31"Allah, Âdem'e bütün her şeyin isimlerini öğretti. Sonra onları meleklere arz ederek buyurdu ki: - Haydi onların isimlerini Bana söyleyin bakalım? Eğer iddialarınızda sâdıklar iseniz." A- "Ve Allah, Âdem'e bütün eşyanın isimlerini Öğretti." Burada, bir önceki âyette geçen icmali cevaptan sonra olanların tafsilatına girilmekte, önceki âyetin içeriği açıklanmakta ve mübhem mânâsı tefsir edilmektedir. Bu âyetin kıssaya öğretmekle başlaması zahire göre şuna delâlet eder ki melekler ile Allah'ın (celle celâlühü) karşılıklı konuşmaları, Âdem'in yaratılmasından sonra onun hazır olduğu bir ortamda cereyan etmiştir. Meleklerin Âdem'in ahvâline vâkıf olmalarına uygun olan da budur. Yani Âdem'e (aleyhisselâm) ruh üflendikten hemen sonra: "- Ben, onu halîfe kılacağım!" buyruldu. Bunun üzerine de daha önce belirtilen şeyler söylendi. Âdem'in (aleyhisselâm) ismiyle zikredilmesi, halifeden kimin kastedildiğinin tam olarak belirtilmesi içindir. Bir de Âdem özel ismiyle değil de halîfe unvanı ile zikredilseydi bu halifeliğin zeminini hazırlama aşamasına uygun düşmezdi. Âdem kelimesinin hangi kökten geldiği konusunda şunlar söylenmiştir: 1- Âdem, "üdmet" veya "edemef' kökünden gelir. Örnek (üsve) anlamındadır. 2- Âdem, yeryüzünün edimi (örneği veya esmer derilisi) olmaktan gelir. Nitekim Peygamberimizden rivâyet olunur ki: "Allah " (celle celâlühü), yeryüzünün ovalarından ve dağlarından bir avuç toprak aldı ve Âdem'i (aleyhisselâm) ondan yarattı. İşte bundan dolayıdır ki, Âdem'in zürriyetinin renkleri değişiktir." 3- Âdem, "edim ve edmet" kökünden gelir ki ülfet mânâsmdadır. Ancak bütün bu yorumlar zorlamadır. Tıpkı İdris'in "ders" den; Ya'kub'un, "akıb"den (topuk, ökçe) ve iblis'in, "iblas"dan (mecburen susmak) geldiğini söylemek gibi. "Esmâ"nın tekili olan "isim" de, bir şeyin alâmeti olup onu zihne taşıyan lâfızlar, sıfatlar ve fiillerdir. İsim kelimesi örfen, bir mânâ ifade eden lâfız için kullanılır. Bu lâfız, ister müfred, ister mürekkeb (bileşik)., ister muhber anh (özne), ister haber (yüklem), ister rabıt olsun. Istılahta (terminoloji) isim, kendi nefsinde, başka bir kelimenin yardımı olmaksızın, zamansız (mazî, hâl ve istikbal bildirmeksizin) bir mânâ ifade eden müfred (teldi) bir kelimedir. Ta'lim (öğretmek) hakikatte bilginin gecikmeksizin terettüp ettiği (ona bağlı olarak hasıl olduğu) fiilden ibarettir. Bu da mücerret muallimin (öğreticinin) gayreti ile değil fakat aynı zamanda öğrencinin feyiz almaya, yararlanmaya, öğrenmeye kabiliyetli ve istekli olmasına bağlıdır. Nitekim daha önce hidâyetin tefsirinde geçti. İşte âyette, ta'kmin (aileme fiilin)in kullanılıp da onun yerine ilâm (bildirmek) veya inbâ (haber vermek) fiilinin kullanılmamasının sırrı budur. Çünkü ilâm ile inbâ, yalnız haberi işitmeye tevalikuf eder ki, bunda beşer ile melek birdir. İşte bu cihetten, Âdem'in hilafete meleklerden daha lâyık (elyak) olduğu ortaya çıkmış olur. Çünkü meleklerin yaratılışı, cisimlerin cüzlyatının ahvâlini tafsilatıyla ve tecrübe yoluyla tamamen kavramaya elverişk değildir. Allah'ın Âdem'e isimleri talimi konusunda değişik görüşler vardır. Şöyle ki: 1- Allah'ın Âdem'e (aleyhisselâm) eşyanın isimlerini öğretmesi demek halk (yaratma) sırasında onda istidadının gereği olarak bütün varlıkların isimleri, hâlleri ve her birinin özellikleri hakkında zarurî (başka bir yardımcı unsura ihtiyaç olmaksızın) ve tafsilatlı bir bilgi yaratması ya da Âdem'in efâi aklına "Bu attır, özellikleri şudur; bu katırdır, onun özellikleri de budur" şeklinde bütün varlıklar için belli bazı bilgiler aktarması ve Âdem'in de efiâ birbirine zıt tabiatları, aykırı kuvvetleri ve farklı unsurları içeren fıtrî kabiliyet ve istidadının gereği olarak o bilgileri almasıdır. Sahabı Abdullah b. Abbas, Tabiînden İkrime b. Abdullah, Katâde b. Diame el-Süddüsî, Mücâhid b. Cebr ve Said b. Cübeyr (radıyallahü anh) diyorlar ki: "Allah (celle celâlühü), Âdem'e bütün eşyanın isimlerini öğretti; hattâ çanak, çömlek ve süt sağılan kabın isimlerini bile öğretti ve her şeyin faydasını kendi cinsine yönlendirdi." 2- Allah (celle celâlühü), Âdem'e olmuş ve kıyamete kadar olacak her şeyin ismini öğretti. 3- Allah (celle celâlühü), Âdem'i muhtelif cüzlerden ve zıt kuvvetlerden yarattı; onu ma'kûlât (akılla algılanan) ve mahsûsâtı (duyularla algılanan), muhayyel ve mevhum varlıkları idrâke istidatlı kıldı ve Âdem'e eşyanın zâtını, isimlerini, özelliklerini, marifetlerini, ilimlerin usûlünü, mesleklerin, zanaatların kanunlarını, âletlerin tafsilatını ve kullanış keyfiyetlerini ilham etti. 4- Bütün bu bilgiler Âdem'e yaratılıştan sonra verilmiş ve Allah (celle celâlühü) ile melekler arasındaki bahse konu konuşmalar Âdem'in yaratılmasından önce olmuştur. 5- Âyetteki talim'den murad zahir (açık) olan mânâsıdır. Ancak ondan önce gizli cümleler vardır: "Allah Âdem'i yarattı, sonra onu insan suretinde tesviye etti; ona ruh üfledi ve ona bütün isimleri öğretti..." gibi. B- "Sonra onları meleklere arzederek buyurdu ki:" "Onlar — hüm" zamiri isimlerden anlaşılan müsemmalari ifade eder (yani gösterilen, isimler olmayıp isimlerin müsemmalarıdır). Bir hadiste rivâyet olunuyor ki Allah (celle celâlühü), eşyayı meleklere zerreler misak göstermiştir. Öyle zannedilir ki Allah (celle celâlühü) meleklere eşyanın her türünden örnek olabilecek fertleri göstermiştir. C- "Haydi onların isimlerini Bana söyleyin bakalım?" Allah (celle celâlühü), melekleri azarlamak (tebkit) ve umut bağladıkları hilâfet işindeki acizlerini ortaya çıkarmak için bunu onlardan istemiştir. Çünkü kendilerinin istidatlarım, mertebelerini ve hukuk ölçülerini bilmeden idare, tedbir ve adalet icrası neredeyse mümkün değildir. Ç- "Eğer iddianızda sâdıklar iseniz..." Yani sözlerinizden anlaşıldığı gibi eğer siz, hilâfete Âdem'den daha layık olduğunuz iddianızda doğru (sâdık) iseniz... Meleklerin sözlerinde kendi iddiaları için sarih bir tasdik yoktur. Fakat tasdik bir kelâmın açık ifadesiyle olduğu gibi, bazen de onu zımnen gerektiren ifadelerle de olur. Yani hilâfete daha ehil olduğunuz iddianızda doğru iseniz, bunların isimlerini bilmeniz gerekir. Çünkü bu hilâfete layık olmanın asgarî mertebesi yeryüzündeki varlıkların isimlerini bilmektir. Bu âyeti "Siz meleklerin iddiasına göre Ben yeryüzünde fesat çıkaracak, kan dökecek olan kimseleri halîfe yapacağım" şeklinde açıklayanların görüşü bu makama uygun değildir. Bu mânâ "Yani siz meleklerin iddiasına göre Ben başka hiçbir meziyeti olmayan, işleri genellikle fesad ve kan dökmek olan birini halife yapıyorum" şeklinde tevil edilse bile, yine bu mânâ uygun olmaz. Çünkü bu mânânın, eşyanın isimlerinin bildirilmesi ile bir ilgisi yoktur. |
﴾ 31 ﴿