217"(Resûlüm) senden haram ayda savaşın (kıtal) hükmünü sorarlar. De ki: Haram aylarda savaş büyük vebaldir. Ancak Allah yolundan alıkoymak, O'nu inkâr etmek (küfür), insanları Mescid-i Haram'dan engellemek ve hakanı oradan çıkarmak Allah katında (indallah) ondan daha büyük bir günahtır. Fitne de kıtalden daha büyüktür. Eğer onların gücü yetmiş olsa sizi dininizde döndürüceye kadar sizinle savaşmaktan vazgeçmezler, içinizden kim dininden döner (irtidad eder) ve kâfir olarak ölürse artık onların bütün amelleri dünya ve âhiret boşa gitmiştir. İşte onlar cehennem ashabıdır. Onlar orada sürekli olarak kalacaklardır." A- "(Resûlüm), senden haram ayda savaşın hükmünü sorarlar " Rivâyete göre Resûlüllah Bedir savaşından iki ay kadar önce Cumazıl âhir ayında, Abdullah b. Cahş'ı (radıyallahü anh) sekiz kişilik bir müfrezeye kumandan tâyin ederek seriyye ile görevlendirdi. Bu müfreze Mekke ile Tâif arasındaki Nahle Vadisi'ne kadar inerek orada Kureyş'in hareketlerini gözetleyecekti. Müfreze bu gözetleme sırasında bir Kureyş Kervanı ile karşılaştı. Kervanda Amr b. Abdullah el-Hadremî ile üç kişi daha bulunuyordu. Müfrezeden Vâkıd b. Abdullah, müşriklerden Amr b. Abdullah el-Haclremî'yi oklayarak öldürdü ve onun iki arkadaşını da esir aldı. Üçüncüsü kaçtı. Müfreze bütün yükü ile kervanı ve esirleri Medine'ye getirdi. Hâdisenin vuku bulduğu o gün, Cumazilâhirin sonu ve Receb ayının biriydi. Abdullah b. Cahş ve arkadaşları ise, o günü Cumazilâhir'den sanıyorlardı. İşte bunu istismar eden Kureyşliler: "- Muhammed, halkın geçim için çalıştığı ve korku, içindekilerin güven duyduğu haram ayları helâl saydı; Receb ayında kan döktü!" diyerek ortalığı velveleye verdiler. Resûlüllah ise onların düşündüklerinin aksine kervanı durdurdu, ganimeti kabul etmedi ve müfreze mensublarına: "- Ben haram ayda size savaş emretmedim." diyerek tepki gösterdi; kervanı ve esirleri geri gönderdi. Müfrezedeki Sahabîler de: "- Tevbemizin kabulüne dâir bir âyet inmedikçe biz de bulunduğumuz yerden kalkmayacağız!" dediler. İbn Abbâs'tan (radıyallahü anh) rivâyet olunduğuna göre: "- Bu âyet nazil olunca, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem), ganimetleri yoldan geri çevirdi ve aldı." Elbette âyet şümulü itibariyle bu hâdise ile sınırk değildir. Burada amaçlanan mutlak olarak savaştır. B- "De ki: Haram aylarda savaş büyük günahtır." Kendisinden haram aylarda savaşın hükmü, sorulan Tabiînden Atâ (radıyallahü anh) "Harem bölgesinde ve haram aylarda kâfirler, Müslümanlara karşı savaş açmadıkça Müslümanların savaş açmasının helâl olmadığını ve bu âyetin hükmünün neshedilmediğinı yeminle ifâde etmiştir." Ancak çoğunluk görüşüne (ekser-i akvâle) göre bu âyetin hükmü, " Haram aylar çılanca o müşrikleri bulduğunuz yerde öldürün." (Tevbe 9/5) meâlindeki âyet ile neshedilmiştir. C- "Ancak Allah yolundan alıkoymak, O'nu inkâr etmek (küfür), insanları Mescid-i Haram'dan engellemek ve halkını oradan çıkarmak daha büyük bir günahtır." Kulu Allah'a (celle celâlühü) ulaştıran islâm'dan alıkoymak, Allah'ı (celle celâlühü) inkâr etmek, Mescid-i Haram'ın ziyaretini engellemek ve halkını, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) ile mü'minleri oradan çıkarmak Allah (celle celâlühü) katında daha büyük günahtır. Hulâsa, müşriklerin işledikleri günahlar, onların sordukları şeyden yani o İslâm müfrezesinin o günün haram aylardan olmadığı zannı ile işlediği hatâdan, Allah katında çok daha büyüktür. Ç- "Fitne de kıtalden daha büyüktür." Müşriklerin, Resûlüllah'ı (sallallahü aleyhi ve sellem) ve Müslümanları kendi yurtları olan Mekke'den çıkarmaları ve başından beri insanları İslâm'dan alıkoymaları, kervancıların başı Hadremî'yi öldürmekten çok daha çirkindir. D- "Eğer onların gücü yetmiş olsa sizi dininizden döndürünceye kadar sizinle savaşmaktan vazgeçmezler " "Velâ yezâlûne yukaatilûneküm / Sizinle savaşmaktan vazgeçmezler" ifâdesi, onların düşmanlığınm çok güçlü (müstahkem) ve sürekli olduğunu; dinde fitne çıkarmak için de ısrarlı olduklarını belirtir. "Hattâ yuraddûküm a'n dîniküm / Sizi dininizden döndürünceye kadar" ibaresinde, din kelimesınin Müslümanları belirten "küm / siz" zamirine izafesi, Müslümanlar arasında, ayrılığı ve ayrılıkçılığı hoş görmeyen din bağı gibi pek kuvvetli bir ilişki bulunduğuna işaret eder. Onlar sizi hak dinden bâtıl dinlerine döndürünceye kadar sizinle savaşmaya devam edeceklerdir. "İnistetâû' / güçleri yetse" ibaresi de, müşriklerin, bâtıl dinlerinde çok bağnaz ve sabit fikirli olduklarına işaret eder. Âyetin bu ifâdesinden, "onların güçleri buna nereden yetecek?!" anlamı da çıkar. E- "içinizden kim dininden döner (irtidad eder) ve kâfir olarak ölürse artık onların bütün amelleri boşa gitmiştir." Bu ilâhî kelâm, hak dinden dönmeye, irtidada ilişkin büyük bir uyarıdır. Yani sizden her kim o müşriklerin kandırmaları ve ayartmaları ile hak dinden döner de, bir daha İslâm'a girmeden kâfir olarak ölürse işte onların, daha önce Müslüman iken yapmış oldukları güzel ameller, telâfisi mümkün olmayacak şekilde ve kesin olarak dünyada da âhirete de boşa gider; daha önce Müslümanlığı döneminde işlediği hayır ve hasenatın dünyevî ve uhrevî hiçbir hükmü kalmaz. "Feyemüt ve hüve kâfirun / Kâfir olarak ölürse" ifâdesi, ırtidacldan sonra İslâm'a dönmek için büyük bir teşvik anlamı taşır. "Ülâike / İşte onlar" kelimesinin ifâde ettiği uzaklık da onların şer ve fesattaki derekelerini gösterir. F- "İşte onlar cehennem ashabıdır. Onlar orada sürekli kalacaklardır." Yani yukarıda zikredilen o çirkin vasıfları taşıyanlar, cehennemin devamlı sakinleridir ve diğer kâfirler gibi onlar da hep orada kalacaklardır. |
﴾ 217 ﴿