272"(Resûlüm), onları hidâyete erdirmek senin üzerine (borç) değildir. Velâkin Allah, dilediğine hidâyet eder. Hayır olarak ne infak ederseniz bu kendiniz içindir. Ancak Allah'ın vechini (rızâsını) kazanmak için infak ediyorsunuz. Hayır olarak ne infak ederseniz (mükâfatı) size ödenir. Size asla haksızlık yapılmaz." A- "(Resûlüm), onları hidâyete erdirmek senin üzerine (borç) değildir . Velâkin Allah, dilediğine hidâyet eder ." "- Resûlüm! Onları emr olundukları güzellikleri işlemeye ve nehyolundukları çirkinliklerden çekinmeye muvaffak kılmak, senin üzerine vâcib bir iş değildir; senin üzerine vâcib olan yalnız, sana vahyolunan âyet ve hikmetli öğütlerle onları hayra irşad ve teşvik ile serden nehyetmektir." Allah (celle celâlühü), ilâhî öğütlerden ders alan, hakka uyan ve hayrı seçen insanlardan dilediğine hidâyet eder; onu özel bir hidâyetle matlubuna kesin olarak ulaştırır. Bu âyette, mükellefler için gıyabî ifâde tarzı tercih ve hitabın Resûlüllah'a tevcih edilmesi muhatabları emre uymaya daha kuvvetlice (mübalağa ile) sevketmek içindir. Çünkü burada açıkça onların işlerinin tanziminin Peygamber'e (sallallahü aleyhi ve sellem) değil kendileri üzerine vâcib olduğu bildirilmektedir. Nitekim bundan sonraki cümle de bunu belirtir. Bir görüşe göre, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem), hem Müslüman fukara çoğaldığı, hem de müşrik fukarayı ihtiyaçları sebebiyle İslâm'ı kabule teşvik için, Müslümanları onlara sadaka vermekten men etti. İşte bunun üzerine bu âyet-i kerîme nazil oldu. Burada verilen mesaj şu idi: "- Resûlüm! Sana karşı olanı hidâyete erdirmek senin üzerine terettüb eden bir vazife değildir ki İslâm'a girmeleri için onlara sadaka verilmesini men ediyorsun! " Bu tefsire göre ilâhî kelâmda, ifâdede bir değişildik yoktur; "hüdahüm" kelimesindeki "hüm / onları" zamiri müşrik fakirleri ifâde eder. Buna göre yalnız hitapta değişildik vardır. B- "Hayır olarak ne infak ederseniz bu kendiniz içindir." Bu cümle iki türlü yoruma elverişkdir. Şöyle ki: Bu cümlede gıyabî ifâdeden mükelleflere hitaba dönülmüştür. Bu, mükellefleri emre uymaya şiddetle teşvik içindir. Hitab da değişildik yapılmış Peygamber Efendimiz'den (sallallahü aleyhi ve sellem) mükelleflere dönülmüştür. Burada verilen mesaj şudur: Hayır yolunda her neyi harcarsanız, bu herhalde sizin yararınızadır; sizden başkası ondan faydalanamaz. Bu itibârla in fakta bulunduğunuz kimselerin başına kakmayın; onları incitmeyin ve hayır yolundaki harcamalarınızı özellikle malın kötüsünden yapmayın. Hayır yolunda harcadığınız malın dinî faydası sizindir; başkasının, yani ınfakta bulunduğunuz fakirlerin değildir ki sadakalardan, dinleri sebebiyle faydalanamayan müşrik fakirlere sadaka verilmesine engel olmaya çalışiyorsunuz. C- "Ancak Allah'ın vechini (rızâsını) kazanmak için infak ediyorsunuz ." Bu cümleden de iki türlü anlam çıkarmak mümkündür. Şöyle ki: Siz hayır yolunda yaptığınız harcamaları hiçbir şey için değil, fakat gaye ve illet olarak sadece Allah (celle celâlühü) rızâsı için yapıyorsunuz. O hâlde sadakalarınızı niçin başa kakıyor ve Allah'ın (celle celâlühü) şânına lâyık olmayan kötü malları infak ediyorsunuz? Bu ifâde, nehiy anlamında bir nefiy veya olumsuzluktur. Yani bu, hayır yolunda yaptığınız harcamaları ancak Allah rızâsı için yapmaksınız; demektir. Ç- "Hayır olarak ne infak ederseniz (mükâfatı) size ödenir ." 1- Hayır yolunda yaptığınız mâk harcamaların mükâfatı daha önce belirtildiği gibi kat kat fazlasıyla (edd'â'fen muddâa'feten) verilecektir. Şu hâlde infakın en güzel ve en mükemmel seldin den vazgeçmenize hiçbir mazeret olamaz. Bu itibârla bu cümle, bir önceki cümlenin te'kidi ve beyânı mahiyetindedir. Hayır yolunda yaptığınız mâlî harcamaların meydana getirdiği mâlî eksiklik, dünyada fazlasıyla telâfi edilecektir. Bu, Peygamber'in (sallallahü aleyhi ve sellem) duası bereketidir. Nitekim Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "- Ey Allah'ım, malını infak edene halefini (yenisini), imsak edene de (malının) telefini ver!" 31 31 Sahıh-ı Buhârî Muhtasarı Tecrîd-i Sarılı Tercemesi ve Şerhi, Cilt: 5, Sayfa: 190, Hadîs No: 711 de Ebû Hüreyre (radıyallahü anh) tarafından rivâyet edildiğine göre Resûlüllah. (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: Allah'ın kullarının kendisinde sabaha erdiği hiçbir gün yoktur ki, o günde iki melek nazil olmasın. Bunlardan biri: "- Ey Allah'ım, malını infak edene halef (bedel)ini ver!" diye duâ eder. Diğeri de: " - Ey Allah'ım, imsak edene (malının) de telefini ver!" diye beddua eder. Bir rivâyete göre de Ebubekirin (radıyallahü anh) kızı Esma (ölm. 693) haccetmek üzere Mekke'ye gittiğinde annesi kendisinden mâlî yardım istedi fakat müşrikedir diye kızı Esma ona yardım etmedi. İşte bu âyet-i kerîme bu sebeble nazil oldu. Said b. Cübeyr'den rivâyet olunduğuna göre, Sahabîler, müşrik olan yakınlarına sadaka vermekten kaçmıyorlardı. Bunun üzerine bu âyet nazil oldu. Yine, rivâyet olunduğuna göre bazı Müslümanların, Yahudilerden sıhrî hısımları ve süt akrabaları, vardı ve İslâmiyeti kabulden önce onlara nifakta bulunuyorlardı. Fakat İslâmiyeti kabulden sonra eskisi gibi onlara infak etmek istemediler. İşte bunun üzerine bu âyet-i kerîme nazil oldu. Şu husus da unututmamalıdır ki Müslüman olmayanlara ancak vâcib olmayan sadakalar verilebilir; vâcib sadakaların, zimmî (vatandaş) da olsa kâfirlere verilmesi caiz değildir. D- "Size asla haksızlık yapılmaz ." Size va'dedilen kat kat sevabta veya infak sebebiyle mallarınızda meydana gelen noksanlığın telâfisinde asla bir eksiklik olmayacaktır. |
﴾ 272 ﴿