26

"(Resûlüm) de ki:

"- Ey mülkün sahibi Allah'ım! Mülkü dilediğine verirsin ve mülkü dilediğinden çeker alırsin. Dilediğini azîz ve eklediğini zelîl edersin. Hayır Senin elindedir. Şüphesiz Sen her şeye kaadirsin."

A- "(Resûlüm) de ki:

"- Ey mülkün sahibi Allah'ım !"

Ey Resûlüm Muhammed! De ki:

"- Mudak mânâda (ale'l-ıtlak) bütün mülkün gerçek sahibi olan., mülkünde ortağı ve manii olmaksızın dilediği gibi tasarruf, icad, imha, ihya, imate ve ta'zib eden ve mükâfatlandıran Allah'ım!"

B- "Mülkü dilediğine verirsin ve mülkü dilediğinden çeker alırsın ."

Âyetin bu bölümü, mülkiyetin gerektirdiği mutlak tasarrufun bazı çeşitlerini beyân etmekte, hakikati hâlde mülk sahibinin Allah (celle celâlühü), diğerlerinin mecaz olduğu gerçeğini ortaya koymaktadır. Nitekim âyette, gerçek mânâda mâlikiyetin sübûtunu ifâde eden "temlik" fiili değil, vermek anlamına "itâ" fiili kullanılmıştır. Bu itibârla âyetteki birinci mülk (mülkün gerçek sahibi), hakikî ve umûmidir ve memlûkiyeti de gerçektir; diğer ikinci mülk ise mecazîdir, özeldir ve bu mülklerin, sahiplerine nısbeti de mecazîdir.

Bir kavle göre de birinci mülk, umûmidir; diğer iki mülk ise, onun parçalarıdır.

Son bir kavle göre de, mülkten murad peygamberliktir ve mülkün alınması da, peygamberliğin bir kavimden diğer kavimlere intikal ettirilmesidir.

C- "Dilediğini azîz ve dilediğini zelil edersin ."

"- Sen ey Yüce Rabbim! Kimi dilersen, hiçbir engel ve müdafâa ile karşılaşmadan onu hem dünyada, hem âhirette veya her ikisinde azîz edersin; kimi de dilersen yine hem dünyada, hem âhirette veya her ikisinde zelîl edersin."

Ç- "Hayır Senin elindedir ."

Hayır, Senden başkasının kudretiyle değil ancak Senin kudretinle hâsıl olur. Sen iradenin tecellisine uygun olarak dilediğin gibi hayrı tutar ve dilediğin gibi dağıtırsın.

Burada yalnız hayrın zikredilmesinin bazı sebebleri vardır. Şöyle ki:

İlâhî hükme konu olan yalnız hayırdır. Şer o sebeble zikredilmemiştir.

Şerrin hükmü ârizidir, zira cüz'î bir şerrin içinde mutlaka külli bir hayır vardır.

Şerrin hâsıl olmasında kısmen sahibinin de dahli vardır. Çünkü şer, sahibinin amellerinin karşılığıdır. Hayır ise, sadece ilâhî lütuftur.

Âyette şerrin zikredilmemesi, insanların edebi gözetip şerri Allah'a isnad etmemeleri içindir.

Burada sözkonusu olan sadece hayırdır. Nitekim rivâyet olunuyor ki,

"Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem), Ahzâb (Hendek) savasında Medinelilerden her on kişiye kırk arsın hendek kazma işi verdi ve onlar da kazmaya başladılar. Derken hendekte kocaman bir kaya çıktı; külünkler, kazmalar, balyozlarla onu parçalamak mümkün olmadı. Sonra Selman el- Farisî (radıyallahü anh) vâsitasıyle haber gönderildi ve Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) geldi; Selmanin elinden külüngü alıp kayaya bir darbe vurunca, kaya parçalandı ve çıkan kıvılcım, karanlık bir evdeki lamba gibi hendeğin iki tarafını aydınlattı. O anda Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) tekbir getirdi -Müslümanlar da onunla beraber tekbir getirdiler- Sonra:

"- Bana bu ışıktan Hîre sarayları göründü" dedi.

İkinci defa vurdu;

"- Bana Rum toprağındaki kızıl saraylar göründü" dedi. Üçüncü defa vurduğunda da;

"- Bana San'a sarayları göründü. Cebrâîl de ümmetimin bu yerlerin hepsini fethedeceğini bana haber verdi. Haydi, size müjdeler olsun!" buyurdu.

Bunu duyan münafıklar da Müslümanlara:

"- Siz buna taaccüb etmiyor musunuz? Peygamber, size umut veriyor: sizi boş va'ellerle oyalıyor; Yesrib (Medine)den Hîre saraylarını, Kisra şehirlerini gördüğünü ve o yerlerin sizin tarafınızdan fethedileceğini haber veriyor. Oysa sız açıkta meydan savaşı veremediğiniz için korkunuzdan hendek kazıyorsunuz."

İşte o zaman bu âyet-i kerîme nazil oldu.

D- "Şüphesiz Sen her şeye kaadirsin ."

Bu cümle, bundan önce zikredilenlerin sebebini, illetini beyân ve onların gerçek olduklarını ifâde eder.

26 ﴿