111

"Onlar:

"- Yahudî ve Hristiyan olmayan hiç kimse cennete giremez!" dediler. Bu, onların kuruntularıdır (boş ümid ümniye). (Resûlüm) de ki:

"- Haydi getirin delillerinizi!... Eğer sözlerinizde sâdıklar iseniz..."

A- "Onlar:

"- Yahudî ve Hristiyan olmayan hiç kimse cennete giremez!" dediler."

Yahudiler:

"Yahudî olmayan kimse cennete giremeyecektir" dediler;

Hristiyanlar da:

"Hristiyan olmayan kimse cennete giremeyecektir" dediler.

Onların bu sözleri Bakara sûresinin 135. âyetinde belirtildiği gibi,

"Onlar, Yahudî ya da Hristiyan olun ki, hidâyete eresinız; dediler" kabilındendir.

Onların bu Yahudilerden ve Hristiyanlardan maksadları, bu iki dinin nesh ve tahrifinden önce bu dinleri gerçek veçheleri ile yaşayan eski Yahudiler ve Hristiyanlar olmayıp fakat bu iki dinin nesh ve tahrifinden sonraki hâlini yaşamakta olan kendileridir. Çünkü onlar bu sözleri, mü'minleri dalâlete düşürmek ve küfre döndürmek için söylüyorlardı.

Âyet-i kerîmede Yahudiler "Hûd" kelimesi ile ifade edilmiştir. Hûd, "hâi"in çoğuludur. Kur’ân-ı Kerîm'de "hûd" kelimesi "yahûdiyyen" ve Hristiyanlar demek olan "nasara" kelimesi de "nasraniyyen" şeklinde de geçer.

B- "Bu, onların kuruntularıdır. (Resûlüm) de ki:

"- Haydi getirin delillerinizi!... Eğer sözlerinizde sâdıklar iseniz..."

"Bu, onların kuruntularıdır." cümlesi, mu'terıza cümlesi (ara cümlesi) olup Ehl-i Kitabin, o söylediklerinin tamamen geçersiz olduğunu bildirmektedir. Cümlenin basındaki "tilke / bu", değişik şekillerde yorumlanabilir.

Şöyle:

1- Onların yukarda geçen sözlerine işaret olabilir;

2- Bu kabil sözler anlamında kullanılmış olabilir;

3- Mü'minlere hayır indirılmeycceği ve müm'inlerin küfre dönebilecekleri iddialarına işaret olabilir. Ancak Haydi getirin delillerinizi!...Eğer sözlerinizde sâdıklar iseniz..." cümleleri bu son mânâyı reddeder.

Bu makamda âyetin nazm-i celilinin mânâsı kesinlikle şudur:

"Siz Yahudiler ve Hıristiyanlar, cennete girişin yalnız size mahsus olduğu iddianızda doğru iseniz, haydi, getirin delillerinizi!"

Bundan sonraki âyetin başında "Belâ hayır, öyle değil" kelimesinin kullanılması da bu mânâya kesinlik kazandırır. Çünkü bu suretle Yahudî ve

Hıristiyanlarm nefyettikleri Allah tarafından isbat ve isbat ettikleri de nefyedilmiş olur. Ayrıca bu ifadeyle sabit olan bir gerçek daha vardır; o da cennete girişin Yahudî ve Hıristiyanlar dan başkasına yani Müslümanlara mahsus olduğudur. Nitekim Allahü teâlâ'nın izniyle bundan sonra gelecek âyetlerde bu gerçek açıkça anlaşılacaktır. Böylece ortaya şu hakikat çıkmaktadır:

Allah tarafından "Belâ / Hayır, öyle değil" kelimesiyle vurgulanan asıl vakıa, Yahudî ve Hıristiyanlarm cennete giremeyecek!eridir. Ve bunun zarurî sonucu olarak onlara teklif edilen delil ikamesi cennetin onlara mahsus olduğuna değildir. Fakat onlar cennete gireceklerine dâir delil göstermelidir. Zira ancak bu mânâya göre isbat ile nefiy (red) aynı noktada birleşmiş olur. Ancak âyetin nazm-i celilinde, onların sarih iddialarını cerh etmek yerine bu yolun tercih edilmiş olması, onların göz diktikleri cennetten tamamen mahrum kaldıklarını belirtmek ve onların kendi iddialarını isbat etmekten tamamen âciz olduklarını açıklamak içindir.

111 ﴿