'da. Tuvâ: Mukaddes vadinin adıdır nida etmişti.

Âyet-i kerîme’de geçen “ hadisu” lâfzı ”iz “in âmili durumundadır. Âyet-i kerîme’dekı “ Tuvâ” lâfzı tenvinli ve tenvinsiz olarak okunmuştur.

17

 De şöyle buyurmuştu: Fir’avuna git Çünkü o pek azdı. Küfründe sınırı aştı.

18

De ki: Temizlenmeye Allah'tan başka hiç bir ilâh olmadığına şahadet etmek suretiyle şirkten pak olmaya isteğin var mı? Seni buna davet ediyorum!

Âyet-i kerîme’de geçen “ Tezekka” lâfzı bir kırâate Za'nın şeddelenmesiyle okunmuştur. Bu taktirde siganın aslında bulunan ikinci Ta, Za'ya idgam edilmiştir.

19

Seni Rabbine irşad edeyim mi? delil ile seni Rabbini tanımaya delâlet edeyim mi ki, haşyet bulasın ondan korkasın?

20

Bunun üzerine ona dokuz mu'cizesinden en büyük mu'cizeyi gösterdi. En büyük mu'cize de el yahut asâdır.

21

Fakat o, Fir’avun Mûsa’yı yalanladı ve Allahü teâlâ'ya âsi oldu.

22

Sonra imandan yüz çevirerek yeryüzünde fesat peşinde koştu.

23

Sonra haşredip sihirbazları ve ordusunu toplayıp bağırdı.

24

“Ben sizin en yüce Rabbinizim benim üzerimde Rab yoktur“ dedi.

25

Allah da onu son sözünün bu sözünün ve ilk sözünün bu sözünden önce bu iki sözü arasında tam kırk yıl vardı.

26

Muhakkak ki, Allahü teâlâ'dan korkanlar için bu zikredilen de bir ibret vardır.

27

Sizi öldükten sonra tekrar dirilmeyi inkâr edenleri yaratmak mı daha çetin, yoksa gökyüzünü yaratmak mı daha çetin? Onu (Allah) bina etmiştir. (Buradan) gökyüzünün yaratılış keyfiyeti beyan edilmektedir.

Âyet-i kerîme’de geçen ”eentüm” lâfzı iki hemzenin tahkiki ikincisinin Elife ibdali, teshil edilen Elif ile diğeri arasında başka bir Elifin dahil edilmesi ve bunun terki ile okunmuştur.

28

Boyunu yükseltmiş -Burada binanın keyfiyeti açıklanmaktadır- yukarıya dönük olan kısmını yüksek tutmuş -Bazıları tavanını yükseltmiştir manasında vermişlerdir- ve onu düzenli kılmıştır “ - onu nizami ve ayıpsız olarak yaratmıştır.

29

Gecesini karanlık yaptı duhasını ortaya çıkardı güneşin ziyasını ibraz eyledi. Âyet-i kerîme’de gölgesi olduğu için gece, lâmbası olduğu için de güneş göğe izafe edilmiştir.

30

Ondan sonra yeri döşemiştir sermiştir. Yer gökten önce döşenmemiş bir hâlde yaratılmış idi.

31

Ondan kaynaklarından fışkırtmak suretiyle suyunu ve otlağını davarların otladığı; ağaç ve otlar ile insanların yedikleri, katık ve meyveleri çıkarmıştır. “ Otlak” kelimesinin bu manada kullanılması istiaredir.

32

Dağları oturtmuştur, sakin dursun diye onları yeryüzüne yerleştirmiştir.

33

Sizin ve davarlarınızın istifadesi için ki, onlar da deve, sığır ve koyundur.

Âyet-i kerîme’de geçen “ metâan” lâfzı ya mukadder bir fiilin mef’ûlü lehidir. -Buna göre mana “ Bunu sizin ve davarlarınızın faydalanmaları için yapılmıştır“ şeklinde olur. -ya da mukadder bir fiile mef’ûl-i mutlaktır. Buna göre mana “sizin ve davarlarınızın istifadesine sunulmuştur“ şeklinde olur. Ayrıca Âyette geçen “ En'am” lâfzıda “Ne'am” kelimesinin çoğuludur.

34

Fakat o en büyük felaket ikinci nefha geldiği vakit.

35

İnsan dünyada iken neye hayra mı şerre mi çalıştığını hatırlayacaktır.

Âyette geçen “yevme ” lâfzı ”iza “ dan bedeldir.

36

Bir de cahim yakıcı ateş görenlere gören herkese gösterildiği izhar edildiği gün;

37

Her kim tuğyanda bulunmuş kâfir olmuş.

 “fe emma.....“ cümlesi “ İza “ nın cevabıdır.

38

Ve nefsanî arzularına tâbi olup dünya hayatını tercih etmiş ise,

39

Muhakkak cehennemdir varılacak yer onun varacağı yer.

40

Kim de Rabbinin makamından Rabbinin huzurunda dikilip durmaktan korkmuş ve nefs-i emmâresini isteklerine tâbi olarak helake sürükleyen hevadan men etmiş ise,

41

Muhakkak cennet onun varacağı yerdir. Elhasıl: İsyankâr olan cehenneme itâatkâr ise cennete girer.

42

Onlar Mekke kâfirleri sana Kıyâmetin ne zaman gerçekleşeceğini ne zaman vuku bulup kopacağını soruyorlar.

43

Nerede hangi şeyde senden onu anlatması? Senin yanında onun ilmi yok ki, ondan bahsedesin!

44

Onun en son ilmi ancak Rabbine’dir. Onuondan başkası bilemez.

45

Sen ancak Kıyâmetten korkanlara bir uyarıcısın. Senin uyarın ancak ondan korkanlara fayda verir.

46

Onlar Kıyâmeti görecekleri gün, sanki bir akşamından veya kuşluğundan günün akşamından veya sabahından başka kabirlerinde durmamışlardır.

Aralarındaki sıkı beraberliğe binaen“ duha “ nın ” aşiyye “ye izafesi sahihtir. Çünkü her ikisi de gündüzün iki tarafı durumundadırlar. Kelimenin âyetin sonunda düşmesi ise bu izafeti daha da güzelleştirmiştir.

0 ﴿