27"O fâsıklar ki Allah'ın ahdini mîsaktan (sıkıca bağladık) sonra bozarlar. Allah'ın birleştir (İsal ed)ilmesini emrettiği şeyi keserler ve yeryüzünde fesad çıkarırlar. İşte onlar haşirlerdir (dünya ve âhiret hüsrana uğrayan.)" Fâşıkların sıfatları A- "O fâsıklar ki Allah'ın ahdini bozarlar (nakzeder)" Bu âyet-i kerîme fâsıkların me'lûf oldukları fısk sıfatını zem ve takrir eder. Nakz, urgan ve ip gibi duyular ile idrak edilen terkipleri çözmek, feshetmektir. Ahdi iptal mânâsında kullanılması ise istiare suretiyledir. Çünkü ahid veya akid, sözleşme yapan iki tarafın (müteâkıdeyn) sözlerinin bağlanması anlamını taşır.3" Buradaki ahidden şu mânâlar kastedilebilir: 1)- Bi-lfiil alınan ahd (el-mevsık - sözleşme, antlaşma). Bundan murad kullar üzerine kaaim delillerdir ki. (hüccet) bunlar Allahü teâlâ'nın varlığını (vücûdu), birliğini (vahdaniyeti) ve Resûlü'nün doğruluğunu (sidkı) bildirir. Nitekim; "Rabbın onları kendi nefislerine karşı şahit tuttu ve dedi ki (ve eşhedehüm a'lâ enfüsîhim): "- Ben, sizin Rabbiniz değil miyim (Elestü birabbiküm)?" Onlar da: "- Evet şâhid olduk, Sen bizim Rabbimizsin; dediler. " (A'raf 7/172) mealindeki âyet de bu mânâda yorumlanmıştır. 2) - Ahdin zahir ve herkesçe bilinen mânâsıdır. 3) - Peygamberlerin, ümmetlerinden aklıkları ahd. Bu ahd kendilerine mucizelerle müeyyed (musaddak) peygamber gönderilen bir toplumdan o peygamberi doğrulayacaklarına, ona uyacaklarına, önceki kitaplarda (fî'l-kütübi'l-mütekaddime) onun hakkında verilen bilgilen, davasında haklılığını anlatan bölümleri gizlemeyeceklerine ve onun hükmüne muhalefet etmeyeceklerine dâir olan taahhüdleridir. Nitekim Al-i Imran (3) sûresinin 187 ve benzeri âyetlerde bu husus şöyle belirtilir: "Bir zamanlar Allah kendilerine Kitap verilenlerden şöyle bir mîsak almıştı.: - Onu insanlara mutlaka açıklayacaksınız, saklamayacaksınız." Bazı İslâm âlimlerine göre, Allahü teâlâ'nın ahdi (ahdu'Uah) üç nevidir. Şöyle ki: 1) Cenâb-ı Allah'ın, Hazret-i Âdem'in bütün zürriyetinden, kendi varlığını, birliğini ve yegâne Rabb olduğunu (rubûbiyyetini) kabul ve ikrar edeceklerine dâir aldığı ahid, 2) Allahü teâlâ'nın, Peygamberlerinden (enbiya) hak dini daima ayakta tutacaklarına (ikame edecek) ve elinde tefrikaya düşmeyeceklerine dâir aldığı ahid. 3) Allahü teâlâ'nın, hak dinin mensupları âlimlerden, halikı açıklayacaklarına ve hiçbir zaman gizlemeyeceklerine (ketmetmeyeceklerine) dâir aldığı ahid. B- "...Mîsaktan sonra" Mîsak, sağlamlık ve muhkemlık sağlayan şey demektir ya da mîsak, mastar olup sağlamlaştırmak anlamındadır. Birinci mânâya göre eğer "onun" zamiri ("min ba'di mîsakıhi" ibaresinin sonundaki "hı" zamiri) ahde râci olursa, o takdirde mîsaktan maksad, ahdin kendisi ile sağlamiaştırdıklarını kabul ve iltizamdır. Eğer anılan zamir, lafza-i celâl'e râci olursa o takdirde mîsaktan maksad: "Allahü teâlâ'nın kâinattaki yaratılış belgeleri, O'nun gönderdiği, kutsal Kitapların ve Peygamberlerin uyarılarıdır." Mîsakın ikinci mânâsına göre yani mastar olması hâlinde cümle, "Onu kabul ve iltizam ile sağlamlaştırdıktan sonra ya da Allahü teâlâ onu indirdiği Kitaplar ve Peygamberlerin uyarıları ile sağlamlaştırdıktan sonra..." demek olur. C- "Allah'ın birleştirilmesini emrettiği şeyi keserler..." Bu cümle mânâ itibariyle Allahü teâlâ'nın razı olmadığı her türlü ayrıüğı kapsar. Sıla-i rahmi kesmek (kat'-ı Rahîm), mü'minlerle dostluk ilişkileri kurmamak (a'dem-i mevalâtü'l-mü'minîn), Peygamberler emsâl ve Kitaplar arasında tasdikte tefrik yapmak (ve't-tefrikati beyne'l-enbiya ve'l-kütübü fi't-tasdik), farz olan cemaatleri terk etmek (ve terk-i cemaati’l- mefrûza) ve herhangi bir hayrın terki veya şerrin işlenmesi sonucunu doğuran bir hareket bu kabildendir. Çünkü bu kabil davranışlar, her türlü hâl ve hareketin bizzat gayesi olan Allahü teâlâ ile kul arasındaki bağı keserler. Ç- "...Ve yeryüzünde fesad çıkarırlar." Yani imânı engellemek, hak ile istihza etmek ve nizam-ı âlem çarkını döndüren ve düzeni sağlayan insanlık ilişkilerini kesmek suretiyle yeryüzünde fesat çıkarırlar. D- "İşte onlar hasirlerdir (dünya ve âhirette hüsrana uğrayan)." Bu işaret (ülâike) o çirkin sıfatlarından (mine's-sıfât-ı kabîha) bazıları tafsil edilen fâsiklaradır. Onların duyular yoluyla idrak edilen şeylere karşı kullanılan işaret (ülâike) ile gösterilmesi, bu sıfatlarla son derece içli dışlı olduklarını belirtmek içindir, "ülâike" işaret: zamirinin kapsadığı uzaklık mânâsı, fesattaki derecelerinin çok ileri olduğuna delâlet eder. Onlar, akıllarını çalıştırmayı ve kendilerine ebedî hayatı kazandıracak değerleri yakalamayı ihmal ederek, âyetlere imân etmek, onların hakikatlerini derince düşünmek ve o âyetlerin nurlarından yararlanmak yerine, onları inkâr etmek ve eleştirmek yolunu seçerek, ahde vefa karşılığında ahdi bozmayı, ıslaha karşı fesadı, iyilik bağlarını korumaya karşı o bağları koparmayı ve mükâfata karşıklı cezayı satın alarak hüsrana uğramışlardır. |
﴾ 27 ﴿