106"Biz bir âyetten neyi nesheder veya unuttuıursak onun yerine mutlaka daha hayırlısını veya mis tini getiririz. Bilmez misin ki Allah her şeye kaadirdir." A- "Biz bir âyetten neyi nesheder veya unutturursak..." Bu âyet, makabli ile bağlantik bir istinaf cümlesi olup indirilen vahyin bir bölümü olan neshin sırrını açıklamaktadır. Daha önce vahyin hakikati belirtilmiş ve vahyi sevmeyenlerin sözleri reddedilmişti. Şimdi vahyin nesh kısınına dil uzatanların sözleri çürütülmektedir. Bir görüşe göre, müşriklerin veya Yahudilerin, "- Muhammed'e bakın; ashabına bir şey emrediyor, sonra da onu nehyediyor ve ona ayları bir şey emrediyor." demeleri üzerine bu âyet nazil oldu. Nesh kelimesi lügatte, izâle etmek, ortadan kaldırmak, bir şeyin yerine başkasını geçirmek anlamına gelmektedir. Nitekim rüzgâr izi neshetti denir. Bu rüzgâr izi kaybettirdi, demektir. Bir âyetin neshi, onun kıraeti ile ibâdet veya o âyetten çıkarılan hüküm ile amel etmenin yahut her ikisinin sona ermesi demektir. Ayeti inşâ / unutturmak, ise onu kalblerden çekip almak demektir. "Nensah" kelimesi, "nünsih" olarak da okunmuştur. Buna göre mânâ: "Biz, nesh emrini sana yahut Cebrâîl’e verirsek veya sen bir âyeti neshedilmiş olarak bulursan" demek olur. "Nünsihâ" kelimesi de "nensehâ" olarak okunmuştur. Buna göre mânâ "Biz bir âyetin hükmünün uygulanmasını tehir edersek" demek olur. Bu iki kelime baştaki "n" yerine "t" ile, yani hitab tarzında da okunmuştur. Bu takdirde muhatab Resûlüllah olur. B- "...Onun yerine mutlaka daha hayırlısını veya mislini getiririz." Biz hikmet ve maslahat gereği olarak bir âyetin lafzını, yahut hükmünü, yahut da her ikisini bedelli veya bedelsiz olarak kaldırırsak, mutlaka onun yerine, mevcut hâle göre kullar için fayda ve sevapta daha hayırlı, ya da fayda ve sevapta onun benzeri olan başkasını getiririz. Bu hüküm tam bir âyet veya daha fazlasına mahsus olmayıp fakat bir âyetin bir parçası için de geçerlidir. Sadece bir âyetin zikredilmesi, çoğunluk itibariyledir. Gördüğün gibi âyetin sarahati, neshin caiz olduğuna delâlet etmektedir. Nasıl caiz olmasın ki, şer'î hükümlerin, çarkının döndüğü Kur’ân âyetleri, hikmet ve maslahatlara uygun olarak nazil olmaktadır. Hikmet ve maslahatlar ise, tıpkı hayât şartları gibi zamana, hallere, şahıs ve toplumlara göre değişmektedir. Nitekim bazen bir hüküm, bazı ahvâl ve şerait içinde hikmete uygun olduğu hâlde başka ahvâl ve şerait içinde onun aksi hikmete uygun düşmektedir. Bu itibarla eğer nesh caiz olmamış olsa, hikmet ve hükümler arasındaki nizam bozulmuş olur. C- "Bilmez misin ki Allah, her şeye kaadirdir." Bu hitap, Peygambere (sallallahü aleyhi ve sellem)dir Bundan maksat, Allah'ın, neshe, onun yerine daha hayırlısını veya benzerini getirmeye muktedir olduğunu göstermektir. Çünkü bunlar da, Allah'ın kudreti içindedir. Şu hâlde Allah'ın kudretinin her şeyi kuşattığını bilen kimse, buna da muktedir olduğunu kesin olarak, bilir . Bu cümlede de Allah'a râci olacak bir zamir yerine İsm-i Celilin zikredilmesi, ilâhî mehabeti göstermek ve hükmün merciini bildirmek içindir. Çünkü kudretinin her şeyi kuşatması, ulûhiyyet hükümlerindendir. |
﴾ 106 ﴿