214

"Yoksa siz, sizden öncekilerin çektikleri başınıza gelmeden cennete girivereceğinizi mi sandınız? Onlara öyle yoksulluklara (el-be'sâü) ve sıkıntılar (e'd-darrâü) dokundu ve öyle sarsıldılar (tezelzüle uğradılar) ki Peygamber ve beraberinde bulunan imân edenler:

"- Allah'ın yardımı ne zaman?" diye sormaya başladılar. Haberiniz olsun; Allah'ın yardımı yakındır."

A- "Yoksa siz, sizden öncekilerin çektikleri başınıza gelmeden cennete girivereceğinizi mi sandınız?"

Bundan önceki âyetlerde geçmiş ümmetlerin birçok konuda ihtilâfa düştükleri anlatıldıktan sonra burada Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ile ona iman edenler, kâfirlere karşı direnmeye, zorluklara katlanmaya, güçlüklere sabır ve tahammül göstermeye teşvik edilmektedir. Yine bu âyette, geçmiş ümmetlere gönderilen Peygamberlerle onlara imân edenlerin hak din uğruna çektikleri büyük sıkıntılar ve üzüntüler anlatılır ve sonunda zaferin kendilerine ait olacağı beyân edilir ve şöyle demek istenir.

"-Ey imân edenler! Yoksa siz, sizden önceki peygamberlerin ve onların yanlarında bulunan mü’minlerin başlarına gelen korkunç hâller ve sıkıntılar, sizin de başınıza gelmeden onların bazı belâlarla imtihan edildikleri gibi siz de imtihan edilmeden cennete gireceğinizi mi sandınız? O sıkıntılar, henüz başınıza gelmedi. Oysa mutlaka gelmesi beklenmelidir."

B- "Onlara öyle yoksulluklar ve sıkıntılar dokundu ve öyle sarsıldılar ki Peygamber ve beraberinde bulunan imân edenler:

"Allah’ım yardım ne zaman? diye sormaya başladılar."

Bu cümle, bir istinaf olup akla gelen bir soruya cevap vermektedir. Sanki,

"-O eski peygamberler ile onların ümmetlerinin hâli nasıldı?" diye sorulmuş ve cevap olarak şöyle buyurulmuştur:

"-Onlara hakkı savunmak ve bâtıla karşı durmak uğruna korku ve yoksulluk gibi sıkıntılar, acılar ve hastalıklar dokunmuş, onlar o korkunç baskılar karşısında öyle sarsılmış ve bunalmışlardı ki, sonunda, insanlar içinde Allah’ın (celle celâlühü) işlerini en iyi bilen ve O’nun yardımına en çok güvenen Peygamber ve o Peygamberin getirdiklerine uyan, onun nûrları ile aydınlanan mü’minler bile, bu zorluk karşısında "Allah’ın yardımı ne zaman?" diye sormaktan kendilerini alamamışlardı.

Onlar, hak için mücadele uğruna maruz kaldıkları acı ve sıkıntı döneminin pek uzun sürdüğünü ifâde ve ilâhî inâyet ve yardımı talep ve temenni için bunu söylemişlerdi. Malûm olduğu üzere onların bu hâli, hak uğruna çekilen acıların ve sıkıntıların son aşaması, maruz kalınan baskıların son sınırıdır. Peygamberler, sabır ve sebatta pek yüksek bir seviyede bulundukları hâlde böylesine feryât ve figan edecek duruma geldiklerine göre, muhtemeldir ki umutsuzluk sınırına dayanmışlar.

C- "Haberiniz olsun Allah'ın yardımı yakındır."

İşte onların beklentilerine ve arzularına cevap olarak kendilerine böyle söylendi.

Yakınlıktan maksad, zaman yakınlığıdır. Burada makabline münasip olan fiil cümlesi iken, isim cümlesinin tercih edilmesi ve cümlenin başında "Elâ / Haberiniz olsun, dikkat edin!" tenbih ve te'kid edatının bulunması, beklenen yardımın tam manâsıyla gerçekleşeceğine delâlet eder.

Eski peygamberlere ve beraberlerinde bulunan mü'minlere ilâhî zafer va'dinin hikâye edilmesi, Resûlüllah ile, ona imân etmiş olan Müslümanlara yeni bir zafer va'di hükmündedir. Ancak gerçekleşmiş olan zaferin kendisinin hikâye edilmemesi, buna ihtiyaç olmadığındandır. Çünkü ilâhî va'din yerde kalması imkânsızdır.

Bu âyet açıkça belirtmektedir ki, yüksek manevî mertebelere erişmek, ancak dünya lezzetlerini terk etmek ve meşakkatlerine katlanmakla mümkün olabilir. Nitekim Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem):

"Cennet, nefsin hoşlanmadığı şeylerle, cehennem de, nefsin arzu ettiği şeylerle kuşatılmıştır" buyurmuştur.

214 ﴿