49

"Hatırlayın o zamanı ki sizi Fir’avun’un adamlarından (âl-i firavun) kurtarmıştık; onlar size kötü bir azab ile işkence ediyor, kızlarınızı sağ bırakırken oğullarınızı boğazlıyorlardı (zebhediyor). İşte bunda sizin için Rabbinizden gelen büyük bir belâ (sınama) vardı."

A- "Hatırlayın o zamanı ki sizi Fir’avun’un adamlarından kurtarmıştık"

Burada "Ey İsrâiloğulları, size olan bunca nimetimi..." âyetinde icmalen geçen nimetlerin tafsilâtı vardır. Başka bir deyişle:

"- Ey İsrâiloğulları! Sizi ve atalarınızı âl-i Fir’avun; dan kurtardığımızı bir hatırlayın" buyrulmaktadır.

Ataları kurtarmak, onların fürûunu, nesillerini de kurtarmaktır.

Nasıl ki Fars melikine "Kisra", Rûm melikine "Kayser", Türk melikine "Hakan" denilmiş ise Amalika melikine de "Fir’avun" unvanı verilmiştir.

Mûsa'nın firavunu, Mus'ab b. Reyan'dır.

Bir görüşe göre de onun oğlu Velid'dir. Bunlar Âd kavminin bakiyeleridir.

Bir görüşe göre ise Mûsa'nın Fir’avun’u, İsfahanlı bir attarmiş. Ağır borçları yüzünden iflas etmiş. Sonunda İsfahan'dan çıkarak önce Şam'a sonra da Mısır'a gitmek zorunda kalmış. Orada bakmış ki, kırsal yerlerde bir yük kavun, bir dirlieme, şehir deyse bir tek kavun bir dirlieme satılmakta. O zaman:

"- Eğer borcumu ödemenin bir yolu varsa İşte budur!" demiş.

Sonra hemen taşraya çıkıp bir yük kavun satın almış ve çarşıya yönelmiş. Yolda karşılaştığı her vergi memuru, kendisinden bir kavun almış. En sonunda şehre girdiğinde elinde yalnız bir kavun kalmış ve onu da bir dirlieme satmış, gitmiş. Bir de bakmış ki şehir halkı kendi başına bırakılmış; onların idaresi ile ilgilenen kimse yok. O sırada da Mısır'da büyük bir veba çıkmış. Bir gün mezarlığa gitmiş. Halktan bazıları cenaze gömüyormuş, hemen, yanlarına gitmiş. Ölü sahiplerine:

"- Ben bu mezarlığın mutemediyim; bana beş dirliem vermezseniz, defin yapmanıza izin vermem!" demiş.

Onlar da ona beş dirliem vermişler. Sonra bir başka cenazeye, bir başka cenazeye gitmiş ve üç ay zarfında büyük bir servet toplamış. O zamana kadar da hiç kimse, ona bir şey dememiş. Sonunda bir gün yine gömülmekte olan bir ölünün sahiplerinden para isteyince kendisine:

"- Seni bu göreve kim getirdi?" diye sormuşlar ve onu alıp Fir’avun'a götürmüşler. Fir’avun:

"- Sen kimsin, seni bu işle kim görevlendirdi?"

O:

"- Hiç kimse görevlendirmedi ancak ben bunu, beni yakalasınlar, senin huzuruna çıkarsınlar, ben de halicinin perişan hâline dikkatini çekeyim, diye yaptım. Ben bu yolla şu kadar servet topladım" demiş ve topladığı malları getirip Fir’avun'a teslim etmiş. Sonra da:

"- Ülkenin idaresini bana bırak; beni emin ve ehil bulacaksın!" teklifinde bulunmuş.

Fir’avun da öyle yapmış. O da ülkeyi çok güzel yönetmiş. Ordunun ve halkın durumuma düzeltmiş ve adaletle ıslahatta başarık olmuş. Nihayet Fir’avun ölünce halk onu Fir’avun’un tahtina oturtmuş!

B- "Onlar size kötü bir azab ile işkence ediyor, kızlarınızı sağ bırakırken oğullarınızı boğazlıyorlardı."

Bu cümle Fir’avun ve adamlarının İsrâiloğullarına tattırdıkları azabı beyan eder. Bunun için araya atıf harfi girmemiştir. Bu işkenceyi yapmalarının sebebi şu idi:

Fir’avun rüyasında, İsrâıloğuilarından doğacak, bir erkek çocuğun hâkimiyet ve saltanatını yıkacağını görmüştü veya kâhinleri ona bu haberi vermişlerdi. Ancak gayret ve çalışmaları, Allah'ın takdirinden hiçbir şeyi engelleyemedi.

Söylendiğine göre İsrâiloğullarından dokuzyüzdoksan bin erkek çocuk öldürüldü.46 Allah, Mûsa'ya Peygamberlik dışında verdiği tasarruf kuvvetini, yaşamış olsalardı o maktullere de verecekti. İşte bundan (Hazret-i Mûsa, bunların desteğinden yoksun kaldığından) dolayıdır ki, Mûsa'ya (aleyhisselâm) verilen mucizeler pek büyük ve açık oldu.47

C- "İşte bunda sizin için Rabbinizden gelen büyük bir belâ (sınama) vardır."

Erkek çocuklarınızı öldürüp kız çocuklarınızı kendileri için sağ bırakmalarında, sizin için büyük bir mihnet ve belâ vardı yahut Allah'ın (celle celâlühü) sizi Fir’avun ve adamlarından kurtarmasında büyük bir sınama vardı.

Kız çocuklarını hayatta bırakmaları da bir mihnet ve belâ idi. Çünkü amaçları onları ağır işlerde çalıştırmaktı.

"Be-le-ye veya be-le-ve / Belâ", lügatte denemek, sınamak demektir. Ancak denemek Allah (celle celâlühü) hakkında imkânsızdır. Allah'ın (celle celâlühü) kullarını deneme veya sınaması söz konusu olabilir. Bu da bazen mihnet, bazen de nimetle olduğundan her ikisine de belâ (imtihan, sınav) denilmiştir.

Bir görüşe göre de "Veli zâkküm / İşte bunda sizin için..." işaretinde hem mihnete hem nimete şâmil bir anlam vardır. Yani bu, şu demektir:

Fir’avun ve yaranı sizin başınıza Allah (celle celâlühü) tarafından musallat edilmiş yahut sizi kurtarmak için Mûsâ Allah tarafından gönderilmiş ve buna muvaffak kilinmıştır.

Bu âyet-i kerîmede kulun karşılaştığı sevinçli hallerle, sıkın tık hallerin imtihan kabilinden olduğuna işaret vardır. Bu itibarla kul, sevinçli hâllere şükretmek, sıkın tık hallere de sabretmelıdır.

49 ﴿