258

"Allah, kendisine mülk (saltanat, hükümdarlık) verdiği için Rabbi hakkında İbrâhîm ile tartışanı görmedin mi? İbrâhîm:

"- Benim Rabbim hem diriltir, hem öldürür." dediği zaman o:

"- Ben de hem diriltir hem öldürürüm." demişti.

İbrâhîm:

"- Pekiyi Allah, Güneşi doğu (maşrık)dan getiriyor; haydi sen de batı (magrib)dan getir!" deyince o kâfir, şaşırıp kalmış (habtolmuş)idi. Allah, zâlimler kavmine hidâyet etmez."

A- "(Resûlüm) Allah, kendisine mülk (saltanat, hükümdarlık) verdiği için Rabbı hakkında İbrâhîm ile tartışanı görmedin mi?"

Bu âyet, daha önce zikredilen kâfirlerin velilerinin tâğut olduğu gerçeğinin bir misak ve izahıdır. Bu ifâde tıpkı;

"Görmedin mi ki, o şâirler her vadide başıboş dolaşırlar." (Şuarâ 26/225) mealindeki âyet üslûbundadır. Nitekim bundan sonraki âyet de, Allah'ın mü'minlerin velisi olduğu gerçeğinin bir misak ve izahıdır. Önce bu âyetin zikredilmesinin üç ayrı sebebi olabilir:

1 - Bir önceki âyetle bu âyet arasında beraberlik vardır.

Bu âyet, kelâmın başında zikredilmesi uygun olan pek garip bir hâdiseyi anlatır. O da, mülk sahibi kâfirin, Azîz ve Celîl Allah hakkında tartışmaya cür'et etmesi ve tartışma sırasında ahmaklığını ortaya koymasıdır.

Bundan sonraki âyette (soru, cevap şeklinde) öyle tekrar ve tafsilat vardır ki, onların önce zikredilmesi, nazm-i celilin dağılmasına sebep olabilirdi. Kaldı ki bu âyetin içinde, Allah'ın (celle celâlühü), İbrâhîm vasıtasıyla insanlara hidâyeti söz konusudur. İbrâhim vesilesiyle hikâye edilen hakka davet (el-da'vet-i ile'l-hak) ve o kâfirin hüccetini çürütme (idhâd-ı huccetii-kâtir) Allah'ın (celle celâlühü) velÂyetinin eserlerindendir.

Kısaca bu cümlenin anlamı şudur:

Resûlüm! İnsanları dalâlete götürmeye ve onları aydınlıktan karanlıklara çekmeye kalkışan o azgın tâğutu görmedin mi veya görmüş gibi bilgi sahibi olmadın mı? Elbette görmüscesine bilgi sahibisin. Çünkü bu hâdise, kitab tan nasibi olan hiç kimseye gizli değildir.

"Hâcce ibrahitne fî rabbihi / Rabbi hakkında İbrâhîm ile tartışan (hüccet ikame ve irae eden)" buyrulmak suretiyle Rab unvanının zikri ve O'nun İbrâhîm'in yerini tutan zamire izafesi, İbrâhim için bir teşrif (şereflendirme) olup onun bu münakaşada ilâhî inayetle destekleneceğine işarettir.

Allah (celle celâlühü), hükümdarlık verdi diye ya da hükümdarlık verdiği için bu nimet o şahsı şımartmış ve onu bu haksız tartışmaya sevketmistir. Bu, küfrün en çirkin yüzüdür. Çünkü vâcib olan şükür yerine Allah (celle celâlühü) hakkında tartışmaya girmiştir. Nitekim halk dilinde "Ben sana iyilik yaptığım için bana düşmanlık yaptın" denir.

Bu âyet-i kerîme, Allah'ın (celle celâlühü) kâfirlere hükümdarlık hakkı vermediğini iddia edenlere karşı bir hüccettir.

B- "İbrâhîm:

"- Benim Rabbım hem diriltir, hem öldürür." dediği zaman

"- Ben de hem diriltir, hem öldürürüm" demişti."

Rivâyet olunur ki, İbrâhim onların putlarını kırınca hükümdar onu zindana atmış, sonra da çıkarmış ve kendisine sormuş:

"- Senin insanları davet ettiğin Rabbin kimdir?"

İbrâhim (aleyhisselâm) de:

"- Benim Rabbim hem yaşatır, hem öldürür" demiş. Başka bir ifâdeyle hayat ve ölümü yaratanın Allah olduğunu söylemiş. O hükümdar da:

"- Ben de hem yaşatır, hem öldürürüm" cevabını vermiş.

Bu cümle bir istinaf cümlesi olup gizli bir sualin, yani "o hükümdar ne demiş?" sualinin cevabıdır.

Hükümdar iki adam çağırtmış; birini öldürtüp birini de serbest bıraktıktan sonra bu sözleri sarfetmiş.

C- "İbrâhim:

"- Pekiyi Allah, Güneşi doğudan getiriyor; haydi sen de batıdan getir!" deyince o kâfir şaşırıp kalmış "

Bu cümle de, önceki gibi bir istinaf cümlesi olup "Pekiyi, İbrâhim (aleyhisselâm) bu adama ne demişti de susturmuştu?" sualine cevaptır, ibrâhim o hükümdara,

"- Allah (celle celâlühü), iradesinin gereği olarak Güneşi doğudan getiriyor; eğer sen de muktedir isen onu batıdan getir!" demişti.

O lânetli hükümdarın sözleri bâtıl, geçersiz olduğundan ibrâhim (aleyhisselâm) o sözleri çürütmeye kalkışmadı. Çünkü bâtıl sözü çürütmeye kalkışmak, hâsılın tahsik kabılindendir. İbrâhim (aleyhisselâm) öyle bir misal getirdi ki, artık bunu sulandırmak ve kafa karıştırmak imkânı yoktur.

İbrâhim (aleyhisselâm) o kâfiri mağlup etti ve onu susturdu. Burada "ellezî kefer — o kâfir.." denmesi, hükmün illetini bildirmek ve bu tartışmanın küfür olduğunu sarahatle ifâde etmek içindir.

Ç- "Allah zâlimler kavmine hidâyet etmez."

Bu cümle, makablinin mefhûmunu açıklayan bir ilâve mahiyetindedir. Bu demektir ki Allah (celle celâlühü), kendilerini ebedî azaba maruz bırakmakla nefislerine zulmeden güruha hidâyet etmez. Zira onlar hakkı bulmak için istidlal (deki ile gerçeğe varmak)den, kurtuluşa ermekten, kıyamet günü imân ehlinin gireceği cennet yolunun kendilerine gösterilmesini istemekten yüz çevirmişlerdir.

258 ﴿