123

"Öyle bir günden sakının ki (korkun / ittika edin) o gün kimse, kimse için bir şey ödeyemez; kimseden (azabtan kurtulmak için) adl (fidye) kabul edilmez; ona şefaat de yarar sağlamaz ve onlar hiçbir yardım da görmezler."

Bu âyetin anlamı şudur:

Eğer imân etmezseniz, öyle bir günden sakının ki, o günde hiç kimse başkasının adına herhangi bir şey veya ona verilecek karşılıktan (mükâfat ve cezadan) bir şey ödeyemez; kimseden fidye de kabul edilemez; hiç kimseye şefaat da fayda vermez ve onlara yardım da edilmez.

Burada İsrâiloğullarının zikredilmesi ve onlara yapılan uyarının tekrarlanması, daha fazla öğüt vermek ve kıssadan hissenin bu olduğunu bildirmek içindir. Çünkü Cenâb-ı Allah'ın İsrâiloğullarına bahşettiği nimetler büyüktür; onların bu nimetlere nankörlüğü ise daha çok ve çirkindir.

Bu ilâhî kelâmın insanlığa verdiği öğüt, insanların, işlerim tecrübeye dayanarak mükemmelen yapmalarıdır.

Bir de, bu âyet bize Muhammed'in Peygamber olarak gönderilmesinin, bu sağlam kural üzerine bina edildiğini ve Efendimiz'in liyakati bütün insanlarca da apaçık anlaşıldıktan sonra ona nübüvvetin verildiğini bildirir. Bunun nasıl aksi iddia edilebilir ki ileride geleceği gibi, İbrâhîm'in duası onunla gerçekleşmiştir.

"Kelimeler"den murad Tâbiînden Mücâhid'e göre, ondan sonra zikredilen Kabe'nin inşası ile ilgili olaylardır. Ancak bunun akabinde zikredilen "fe etemmehünne" ibaresinin başında takıb mânâsı içeren "f harfinin gelmesi ve bunu da bir istinaf cümlesinin izlemesi bu tefsire engeldir.

Tabiînden Tavus'un, İbn Abbâs'tan (radıyallahü anh) rivâyetine göre ise, bu kelimeler on haslettir ki onlar, İbrâhîm'in şeriatında farz idi. Bizim şeriatimızde ise onlar sünnettir. Bu hasletlerin beşi baştaki âza ile ilgilidir:

Mazmaza (ağzı çalkalamak), istinşak (buruna su çekmek), saçı taramak, bıyıkları kırkmak, misvak kullanmak.

Diğer beş tanesi de bedenle ilgilidir:

Sünnet olmak, kasık ve koltuk altı kıllarını temizlemek, tırnak kesmek, su ile taharetlenmek.

Hadîste zikredildiğine göre, ilk önce bıyıklarını kesen, ilk önce sünnet olan, tırnaklarını kesen İbrâhîm'dir .

İbrâhîm'in Rabb'i tarafından ne suretle sınandığına ilişkin muhtelif görüşler vardır:

1-Tâbiînden Ilırime'nin, İbn Abbâs'tan rivâyetine göre,

"Bu din ile sınanıp da hepsini yerine getiren İbrâhîm'den başka hiç kimse olmamıştır." Allah İbrâhîm'i. İslâm'ın otuz hasletiyle sınadı.

Bunlardan onu, Tevbe sûresinin 112. âyetinde, onu Ahzab sûresinin 35. âyetinde, onu Mü'minûn sûresinin 1-9. âyetlerinde ve Meâric sûresinin 22-35. âyetlerinde şöyle zikredılır:

a- Tevbe sûresinin 112, âyeti:

"Tevbe edenler, ibâdet edenler, hamd edenler, oruç tutanlar, rükû edenler, secde edenler, iyiliği emredip kötülükten alakoyanlar, Allah'ın koyduğu hududları koruyanlar var ya; İşte bu gerçek mü'minleri müjdele!"

b- Ahzab sûresinin 35. âyeti:

"Müslüman erkekler ve Müslüman kadınlar, mü'min erkekler ve mü'mine kadınlar, itaat eden erkekler ve itaat eden kadınlar, özü-sözü doğru erkekler ve özü-sözü doğru kadınlar, sabreden erkekler ve sabreden kadınlar, Allah korkusu ile titreyen erkekler ve Allah korkusu ile titreyen kadınlar, sadaka veren erkekler ve sadaka veren kadınlar, oruç tutan erkekler ve oruç tutan kadınlar, cinsel organlarını koruyan erkekler ve cinsel organlarını koruyan kadınlar, Allah'ı çok zikreden erkekler ve Allah'ı çok zikreden kadınlar var ya; İşte Allah, bunlar için mağfiret ve büyük mükâfat hazırlamıştır."

c- Mü'minûn sûresinin 1-9. âyetleri:

"Mü'minler, mutlaka kurtuluşa ermiştir; " "Onlar namazlarını huşu içinde kılarlar."

