150"(Resûlüm) nereden (yola) çikarsan çık (namazda) yüzünü Mescid-i Haram yönüne dön. Sizler de ey mü'minler nerede olursanız olun yüzünüzü Mescıd-i Haram yönüne dönün ki insanlar için aleyhinizde bir hüccet (deki) olmasın. Ancak içlerinden zulmedenler başka. Artik onlardan korkmayın, Benden korkun! Tâ ki üzerinizdeki nimetimi tamamlayayım da hidâyete eresiniz." A- "(Resûlüm) nereden (yola) çikarsan çık namazda yüzünü Mescid-i Haram yönüne dön!" "- Ey Resûlüm! Seferlerde veya savaşlarda, yakın veya uzak konaklardan, her nereden yola çikarsan çık, namaz kılarken yüzünü Mescid-i Haram'dan yana çevir!" B- "Sizler de ey mü'minler, nerede olursanız olun (namazda) yüzünüzü Mescid-ı Haram yönüne dönün ki insanlar için aleyhinizde bir hüccet olmasın. Ancak içlerinde zulmedenler başka." İster ikamet, ister sefer hâlinde; dünyanın neresinde olursanız olun; namaz kılarken yüzünüzü Mescid-i Haram yönüne dönün! Buradald ilâhî hitab, hazarda veya seferde, dünyanın çeşitli ülkelerine dağılmış bulunan bütün mü'minler içindir. Bu itibarla "nereden çıkarsanız çıkın" denseydi bu hitab, çeşitli islâm ülkelerinde ikamet hâlindeki insanların durumunu kapsamış olmazdı. Çünkü onlar, oralarda seferi değil fakat mukîm bulunuyorlar. "Yüzünüzü Mescıd-i Haram yönüne dönün!" ifadesinin tekrar edilmiş olması, kıblenin önemini vurgulamak içindir. Bir de kıblenin neshedilmesi şüphe ve fitne konusu yapılmış olabilir. Bu ikinci te'kid o fitne ve dedikoduyu ortadan kaldırmak maksadına matuftur. Kaldı ki, her söylenişte ayrı bir hikmet zikredilmiştir. "... Ki insanlar için aleyhinizde bir hüccet olmasın..." cümlesi "...yüzünüzü Mescid-i Haram yönüne dönün..." emrine bağlıdır. Böylece kıblenin tahvili ile; 1- Ehl-i Kitab'ın, "Tevrat'ta yazılı olan Peygamberin kıblesi Mekke olacaktı oysa Muhammed ve Ashab'ı Beytü'l-Makdis'e dönüyorlar"; 2- Müşriklerin de "Muhammed, İbrâhîm'in dininden olduğunu söylüyor, fakat onun kıblesine muhalefet ediyor"; şeklindeki hüccetleri ortadan kaldırılmış olmaktadır. Başka bir görüşe göre "Ancak içlerinden zulmedenler" ifadesinden maksat Mekke müşrikleridir. Çünkü onlar şöyle diyorlardı: "- Muhammed'in Kabe'ye dönmesinin sebebi, kavminin dinine meyletmesi veya memleketini sevmesinden başka bir şey değildir." "- Muhammed fikir değiştirdi de yine atalarının kıblesine döndü; yakında onların dinine de dönecektir!" Müşriklerin bu çirkin sözleri, elbette bâtıldır. Ona "hüccet" denmesi, "Allah hakkında tartışmaya girenlerin hüccetleri, Rabb'leri katında boştur" mealindeki âyet kabilindendir. Zira Allah hakkında tartışmaya girenler, saçma iddialarını hüccet olarak ileri sürüyorlardı. Bir görüşe göre de hüccet, hak olsun, bâtıl olsun, mutlak delil anlamındadır. Bir görüşe göre de, âyetteki istisna hiç hüccet bulunmaması anlamında mübalağa (manayı daha kuvvetlice ifade etmek) içindir. Çünkü zâlimin hüccetinin olmaması, zorunlu bir gerçektir. C- "Artık onlardan korkmayın Benden korkun!" Sakın onlardan korkmayın, çünkü onların ayıplamaları size hiçbir zarar veremez. Siz, Benden korkun ve emirlerime muhalefet etmeyin! Ç- "Taki üzerinizdeki nimetimi tamamlayayım da hidâyete eresinız." Bu cümle, âyetin nazm-i kerîminden anlaşılan gizli bir fiilin illeti ve sebebidir. Emrin sebebi, mü'minlere olan ilâhî nimeti tamamlamaktır. Çünkü bu emir bizatihi büyük bir nimettir. Emrin muhtevası sırat-ı müstakime hidâyet etmektir. Nitekim, "Allah kimi dilerse onu sırat-ı müstakime hidâyet eder" buyrulur. Hadîste beyan edildiğine göre: "Nimetin tamamlanması, cennete girmektir." Ali'den (Kerremallahü Vecheh) rivâyet olunduğuna göre: "Nimetin tamamlanması, İslâm üzere ölmektir." |
﴾ 150 ﴿