85 - BURÛC SÛRESİMekke devrinde nâzil olup, 22 Âyet-i kerîmedir. Rahmân ve Rahîm olan Allah'ın ismiyle başlarım. 1And olsun o gezegenlerin menzilleri durumundaki burçlara sahip göğe! Bunlar on iki burç olup Furkânsûresinde beyanları geçmiştir. 2Ve vaad olunan güne, Kıyâmet gününe! 3Şehadet edene, Cuma gününe ve şehadet edilene. Arefe gününe! Bu üç kelime hadis-i şerifte böyle tefsir buyurulmuşlardır. Yani birincisi kendisi ile vaad olunmuştur, ikincisi içinde amel işlendiğine şahittir. Üçüncüsüne de insanlar ve melekler hazır bulunurlar. Yukarıdaki âyetlerde geçen kasemin cevabının Sadrı (başı) hazfedilmiş olup, “ Lekad “ Takdirindedir. 4Ki, Uhdûd, yerdeki hendek sahipleri lânetlenmiştir. 5Hendekleri çıralı ateşti. El-vekûd, ateşi tutuşturan şey demektir. Âyet-i kerîme’de geçen ”en-Nâri ” lâfzı, “ el-Uhdûd“ den bedel-i istimaldir. 6O vakit onlar ateş başında, ateşin etrafında; hendek tarafına yerleştirilmiş kürsüler üzerinde oturmuşlardı. 7Ve Allah'a îman edenlere yapacaklarına -ki, o da îmanlarından dönmedikleri taktirde ateşe atarak onları işkenceye tâbi tutmaktır- şahid oluyorlardı. Hazır bulunuyorlardı. Rivayete göre, Allahü teâlâ ; ateşe atılan mü'minleri daha ateşe varmadan ruhlarını kabzetmek suretiyle kurtarmış ve yaktıkları ateş orada bulunanlara doğru genişleyerek onları yakıvermiştir. 8Mü'minlerden kızdıkları şey de, yalnızca mülkünde Azîz ve Hamîd, daima övülen Allah'a îman ettikleri idi. 9O Allah ki, göklerin ve yerin mülkü Onundur. Allah, her şeye sâhibdir. Yani kâfirler; mü'minlerin îman etmelerini yadırgamışlardır. 10Hiç şüphe yok ki, mü'min erkeklere ve mü'min kadınlara ateşte yakarak işkence yapıp, sonra tevbe etmeyenler var ya! İşte onlar için küfretmeleri sebebiyle yakıcı bir azap vardır. Yani âhirette, mü'minleri yakmış olmalarının azâbı vardır. Bu azâbın dünyada iken gerçekleştiği de söylenmiştir. Şöyle ki, -Yukarıda da açıklandığı üzere yaktıkları ateş etrafa doğru genişlemiş ve kendilerini yakıvermiştir. 11Îman edip de sâlih ameller işleyenler için ise altlarından ırmaklar akan cennetler vardır. İşte büyük kurtuluş da budur. 12Gerçekten Rabbinin kâfirleri yakalayışı iradesinin muktezasınca pek şiddetlidir. 13Çünkü O, yarattıklarını hem yoktan var eder, hem de tekrar diriltir. Dolayısıyla yarattıkları, O'nu iradesinde âciz bırakamaz! 14Günahkârların günahlarını çok bağışlayan, çok seven dostlarına lütfuyla yaklaşan O'dur. 15Arş'ın sâhibidir, uludur -merfû’ olarak- ululuk sıfatlarının kemâline müstahaktır. 16Dilediğini yapar, hiç bir şey O'nu âciz bırakamaz. 17Âyetin tefsiri için bak:18 18Ey Resûlüm Muhammed! Sana orduların, Fir'avn ve Semûd'un haberi geldi ya! Etbaının yerine Fir'avnun ismi zikredilerek yetinilmiştir. Onların haberinden maksat; küfürleri sebebiyle helâk edilmiş olmalarıdır. Bu, Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'i ve Kur’ân’ı inkâr edenlere, ibret almaları için bir uyarıdır. Âyet-i kerîme’de geçen “fir'avn” lâfzı, “ el-Cünûd” lâfzından bedeldir. 19Fakat o küfredenler hâlâ bu sözü geçen hakikatleri bir yalanlama içindedirler. 20Hâlbuki Allah, onları arkalarından kuşatıcıdır. O'ndan kurtulmaları mümkün değildir. 21Doğrusu O, Mecîd, büyük bir Kur’ân dır. 22Şeytanlardan ve ondan herhangi bir şeyin değiştirilmesinden korunmuş olan -Mecrûr olarak-bir levhadadır. O levha da yedinci kat semanın üstünde bir boşluktadır. Boyu, gök ile yer arası kadar, genişliği doğu ile batı arası kadar olan bu levha, beyaz inciden işlemelidir. Bunu, İbn Abbâs (radıyallahü anh) söylemiştir. |
﴾ 0 ﴿