"Onlar ki faydasız şeylerden yüz çevirirler."

"Onlar ki zekâtı verirler; " "Onlar ki cinsel organlarını korurlar."

"Ancak eşleri ve sahip oldukları cariyeleri müstesna. Çünkü onlar, bu ilişkilerinden dolayı şüphesiz kınanmış değillerdir."

"Artık kim, bunun ötesine geçmek isterse, İşte onlar sınırı aşanlardır; "

"Yine o mü'minler ki, emanetlerine ve ahidlerine riayet ederler; " "Ve onlar ki, namazlarına (ara vermeden) devam ederler."

ç- Meâric sûresinin 22-35. âyetleri:

"Namaz kılanlar müstesnadır."

"Ki onlar namazlarında devamlıdırlar; "

"Onlar ki mallarında, beik bir hak tanırlar"

"Dilenenler ve yoksunlar için."

"Onlar ki, din (hesap) gününü tasdik ederler."

"Onlar ki Rabblerinin azabından titrerler."

"Gerçekten Rabblerinin azabından emin olunmaz."

" Onlar ki cinsel organlarını korurlar."

"Ancak Hanımlarına ve cariyelerine karşı müstesna; çünkü onlar kınanmaz."

"Bundan öteye geçmek isteyenler ise, İşte onlar sınırı aşanlardır."

"Onlar ki emanetlerine ve ahidlerine riayet ederler."

"Onlar ki şahitliklerini hakkıyla yaparlar."

"Namazlarını muhafaza ederler."

"İşte bunlar, cennetlerde iliram görürler."

2- Allah, İbrâhîm'i yedi şeyle sınamıştır:

Güneş, ay, yıldızlar, büyük yaşta sünnet olmak, ateş, oğlunu kurban etmek ve hicret. İbrâhîm de bu imtihanların hepsim tam başarı ile verdi.

3- İmtihan konusu o kelimeler şunlardı:

İbrâhîm'in kendi kavmine karşı, onların dinlerinin bâtıl, kendi dininin yegâne hak din olduğuna dâir hüccet (delil, kanıt) göstermek,

Namaz kılmak, zekât vermek, oruç tutmak, konuk ağırlamak ve bunlara sabretmek.

4- İmtihan konusu kelimeler ve emirler şunlardı:

Kabe'yi tavaf ve Safa ile Merve arasında sa'y etmek, şeytan taşlamak, ihrama girmek, Arafat'ta vakfeye durmak gibi hacc menasikim (ibadetleri) yerine getirmek.

5- İmtihan konusu o kelimeler, Şuara sûresinin 78-87. âyetlerinde geçen İbrâhîm'in şu sözleridir:

"Beni yaratan ve beni hidâyete erdiren O'dur".

"Beni yediren, içiren O'dur."

"Hastalandığım zaman bana şifa veren O'dur."

"Beni öldürecek, sonra diriltecek olan O'dur."

"Ve hesap günü hatalarımı bağışlayacağını umduğum O'dur."

"Rabbim! Bana hikmet ver ve beni iyiler arasına kat!"

"Bana, gelecek nesiller içinde, iyilikle anılma nasib eyle!"

"Beni, Naîm cennetinin vârislerinden kıl!"

"Babamı da bağışla! Şüphesiz o dalâlette olanlardandı."

"İnsanların diriltilecekleri gün beni utandırma!"

Bazı müfessirlere göre, Cenâb-ı Allah, İbrâhîm'i nübüvvetinden önce sınadı. Zahir (âyetlerden açık anlaşılan) da budur.

Diğer bir görüşe göre ise, bu imtihan, peygamberlığınden sonra vuku bulmuştur. Çünkü İbrâhîm'e söz konusu kelime ve emirlerin verilmesi, onun vahye mazhar olduğunu göstermektedir. Buna cevap olarak da denmiştir ki vahiy mutlak olarak İbrâhîm'in (aleyhisselâm), insanlara peygamber olarak ba'smi gerektirmez.

"İbrâhîm" kelimesi "İbrâhîm"; "Rabb'ühü" kelimesi de "Rabbehü" şeklinde de okunmuştur. Bu kırâete göre mânâ şöyle olur:

123 ﴿