231"Kadınları boşadığınız zaman bekleme süre (iddet)îerini tamamladıklarında, artık onları ya güzelce (örfe uygun olarak) tutun ya da güzelce (örfe uygun olarak) bırakın. Yoksa haksızlık etmek için zararlarına onları nikâh altinda tutmayın. Her kim bunu yaparsa, muhakkak kendine zulmetmiş olur. Sakın Allah'ın âyetlerini eğlence (alay konusu) edinmeyin. Allah'ın sizin üzerinizdeki nimetini, size öğüt vermek için indirdiği Kitabı ve hikmeti de hatırlayın. Allah'tan sakının ve bilin ki Allah, şüphesiz her şeyi hakkıyla bilen (A'lîm)dir." A- "Kadınları boşadığınız zaman bekleme süre (iddet)lerini tamamladıklarında, artık onları ya güzelce (örfe uygun olarak) tutun ya da güzelce bırakın " "Ecel" kelimesi, müddet anlamında kullanıldığı gibi, müddetin sonu anlamında da kullandır. Burada ecel, iddetin sonu demektir. "Bulûğ" kelimesi de, bir şeye vâsıl olmak anlamındadır. Bazen de mânâsı genişletilerek (mecaz olarak) yaklaşmak anlamında da kullanılır. Burada kasdedilen mânâ da budur. Çünkü iddet müddeti sona erdikten sonra kadını tutmak dinen mümkün değildir. Yani rec'î (tekrar rücû imkânı bulunan) talâkla boşanmış kadınlara, ıddetleri sona yaklaştığında, kendilerine zarar vermeden evliliğin devam etmesi istenebilir veya bu kadınlar süreleri sona erinceye kadar iyilikle kendi hâllerine bırakılır. Görüldüğü üzere âyette ifâde edilen bu hüküm, bir şekilde eski evlilik hükmünü iade etmektedir. Bu da, evliliğin mümkün, mertebe muhafaza edilmesi gereğinin bir ifadesidir. B- "Yoksa haksızlık etmek için zararlarına onları nikâh altında tutmayın " Bu cümle, söz konusu kadınları iyilikle tutmak emrinin te'kidi, onun mânâsının izahıdır. Aksine hareket edenler için de açık bir zecirdir. Bunun anlamı o kadınlara zarar vermek için onlara tekrar dönmeyin; demektir. Bazı insanlar, iddet bekleyen kadınları kendi hâllerine bırakıyorlar, tekletin sonu yaklaşınca, onlara müracaat ediyorlardı. Bunu da onlara rağbetleri olduğu için değil, fakat süreyi uzatmak suretiyle haksızlık ederek kendilerini boşamak için fidye vermeye zorlamak için yapıyorlardı. C- "Her kim bunu yaparsa, muhakkak kendine zulmetmiş olur." Her kim iddetinin sonuna gelen kadını anılan şekilde haksızlıkla tutarsa, o kadına zulmetmek zımnında kendine de zulmetmiş olur. Çünkü bu günah sebebi ile kendini ilâhî azaba maruz bırakmış olur. Ç- "Sakın Allah'ın âyetlerini eğlence edinmeyin." Sadece bunları değil Allah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) bütün âyetlerini eğlence edinmeyin. Onlardan yüz çevirmeyin. Onların ihtiva ettiği hükümleri ve sınırları muhafazada gevşeklik göstermeyin. Uygulamada ciddiyet gösterin ve onları hakkıyla koruyun yoksa âyetleri oyun ve eğlence edinmiş olursunuz. Allah'ın âyetlerini eğlence edinmemek emrinden, zarar vermek için kadınları nikâh altinda tutmamak emri de kasdedilmiş olabilir. Çünkü o kadınlara rağbet etmeden geri dönmek, Allah'ın (celle celâlühü) âyetlerinin zahiri ile amel etmek olur. Ama hakikati ile amel etmek olmaz. İşte Allah'ın âyetlerini eğlence edinmenin bir mânâsı da budur. Bir görüşe göre de bazıları kadınları nikahlıyor sonra da boşuyorlardı. Köleleri âzâd ediyor, sonra da: "- Ben öylece eğlenmek için yapıyordum" diyorlardı. İşte bunlara cevap olarak âyetin bu kısmı nazil oldu. Bundan dolayıdır ki Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "Üç şey vardır kı ciddîlikleri de şakaları da ciddî kabul edilir: Nikâh, talâk (boşamak), âzâd etmek." D- "Allah'ın sizin üzerinizdeki nimetini, size öğüt vermek için indirdiği kitabı ve hikmeti de hatırlayın " Allah (celle celâlühü), sizi dinî ve dünyevî saadeti temin eden hak dine hidâyet etmiştir. Siz de, Allah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) bu nimetini şükürle ve haklarını yerine getirmekle karşılayın. Allah'ın (celle celâlühü) indirdiği Kitab ve hikmet, Kur’ân'ıle Sünnettir. Yahut her iki vasfı da taşıyan Kur’ân'dır. Âyetin nazm-i celilinin tertibine göre son kısmın meali şöyle olur: "O şey ki Allah, size onu indirdi; o indirdiği şey kitab ve hikmettir; size onunla öğüt verir." Âyette Kur’ân'ın önce mübhem olarak "O şey ki Allah, size onu indirdi" denmesi ve sonra o indirilen şeyin beyân edilmesi Kur’ân'ıçin apaçık bir tazimdir. Âyette, Allah'ın (celle celâlühü), hatırlanmasını emir buyurduğu nimete Kur’ân, öncelikle dahil olduğu hâlde ayrıca zikre değer bulunması, Kur’ân'ın şerefini göstermek ve insanları daha önce zikredilen hükümleri gözetmeye daha fazla teşvik etmek içindir. E- "Allah'tan sakının ve bilin ki Allah şüphesiz her şeyi hakkıyla bilen (A'lim)dit: " Kur’ân'ın hükümlerini muhafaza etmek ve bu hakların gereklerini yerine getirmek hususunda Allah'tan sakının ve bilin ki, Allah (celle celâlühü) her şeyi eksiksiz olarak bilendir. Bu itibârla sizin yaptıklarınızdan ve yapmadıklarınızdan hiçbir şey O'na gizli değildir. Sonunda O, indirdiği Kıtab'a yüz çevirmenizden dolayı sizi şiddetli azaba uğratır. |
﴾ 231 ﴿