46"Onlar (o hâşîler) Rabblerine kavuşacaklarını ve O'na döneceklerini umarlar." Onlar o kimselerdir ki, Allah'a (celle celâlühü) mülâkıî olacaklarına, özel deyimiyle likau'llah'a ve O'nun kendi katında onlar için hazırladığı mükâfatlara kavuşacaklarına inanır ve bunu umarlar. Allah'ın Rabb unvanı ile zikredilmesi ve Rabb kelimesinin onlara izafe edilmesi, Allah'ın (celle celâlühü), onlara bol bol ihsan ettiğini bildirmek içindir. Onlar, dünyada yaptıklarının karşılığını görmek üzere kıyamet günü Allah'ın huzurunda toplanacaklarına kesin olarak inanırlar. Bundan dolayıdır ki hesaplarını ilâhî nimetlere rağbet ve azabdan sakınma esası üzerine yaparlar. Dünyada yaptıklarından hesaba çekileceklerine inanmayanlar, mükâfat ummayan ve azabdan korkmayanlar, ibâdetleri kendilerine özel bir meşalikat olarak gördükleri için bunlar kendilerine ağır gelir. Tıpkı münafıklar ve mürailer (riyakârlar) gibi. Bu itibarla Allah'ın (celle celâlühü) "Rabb" unvanı ile zikredilmesi, Allah'ın yegâne Rabb ve yegâne mâlik olduğu gerçeğini bildirmek içindir. Bu âyetin Abdullah b. Mesûd Mushafında42 "yezunnûn / zannederler" yerine "ya'lemûn / bilirler" suretinde yazılı olması da, âyetin tefsirinde verilen izahatı teyid eder. Kanaatimizce, zanda ilim (bilme) tarafı ağır bastığı ve bir de beklemek, ummak mânâsını zımnen ifade ettiği için zan, ilim yerine zikredilmiştir. "Mülâkuu" ve "râciû'n" kelimeleri, tam karşılık olarak "mülâkıî olanlar, kavuşanlar" ve "dönenler" demektir. Bu mânâların fiille değil isimle belirtilmesi, bunların ilâhî takdirde kesinleşmiş birer hüküm olduğunu bildirmek içindir. (Çünkü isim Idpleri kesinlık ifade eder). |
﴾ 46 ﴿