23

"(Resûlüm), kendilerine Kitabtan bir nasib verilenleri görmez misin ? Aralarında hüküm vermek için Allah'ın Kitabina çağrılıyorlar da sonra onlardan bir kısmı inatla yüz çeviriyorlar ."

Bu âyetin muhatabı, öncelikle Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem), sonra da Ehl-i Kitabin hâlini ve kötü işlerini gören herkestir. Dikkatleri Ehl-i Kitabin çirkin hâllerine çeken bu âyet aynı zamanda onların İslâm'ın yegâne hak din olduğuna dâir kendilerine bilgi geldikten sonra uyuşmazlığa düştüklerinin bir açıklamasıdır.

Burada "Kitab"tan maksad Tevrat'tır. Bu "Kitab" kelimesinden bütün ilâhî kitabları çıkarmak, mesafeyi uzatmak olur. Çünkü o takdirde matlûb mânâyı bulmak için, Tevrat'ın da o kitablara dahil olduğunu kabul etmek gerekir. Zira bu âyette takbih edilen ve taaccübe karşılanan, onların çağırıldıkları Kitabin, hakem kabul edilmesinden yüz çevirmeleridir. Onlar da yalnız Tevrat'a çağırılmışlardı.

"Ellezîne ütü mine'l-kitâbi / Kitabtan kendilerine verilmiş nasıîb" den maksad, Tevrat'ta beyân edilmiş olan ilimler, hükümler, ezcümle onların Tevrat'tan öğrendikleri Peygamberimizin (sallallahü aleyhi ve sellem) sıfatları ve İslâm dininin hak olmasıdır. Bunlara "nasıîb" denmesi, bu bilgilerin özellikle Yahudilere hâs olduğunu, onları gözetip gereğini yerine getirmek zorunda bulunduklarını bildirmek içindir.

"Nasıîb" kelimesinin nekire (harf-i tarifsiz, belirsiz) olarak zikredilmesi (bir nasip, denmesi), o nasibi tazim içindir. Bunun aksi, yani tahkir mânâsı ise, bu makama uygun değildir. Çünkü bu makam, onların hâllerinin son derece takbih edildiği bir makamdır. (Bu itibârla onlara büyük bir nasıp verildiği hâlde bundan faydalanmadıkları mânâsı daha uygun düşmektedir.)

Zamir ile ifâdesi mümkün iken ism-i celâlin (Allah adının) zikri ve Kitabın ona izafesi "Kitabi'llâh / Allah'ın Kitabı", denmesi, onların icabetinin zaruretini beyân, bu Kitaba başvurmalarının vücûbunu tekid ve ism-i celâle izafetle o Kitabi teşrif içindir.

Bu âyet-i kerîmenin nüzul sebebi hakkında üç ayrı görüş vardır:

Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bir gün Yahudilerin havrasına gidip onları İslâm'a çağırdı. Orada bulunan Naîm b. Amr ile Haris b. Zeyd isimli Yahudiler sordular:

"- Sen hangi dindensin?"

Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem):

"- Ben, İbrâhim milletindenim (dinindenim)." O ikisi:

"- İbrâhim Yahudî idi" dediler. O zaman Peygamberimiz (sallallahü aleyhi ve sellem):

"- Benimle sizin aranızda Tevrat hakem olsun. Haydi Tevrat'a başvuralım!" dedi fakat onlar bundan imtina ettiler.

Bu âyet Yahudilerin recim (taşlama cezası) hakkında anlaşmazlığa düşmeleri üzerine nazil olmuştur.

"Kitabi'llâh / Allah'ın Kitabından murad Kur’ân'dır. Zira Yahudiler, Kur’ânin Allah'ın Kitabı olduğunu biliyorlardı ve bunda şüpheleri dahi yoktu.

"Li yahküme / hükmetmek için" fiili, bir kırâete göre "li yuhkeme/ hükmedilmek için" şeklinde mechûl kipi ile de okunmuştur. O takdirde bu ihtilaf, Yahudiler arasında meydana gelmiş demektir. Nitekim Abdullah b. Selâm gibi bazı Yahudi âlimleri Müslüman olmuşlar ve diğerleri de onlara düşman kesilmişlerdir.

"Sümme yetevellâ ferîkun minhüm — sonra onlardan bir kısmı inada yüz çeviriyorlar" ifâdesi;

ya o Yahudilerin, Tevrat'a başvurmanın zaruretini bildikleri hâlde bundan yüz çevirmelerinin davranış biçimi olarak garabetini sergilemek;

ya da Yahudi kavminin bâülda inat ve İsrarla durduğunu belirtmek içindir.

Bu takdirde bu cümle makablinden bağımsız (itirazı) olur.

23 ﴿