4

"Din (hesaba çekilme, karşılık “ceza”) gününün mâlikidir."

Fâtiha'nın nazmı içinde bu dördüncü âyet, Yüce Allah'ın dördüncü sıfatıdır Bu sıfatın, diğer sıfatlardan sonra gelmesinin sebebi, izaha gerek duyulmayacak kadar açıktır. (Çünkü hesap ve kıyamet günü, sıra itibarı ile diğerlerinden sonra gelmektedir.)

Mekke ile Medine halkı, "mâlik" kelimesini "melik" okumuşlardır.6 Melik: kahredici sultan, müstevli (işgal ve istilâ eden) tam gaalip ve kamu işlerinde emirler ve yasaklar koymada tam yetkiyi haiz muktedir hükümdar demektir. Hesap ve karşılık görme makamı için münasip olan mânâ da budur. Nitekim âyet-i kerîmede:

"O gün onlar kabirlerinden kalkarlar. Yaptıklarından hiçbir şey Allah'a gizli değildir. O Allah:

- Mülk bugün kimindir? (diye sorar ve yine kendisi:)

- Bir (Vâhid) ve her şeye gaalib (Kahhar) Allah'ındır! (cevabını verir)." (Mü'min 40/16) buyrulur.

Âyetteki gün (yevm) kelimesinin örfi mânâsı, güneşin doğuşundan batışına kadar geçen zamandır. Şer'î mânâsı ise ikinci fecirden güneşin batışına kadar olan zamandır. Ancak burada zaman mutlak anlamdadır.

Din kelimesi, hayır veya şer, yaptıklarının karşılığını görmek demektir. Âyette, kıyamet günü (Yevme'l-Kıyame), toplanma günü (Yevme'l-Cem') vs. denilmeyip özellikle din (karşılık görme, ceza) günü (Yevrni'd-Dîn) deyiminin tercih edilmesi, teşvik ve uyarı konusunda daha etkili olduğu içindir. Çünkü kıyamette olup bitenlerin hepsi, karşılık görmenin hazırlık aşamalarıdır.

Din (karşılık görme) günü, bütün zamanlarda sürekliliği olan bir mefhûm değilse de, vukuu kesin ve süreci de ebedî olduğundan böyle kabul edilmiştir. (Bu itibarla anılan vasıflandırmada, Cenâb-ı Allah'ın, daimî değil fakat geçici bir vasıfla vasıflandırdığı itirazı ileri sürülemez. Bu cihet gözetilerek mazi mânâsı da verilebilir. Yani "O Allah ki, din (karşılık görme, ceza) gününün mâlik ve sahibi olmuştur." denebilir.

Bu âyette özellikle, hesap gününün zikredilmesi, onu ta'zim ve onun kokunçluğunu ifade yahut da kıyamet gününde mâlikler ile malları arasındaki mecazî bağların tamamen kopacağını ve bütün tasarrufların yalnız Allah'a ait olacağını açıklamak içindir. Tirmızî, Hadîs No: 3094 ve 3095

Allahü teâlâ'nın, "Âlemlerin Rabbi, Rahman, Rahim, Hesap Gününün Mâliki" gibi sıfatlarla vasıflandırılması, hamdin O'na mahsus olduğunun gerekçelerini de ortaya koymaktadır. Bu vasıflandırma hem gerçek mânâda hamde (övgü) lâyık olanın ancak Cenâb-ı Allah olduğunu gösterir hem de yalnız O'na ibâdet ve yalnız O'ndan yardım istenebileceğinin gerekçesini bildirir. Çünkü hamdin, ibâdet ve yardım dilemenin merciinin başka değil: ancak Allahü teâlâ olduğu bu sıfatlarla subuta erer.

Bu sıfatlardan Rab ve Mâlik, bütün varlıkların O'nun terbiyesi altın bulunduğunu ve her şeyin O'nun mülkü olduğunu açıklıkla ifade eder.

Rahman ve Rahim de; hamd, ibâdet ve yardım dilemenin yalnız Allah'a mahsus olduğunu belirtir. Allah'ın, Rahman ve Rahim sıfatları ile vasıflandırılması, kendi dışındaki âlemlere göredir. Bu da, bütün âlemlerin, Allah'ın nimetlerine mazhar olmasını gerektirir. Böylece açıkça anlaşılır ki, bu sıfat lardan her biri, hamd, ibâdet ve yardım talebinin başkasına değil yalnız yüce Allah'a sabit olmasını zarurî kılar. İşte zılır ve tahsisin mânâsı budur.

4 ﴿