188

"Mallarınızı aranızda bâtıl (haksız, boş) sebeblerle yemeyin. İnsanların mallarından bir kısmını bilerek günahla yemek için onları hâkimlere aktarmayın."

A- "Mallarınızı aranızda bâtıl sebeblerle yemeyin."

Bundan önce insanların. Ramazan ayında gündüzleri kendi mallarını yemeleri yasaklanmıştı. Şimdi bu âyetle insanların, birbirlerinin mallarını Allah'ın hükümlerine aykırı olarak yemeleri yasaklanıyor ve şöyle buyruluyor:

"Ey insanlar! Birbirinizin mallarını Allah'ın (celle celâlühü) mubah kılmadığı yollarla yemeyin!"

B- "İnsanların mallarından bir kısmını bilerek günahla yemek için onları hâkimlere aktarmayın."

Haksız olduğunuzu bile bile insanların mallarını kısmen, yalancı şâhitlik ve yalan yemin gibi haksız yollarla bilvasıta yahut doğrudan doğruya hakimlere rüşvet vererek yemeyin.

"Ve en tüm ta'lemûn -- bile bile, bildiğiniz hâlde" demektir. Çünkü günahları bilerek işlemek çok daha çirkindir.

Rivâyet olunuyor la, Abdan el-Hadrami, Ümrüi'l-Kays el-Kındî'den bir parça arazi iddia etti. Ancak şahidi yoktu. Resûlüllah Ümrüi'l-Kays'in yemin etmesine hükmetti. Ümrüi'l-Kays, yemin etmeye hazırlandı. O anda Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem):

"- Allah'a karşı verdikleri sözü ve yeminlerini az bir bedel ile satanlar var ya; işte âhirette onların hiçbir nasibi yoktur." (Al-i İmrân 3/77) mealindeki âyeti okudu. Bunun üzerine Ümrüi'l-Kays 11 yeminden vazgeçip o araziyi Abdan'a teslim etti. İşte bunun üzerine bu âyet nazil oldu.

11 Hadîsde adı geçen Ümrüi'l-Kays, Cahiliye devrinde şiirleri Kabe duvarına asılan ünlü şair değildir. Çünkü bu büyük Arap şairi Benî Esed kabilesi reisi Hacr el-Kindî'nin oğludur. Babası öldürülünce, onun intikamını almak ve yerine geçmek istedi. Ancak Münzie b. Mâüssema'dan kaçmak zorunda kaldı. İstanbul'a gelip İmparator justınyanus'tan yardım istedi. İmparator da ona ikramda bulundu ve Filistin emirliğini verdi. Fakat Ümrüi'l-Kays, hastalanarak 540 yılında Ankara'da öldü. Görüldüğü gibi şair Ümrüi'l-Kays, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) doğumundan çok önce ölmüştür.

Rivâyet olunduğuna göre iki hasım, dâvaları için Peygamberimize (sallallahü aleyhi ve sellem) başvurdular. Peygamberimiz de onlara dedi ki

"- Ben de ancak sizin gibi bir insanım. Dâvanızın halk için bana başvuruyorsunuz. Olabilir ki, bazınız, kendi delillerini hasmından daha iyi anlatır; ben de, ondan dinlediğime göre onun lehine hükmederim. Onun için ben, dinlediğim delillere bakarak birinize, aslında kardeşinin hakkı olan bir şeyin verilmesine hükmedersem, ona bir parça ateş verilmesine hükmetmiş olurum."

Bunu duyan o iki hasım ağlamaya başladılar ve her ikisi de: "Benim hakkım, arkadaşımın olsun" dediler. Peygamberimiz de onlara:

"- Haydi gidin de birbirinize kardeşlik verin, sonra birbirinize helâl edin!" buyurdu.

188 ﴿