110"Namazı kılın, zekâtı verin. Kendiniz için hayırdan ne hazırlarsanız Allah katında onu bulursunuz. Şüphesiz, Allah, bütün yaptıklarınızı hakkıyla görür." A- Namazı kılın, zekâti verin..." Bu cümle, daha önce geçen "Fa'fû" cümlesine atftır. Henüz savaş izni verilmemişti. Müslümanlar sabır, mudâra (sulh ve hüsn-ü muamele), bedenî ve malî ibâdetlerle Allah'a sığınmağa memur edilmişlerdi. B- "Kendiniz için hayırdan ne hazırlarsanız Allah katında onu bulursunuz." Namaz, sadaka ve benzeri hayırlardan kendi âhiret maslahatınız için her ne yaparsanız, onun mükâfatını Allah katında bulursunuz. C- "Şüphesiz Allah bütün yaptıklarınızı hakkıyla görür." Bu itibarla Allah katında hiçbir amel zayi olmaz. Bu da, mü'minler için büyük bir mükâfat va'didir.’Ta'melûne / yaptıklarınızı" fiili, "ya'melûne / yaptıklarını" olarak da okunmuştur ki, o takdirde meal: "Şüphesiz Allah, onların yaptıklarını hakkıyla görür." şeklinde olur. Buna göre de âyet, kâfirler için ceza va'dinin ifadesidir. |
﴾ 110 ﴿