10

"Şu bir gerçektir ki kâfirler için ne malları ne de oğulları hiçbir fayda sağlamaz . işte onlar ateşin yakıtıdırlar ."

Daha önceki âyetlerde hak din veya tevhid dini beyân, bunu ifâde eden ilâhî kitabların vasıfları zikredildikten, Kur’ân-ı Azîm'in yüce şânı ve râsih âlimlerin Kur’ân'a olan imânlarının keyfiyeti açıklandıktan sonra şimdi burada da Kur’âni inkâr edenlerin hâli anlatılmaya başlanıyor.

Kâfirlerden maksadın kimler olduğu konusunda değişik görüşler ileri sürülmüştür. Şöyle ki:

Onların bütün sınıflarını kapsayan kâfir cinsidir.

Medine'ye gelen Necran heyetidir.

Benî Kurayza ve Benî Nadîr Yahudileri veya Arap müşrikleridir.

Âyette, "emvalühüm velâ evlâdühüm" buyrulmak suretiyle önce mallar, sonra evlâd zikredilmiştir. Çünkü sıkıntıların giderilmesinde evlâdın katkısı daha büyüktür (cana gelecek zararların çoğu mal ile değil, fakat evlâdın savunması ile bertaraf edilebilir) yahut belâların defi için önce mal feda editir.

Yani kâfirlerin, celbi menfaat ve def-i mazarrat için harcadıkları malları ve önemli işlerde yardımlarına baş vurdukları, maddî ve manevî dayandıkları çocukları, Allah katında uğrayacakları üzüntüleri, sıkıntıları gidermek, Allah'ın (celle celâlühü) azabını engellemek, ortadan kaldırmak konusunda hiçbir işe yaramayacak, hiçbir fayda sağlamayacaktır.

Bir görüşe göre de, mal ve evlad, Allah'ın (celle celâlühü) rahmet ve taatinden (itaatinden) iğnâ etmez (hiçbir şeyin yerini tutmaz), demektir. Nitekim:

" Şüphesiz ki zan, haktan (ilimden) iğnâ etmez (hiçbir şeyin yerini tutmaz)." (Yûnus 10/36) mealindeki âyette de ığnâ fiili bu mânâda kullanılmıştır. Ve âyette ifâde edilen hakikat:

"Şan şeref ve dünyalık, Senin rahmetinden bir şeyin yerini tutmaz" mealindeki hadîs ve:

" Sizi huzurumuza yaklaştıracak olan ne mallarınız, ne de evlâdınızdır." (Sebe' 34/37) mealindeki âyette de ifâde edilmiştir.

Ancak kâfirlerin malları ve çocuklarının, Allah'ın (celle celâlühü) rahmeti ve taati yerine geçmesi, hiç kimse tarafından düşünülmez ki, bunun reddi cihetine gidilsin.

Bir de, âyetin ilk tefsiri, kâfirlerin hâlinin korkunçluğunu göstermesi bakımından kendisinden sonraki "İşte onlar ateşin yakıtıdırlar." cümlesi ile bundan sonraki âyette gelecek "Allah da onları günahları ile yakalayiverdi." cümlesine daha uygun düşmektedir.

İşte o küfür sıfatını taşıyanlar, cehennem ateşinin yakılıp kızdırıldığı cehennem yakıtından ve odunundan başka bir şey değildir.

Kâfirlerin cehennem yakıtı olduğu ifâdesinden,

Eğer cehennemin yakılıp kızdırıldığı zamandaki hâl kasdediliyorsa bu takdirde isim cümlesinin tercihi, bunun tahakkuk ve takarrürüne delalet eder. (Çünkü isim cümlesinin ifâde ettiği mânâda tahakkuk ve takarrür vardır).

Eğer kasdedilen bu değilse, o takdirde bu ilâhî ifâde, kâfirlerin gerçek, hâlinin bu olduğunu, zahirî hâllerinin yok hükmünde sayıldığını bildirir.

Bu itibârla onlar dünyada iken bile aynen cehennem ateşinin yakıtıdırlar. Bu ifâde kâfirlerle cehennem ateşi arasındaki sıkı ilişkiyi apaçık gösterir.

"Vekuud / yakıt", bir kırâete göre "vükuud" olarak da okunmuştur. Buna göre, kâfirler, cehennemi yakma, tutuşturma, alevlendirme ehli oluyorlar demektir.

10 ﴿