101"Onlara ne zaman Allah katından yanlarmdakini tasdik edici bir Resul geldiyse kendilerine Kitap verilenlerden bir fırka, Allah'ın Kitabı'nı sanki hiç bilmiyorlarmış gibi arkalarına attılar. Âyette söz konusu Resûl'den maksat Peygamerimizdir. Kelimenin nekire (harf-i tarifsiz, bir Resul) olarak zikredilmesi, Peygamberimizin şânını tazim içindir. Bu tazım, "Allah katından" ifadesi ile tekid edilerek daha da kuvvetlendirilmiştir. Tevrat'ta öngörülen vasıflara uygun olarak gönderilen Peygamber Hazret-i Muhammed, Yahudilerin ellerinde bulunan Tevrat'ı tasdik etmiş, Tevrat'ın (tahrife uğramamış hâli ile) doğru ve Mûsa'nın peygamberliğinin de hak olduğunu kendisine indirilen Kur’ân'ıle açıklamıştır. Kendilerine Kitap (Tevrat) verilenlerden bir fırkadan maksad, Peygamberimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) devrindeki bazı Yahudi'lerdir ki daha önce onlar müşriklere karşı, onu yardim ve zafer vesilesi yapıyorlardı. Yoksa bazılarının dediği gibi Süleyman devrindeki Yahudîlerdeğildir. Çünkü Peygamberimiz ba's edildikten sonra Süleyman devrindeki o eski Yahudilerin, Allah'ın Kitabını arlıalarına atmış olmaları tasavvur edilemez. Bu Yahudilerin, Allah'ın Kitabını arlıalarına atmaları, bundan önceki 100. âyette geçen, "Onlar her ne zaman bir ahidle söz verdilerse onlardan bir fırka, onu bozup atmadı mı?" cümlesinin şumûiü içindedir. Fakat burada ayrıca zikredilmiştir. Çünkü Peygamber devrindeki Yahudilerin Kur’ân gerçeğini kabul etmeyip onu arlıalarına atıvermeleri, onların en büyük cinayetleridir. "Ki onlara Kitap verilmek ", okumak, hıfzetmek ve muhtevasına vakıf olmak suretiyle Tevrat ilmini öğrenmek demektir. Bu iki şekilde anlaşılabilir: 1- Kendilerine kitap verilenler yalnız Yahudi bilginleridir. 2- Kendilerine kitap verilenler yalnız bu Ahbar-ı Benî İsrail değil bütün Yahudîlerdir. Çünkü Tevrat bütün Yahudiler için indirilmiştir. Süddî diyor ki: "- Peygamberimiz Hazret-i Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem), islâm'ı Yahudilere tebliğ edince, Yahudiler, Tevrat'ı dayanak göstererek ona karşı çıkmaya çalıştılar. Fakat baktılar ki, Tevrat ile Kur’ân uyuşmaktadır. O zaman Tevrat'ı arkalarına atıp Asaf'ın kitabını ve Harût ile Marufun sihrini aldılar; onlar Kur’ân'ıle uyuşmadı, İşte âyet, bunları ifade etmektedir." Tevrat'ın "Kitaba'llah / Allah'ın Kitabi" olarak vasıflandırılması, Tevrat'ı şereflendirmek (teşrif), Yahudiler üzerindeki halikım tazim ve cür'et ettikleri küfür sebebiyle onları korkutmak içindir. Bir görüşe göre de "Allah'ın Kitabf'ndan maksat, Kur’ân'dır. Yahudiler, Kur’ân'ı hüsn-ü kabul ile karşılamaları gerektiği hâlde onu arlıalarına atıverdiler. Kur’ân gelmeden önce onu yardım ve zafer vesilesi yapan Yahudiler, Kur’ân'ı önceden kabul ettikleri ve onu dayanak saydıkları hâlde Kur’ân geldikten sonra onu inkâr ettiler. İşte bu onların Kur’ân'ı arlıalarına atmaları demektir. Çünkü Peygamberimizin (sallallahü aleyhi ve sellem) gelmesi, Kitabin da (Kur’ân) geldiğim ifade eder. "Arlıalarına, sırtları gerisine, omuzları ardına" sözü, onların, Allah'ın Kitabini tamamen terk etmelerinin ve ondan yüz çevirmelerinin ifadesidir. Bu ifade de onların nazarındaki Allah'ın Kitabı, itibar görmediği ve ihtiyaç duyulmadığı için arlıaya atılan şeye benzetilmiştir. Ve onlar Allah'ın Kitabını arkalarına atarken onu sanki hiç bilmiyormuş gibi davranmışlardır. Oysa Ahbar-ı Benî İsrail, veya Yahudilerin bilginleri Hazret-i Muhammed'in nübüvvetinin bütün delillerini kesinlıkle biliyorlardı. Onların Kitap hakkındaki bilgileri, sabit bir hüküm derecesinde idi. Fakat onlar, bilmiyorlarmış gibi davranıyorlardı.. Eğer onların arlıalarına ativerdikleri kitaptan maksad: 1- Kur’ân'ıse, "bilmiyorlarmış gibi" ifadesindeki bilmemek, Kitabu'llah'a râcîdir. 2- Tevrat ise, "hiç bilmiyorlarmış gibi" ifadesindeki bilmemek Hazret-i Muhammed'in (sallallahü aleyhi ve sellem) hak Peygamber olduğu konusundaki kesin bilgi ve bulgulara aittir. Yahudiler bu konuda kesin bilgi ve bulgulara sahip iken sırf küfürleri, kibir ve inatları sebebiyle bunları hiç bilmiyorlarmış gibi davranmışlardır. Bazı müfessirler de diyorlar ki Yahudî milleti üç fırkaya ayrılır: 1- Tevrat'a inanan ve onun hukukunu yerine getirenler. Bunlar Ehl-i Kitab'ın mü'minleridir ve "Hayır, onların çoğu imân etmezler" âyetinde işaret edildiği gibi küçük, bir azınlıktır. 2- Fisli ve temerrütleri sebebiyle ahidlerini bozanlar ve ilâhî sınırları aşanlar. Bunlar "...onlardan bir fırka onu bozup atmadı mı?" ifadesiyle belirtilen Yahudîlerdir. 3- Zahiren Tevrat'a tutunmuş olanlar. Fakat bunlar da gizli dünyalarında Tevrat'ı arlıalarına atmışlar ve kendilerini bilmezliğe vermişlerdir. |
﴾ 101 ﴿