29

"O Allah'tır ki yeryüzünde ne varsa hepsini sizin için yarattı. Sonra semâya istiva etti; onu da yedi gök olarak düzenledi. O, her şeyi hakkıyla bilendir."

A- "O Allah'tır ki yeryüzünde ne varsa hepsini sizin için yarattı."

Bu âyet bundan önce söz konusu edilen iki haysiyetin, başka bir deyişle ihya ve imatenin (hayat verme ve öldürme) tekidi, mahiyetindedir. Ancak her iki âyetin maksadı bir olduğu halde aradaki farklılığı göstermek için burada ifade tarzı değişmiştir. Çünkü zâtlara taalluk eden ihya (hayat verme) imate (öldürme) ve haşr (kıyamet günü kabirlerden kalkarak bir araya toplanma), imâna teşvik ve küfürden alikoymak için, onların geçimlerini ilgilendiren ilâhî nimetlerden ve benzeri şeylerden daha etkilidir.

"Hüve'llezi" ifadesi, Allah'ın celâldim apaçık ifade etmektedir. Şöyle ki:

Allahü teâlâ, yeryüzündeki bütün varlıkları, insanların dünya işlerinde doğrudan doğruya veya dolayh olarak onlardan yararlanmaları; din işlerinde de Allahü teâlâ'nın birer harika işi ve öbür dünyanın birer benzer lezzeti veya acısı olarak değerlendirmeleri amacıyla yarattı.

"Mâ" edatı ve onu tekid olarak zikredilen "cemian / hepsi" kelimesi yeryüzündeki varlıkların bütün fert ve cüzlerini kapsar. Çünkü yeryüzündeki varlıkların her ferdinin, hattâ kâinatın her cüz'ünün insan hayatına uygun bu nizâm-ı âlemin devamı için bir rolü vardır. Din cihetine gelince; bu kâinatta gözlerin gördüğü ve göremediği ne varsa hepsi, Kaadir (sınırsız kudret sahibi) ve Hakim (hükümlerinde hikmet sahibi) Allahü teâlâ'nın birer delilidir. Nitekim Fatiha sûresinde "Rabbü'l-âlemin" tefsirinde geçti. Kâinattaki varlıkları anılan şekilde delil olarak değerlendiren olmasa bile, bu bir gerçektir.

B- "Sonra semâya istiva etti."

Allahü teâlâ, irade ve meşiyyetiyle diğerlerine yöneldiği gibi göğe de yöneldi, göğü de yaratmayı kasdetti. O'nun göğe yönelip yaratması başka şeyleri de yaratmasına engel olmadı. O anda başka şeyleri yaratmaktan da geri kalmadı.

İstiva, "atılan ok gibi ona yöneldi" mânâsından ahnmıştir. İstivanın, yalnız gök için kullanılmasının iki sebebi vardır:

a) İstiva, dünya âlemi, ile ilgili varlıkların yaratılışında gerçekleşmemiştir. Çünkü rivâyet olunur ki göklerin yaratılması, dünyanın yaratılması ile döşenmesi arasında olmuştur.

Hasen-ı Basrî'den (radıyallahü anh) rivâyet olunduğuna göre:

Allahü teâlâ, dünyayı Beyti'l-makdıs mevziinde (onun üstüne isabet eden boşlukta) yumru bir taş (hey'eti'l-fihr) biçiminde, üstünde ona yapışık vaziyette duran bir duman (duban) olduğu halde yarattı. Sonra dumanı yükseltti (Sümme es'a'de'd-duhân) ve ondan gökleri yarattı (ve halaka minhü's-semavât). Yumru taşı yerinde tuttu ve ondan yerleri döşedi. İşte;

"O küfredenler gökler ve yer bitişik bir halde iken bizim onları ayırdığımızı görmezler mi?" (Enbiya 21/30) mealindeki âyetin mânâsı da budur.

b) İstivâ'nın yalnız gökler için zikredilmesi, ulvî (yüksek) âlem baştan yaratılırken son derece itina gösterildiğini açıklamak içindir.

Bir görüşe göre ise istiva, hâkim ve mâlik olma anlamındadır. Ancak açık olan birinci görüştür.

"Sümme" kelimesi, ulvî âlemin yaratılmasında bulunan fakat süflî (aşağı, dünya) âlemin yaratılmasında bulunmayan meziyet ve fazileti bildirmek içindir. Zamanda terahî / sonralik, gecikme mânâsı itibariyle değildir. Çünkü göklerin yedi gök olarak yaratılmasının, yeryüzündekilerin yaratılmasından önce olduğu ve yeryüzündekilerin yaratılmasının da, yeryüzünün döşenmesinden sonra olduğu hususunda şüphe yoktur. Nitekim;

"Yeryüzünü de bundan sonra döşedi" (Naziât 79/30) mealindeki âyette de bu gerçek belirtilir. Hasen-ı Basrî'nin rivâyeti de bunu ifade etmektedir.

"Semâ"dan maksat ulvî (yüksek) gök cisimleri olabilir. Çünkü Allahü teâlâ'nın, iradesi ile ona yönelmesi, daha önce mevcut olmasını gerektirmez. Yahut semâdan maksat, yüksek cihetlerdir.

C- "Onu da yedi gök olarak düzenledi."

Allahü teâlâ, gökleri daha başlangıçta .(ibtidâen) eğrilik, büğrülük (ı'vec), yarılma, çatlamadan (fütur) masun olarak düzenledi (tesviye) ve tamamladı (itmam). Bu cümle önceleri öyle değildi de sonra böyle düzenledi anlamına gelmez. Tesviye ve istivanın karşılıklı olarak zikredilmesinde de apaçık bir güzellik vardır.

Âyetteki bu ifadeler, işaret ediyor ki süfli âlemlerdeki çoğalma ve beslenmeden kaynaklanan değişim, ulvî âlemlerde yoktur.

Göklerin bu olağanüstü garip yapısı, daha önce de dikkat çekildiği gibi, Allahü teâlâ'nın kahredici kudretinin kemaline daha kuvvetli bir delil iken yeryüzünün yaratılmasından sonra zikredilmesinin sebebi şudur:

İnsanlar için, yeryüzündeki şeylere bağlı olan faydalar daha çoktur; insanların maslahatlarının yeryüzündeki şeylere bağlılığı daha açıktır. Ama ulvî âlemlerin yaratılışında da sayılamayacak kadar dînî ve dünyevî faydalar vardır, Burada tefsir âlimlerinin söyledikleri bundan ibarettir. Fussılet (41) sûresinde -Allahü teâlâ'nın izniyle- daha tafsilatlı açıklamalar yapılacaktır.

Ç- "O, her şeyi hakkıyla bilendir."

Göklerin ve yerin ve bu ikisi arasmdakilerin üstün hikmet ve uygun maslahat içeren bu eşsiz ve hârika düzende yaratılmasına bu cümle ile ek bir açıklama getirilmektedir. Çünkü Allahü teâlâ'nın ilmi zahiri, batim, açığı, gizliyi, her varlığa en uygun şekilde her şeyi kuşatmayı, her şeyi en mükemmel şekilde yaratmayı gerektirir.

29 ﴿