9

"Onlar Allah'ı ve mü'minleri aldatmağa çalışırlar. Oysa onlar yalnız kendilerini aldatırlar da bunun şuurunda olmazlar." Bu âyetti kerîmede münafıkların amaçlarının ne olduğu açıklarımaktadır

A- "Onlar Allah'ı ve mü'minleri aldatmaya çalışırlar."

Sanki "O münafıklar, imân etmedikleri hâlde niçin böyle söylüyorlar" diye sorulmuş da

"Onlar, Allah'ı ve mü'minleri aldatmağa çalışıyorlar" cevabı verilmiştir. "Yahdeûn" kelimesinin mübalağa kipi olan "yuhadiû'n" kelimesi kullanılmıştır. Çünkü o münafıkların aldatma gayreti, hem keyfıyet hem de kemiyetçe çoktur. Onlar sürekli olarak aldatma ile meşguldür. Aldatma bir kimseyi hakkında beslenilen kötü niyetin aksini düşündürtmek suretiyle beklemediği bir yanılgıya düşürmek veya hata yapmasını sağlamaktır. Her iki mânâ da bu makama münasiptir. Çünkü münafıklar yaptıkları ile mü'minlerin sırlarını öğrenip onları andlaşmaları bozanlara haber vermek suretiyle kendilerini kâfirlere karşı yapılan misillemelerden korumak istiyorlardı. Aldatmanın Allah'a nisbet edilmesi (hâşâ, Allah'ın aldatılması) üç şekilde yorumlanabilir:

1- Bu nisbet temsilidir. Münafıkların işlediği suçların son derece şeni ve çirkin olduğunu belirtir.

2- Bu nisbet aklî ve mecazîdir. Resûlüllaha (sallallahü aleyhi ve sellem) nisbet edilmesi gereken şey, Allah'a nisbet edilmiştir. Bu da, Resûlüllahın (sallallahü aleyhi ve sellem) Allah katındaki şeref ve itibarını göstermek içindir. Nitekim:

"Gerçekten (Resûlüm), sana bey'at edenler ancak Allah'a bey'at etmekteler. Allah'ın eli onlarının ellerinin üzerindedir." ve

"Kim Resûl'e itaat ederse Allah'a itaat etmiş olur." mealindeki âyetler bu gerçeği ortaya koyar. Ayrıca yaptıklarının şenaati belirtilmiş olur.

3- Aldatmanın önce Allah'a, sonra mü'minlere nisbet edilmesi mü'minlerle Allah arasındaki özel bağların kuvvetine işaret etmek içindir. Nitekim:

"Allah ve Resulüne eziyet edenlere..." ve

"Eğer mü'min iseler Allah ve Resulünü razı etmeleri daha doğrudur." mealindeki âyetler de bu gerçeği dile getirir.

B- "Oysa onlar yalnız kendilerini aldatırlar."

Âyette geçen ve hud'a kökünden gelen "muhadea" (müfaale babından karşılıklı olarak birbirini aldatma) hakiki mânâsı ile, o münafıkların fasit iddialarının ve bâtıl inançlarının tercümesi olur. Yani "onlar Allah'ı aldattıklarını sanıyorlar; oysa Allah onları aldatıyor" denmiş gibi... Çünkü o münafıklar, Allah'ı ve mü'minleri aldatmağa kalkışmakla, Allah katında kâfirlerin en habisi ve cehennemin en aşağı tabakasının ehli olduklarını göstermişlerdir. Allah (celle celâlühü) da kendilerine dünya hayatında mehil; fakat aynı zamanda haklarında islamî hükümlerin icrası için Resulüne ve mü'minlere emir vermiştir. İşte onların Allah'ın bu emrini uygulamaları, münafıklara yaptıklarının benzeri ile karşılık vermeleri şeklen, birbirini aldatan iki tarafın yaptıklarına benzer. Ancak zevk-ı selim (sağ duyu), bu görüşü ve izahını iki yönden kabul etmez:

Birincisi, eğer münafıklar, kendi hud'alarına karşı Allah'ın da kendilerine hud’a yaptığına inanmış olsalardı, böyle bir fiile kalkışmaları tasavvur olunamazdı,

İkincisi, bu makamın gereği, münafıkların içyüzlerini ortaya koymak ve yaptıklarının sonuçlarını açıklamaktır. Nitekim "Oysa onlar yalnız kendilerini aldatırlar" cümlesi de, bu gerçeği vurgulamaktadır.

Hülasa, münafıklar düşündüklerini yapıyorlar fakat yaptıkları ile ancak kendi kendilerini aldatmış ve nefislerini felâket uçurumuna atmış oluyorlar.

Nefsin mânâsı:

"Nefs (çoğulu; enfüs), bir şeyin kendisi, zâti ve hakikatidir." Nefs, ruh anlamında da kullanılır. Çünkü canlının nefsi ve varlığı ruha bağlıdır. Nefs, kalb anlamında da kullanılır. Çünkü kalb, ruhun yeri yahut bağlantısı olan yerdir. Yine nefs, kan anlamında da kullanılır. Çünkü canlının varlığı kana bağlıdır. Nefs, su anlamında da kullanılır. Çünkü canlının suya şiddetle ihtiyacı vardır. Burada kasd edilen mânâ birincisidir (bir şeyin zâti ve hakikati). Maksûd olan mânâ, onların aldatmalarının zararının yalnız kendilerine dokunacacağı başkalarının bundan müteessir olmayacağıdır.

C- "... da bunun şuurunda değillerdir."

Gerçekte o münafıklar, yalnız kendi kendilerini aldatmış oluyorlar. Tuğyan ve azgınlık içinde bulunduklarından yaptıklarının vebalinin bir gün kendilerini bulacağı gerçeğini hiç düşünemiyorlar. Onların duyuları körelmis ve şuurları bulanmıştır. Onlarin dışında herkes bunu bilmektedir.

Münafıkların Alâmetleri

9 ﴿