57

"Sizi (Tih Sahrasında) bulutla gölgelendirdik ve üzerinize kudret helvası ve bıldırcın indirdik.

- Sizi rızıldandırdığımız helâl ve temiz şeylerden yiyin (dedik).

Onlar, Bize zulmetmediler fakat kendi kendilerine zulmediyorlardı."

A- "Sizi (Tih Sahrasında) bulutla gölgelendirdik ve üzerinize kudret helvası ve bıldırcın indirdik."

O bulutu öyle bir hale getirdik ki, gölgesi tam sizin üzerinize düşüyordu. İsrâiloğulları Tih Sahrasi'nda yürürken Allah bulutu onlara müsahhar kıldı, onlara râm etti, onların yarar ve hizmetine verdi. Bulut onlarla beraber gidiyor ve her yerde onları güneşin hararetinden koruyordu. Geceleri de ateş mis ak bir sütun iniyordu; onlar, onun ışığında yürüyorlardı. Bu arada onların elbiseleri de kirlenmiyor ve çürümüyordu. Bunların tümü mucizeydi.

Rivâyete göre kudret helvası, şafaktan güneş doğuncaya kadar kar şeklinde yağıyordu ve her bir kişiye (yaklaşık 3 kg) düşüyordu. Güney rüzgârları da bıldırcınları getiriyordu. 11 erkek kendine yetecek kadar bıldırcın kesiyordu.

B- "Sizi rızıklandırdığimiz bu helâl ve temiz şeylerden (tayyibat) yeyin; (dedik)."

Bu helâl ve temiz şeyler (tayyibât) kudret helvası ile bıldırcın (yelve) kuşu idi.

C- "Onlar Bize zulmetmediler fakat kendi kendilerine zulmediyorlar."

Bu cümlenin bir özelliği var. Muhatab ikinci şahıs çoğula karşı konuşma veya hitabet üslûbundan gıyabî üslûba dönülüyor. Muhatabların cinayetleri, işledikleri kötülükler, onlardan yüz çevrilerek, sırları ifşa edilerek başkalarının yanında sayılıyor.

Bu cümle, lafzen mevcut olmayan gizli bir cümleye atıftır. O cümlenin lafzen mevcut olmaması icaz ve tasrihine gerek olmayan hakikat olduğu içindir. Şöyle ki:

"Onlar, o büyük nimetlere nankörlük etmek, kadir bilmemek suretiyle zulmettiler. Fakat onlar hareketleriyle Bize değil yalnız kendilerine zulmediyorlardı. Yani nankörlüklerinin zararı ancak kendilerineydi."

Bu ifade, onlar için bir çeşit tahkir mânâsı taşımaktadır.

Yine "zulmediyorlardı" ifadesi, onların zulüm ve küfür hâllerinin sürekliliğini göstermektedir.

57 ﴿