35

"Hani İmran'ın karısı şöyle demişti:

"- Rabbim! Ben karnımdakini her türlü kayıt ve dünya meşgalelerinden uzak (muharrer, azad edilmiş, hür) olarak (Senin hizmetine) adadım (nezrettim). Bu adağımı benden kabul et. Şüphesiz Sen her şeyi hakkıyla işiten (e's-Semî'), kemâliyle bilen (el-A'lîm)sin."

A- "Hani İmran'ın karısı şöyle demişti ."

"Hani, bir zamanlar, hatırla o zamanı ki.." anlamlarına gelen "İz" zarfı hakkında farklı görüşler ileri sürülmüştür. Şöyle ki:

"İz", mukadder (gizli) bir fiilin tümlecidir. Bu cümle istinaf olarak, Âl-i İmran'ın nasıl seçilip üstün kılındığını açıklar. Yani bu,

"- Resûlüm, o vakti onlara hatırlat ki, İmran'ın karısı şöyle demişti..." anlamındadır.

Bu ve benzerlerinde, maksûd olan, o vakitlerde vukuu bulmuş hâdiseleri hatırlatmaktır. Hatırlatma fiilinin vakitlere tevcih edilmesinin sebebi daha önce açıklanmış olduğundan tekrar etmiyeceğiz.

"İz", makablinin zarfıdır. Yani Allah İmran'ın karısının hikâye edilen sözlerini gayet iyi işiten ve onun niyetini gayet iyi bilendir.

"İz", bir zaman zarfı, daha önce zikredilen istifanın zarfıdır. Yani Allah İmran'ın karısı, bunları söylediği zaman, Âl-i İmran'i seçip üstün kıldı; demektir.

İmrân'ın karısının adı Hanne binti Fakuzâ'dır. Hanne, İsa'nın (aleyhisselâm) anne annesidir.

Mûsa ile Harun'un (aleyhisselâm) babası olan İmrân bin Yasherin de Meryem adında bir kızı vardı. Bu Meryem, Mûsa ile Harun'un (aleyhisselâm) ablasıdır. İşte bu benzerlikten dolayı bazıları bu âyetteki imrân in karısından murad, Mûsa ile Harun'un babası olan İmran'ın karısı sanmışlardır. Oysa murad olan o değildir. Çünkü Zekeriyya'nın (aleyhisselâm) kefaleti (himayesi) meselesi, bunun, İmrân bin Masan in karısı olduğunu kesin olarak kanıtlamaktadır. Zira Zekerıyya İmrân bin Mâsan in muasırı idi ve anılan Hanne'nin kızkardeşi ve aynı zamanda Yahya'nın (aleyhisselâm) da annesi olan İşâ adındaki hanımla evlenmişti. (Yani Hazret-i Yahya'nın babası olan Hazret-i Zekeriyya, âyette zikredilen İmrân in bacanağı idi.)

Peygamber'in (sallallahü aleyhi ve sellem), Yahya ve İsâ (aleyhisselâm) hakkında, "İkisi, teyze çocuklarıdır" hadisinin izahı ise şöyledir:

Halk arasında çoğu kez, kızkardeşin kızına da kız kardeş denir. İşte bu itibârla Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem), ikisini teyze çocukları saymıştır.

Bir görüşe göre de, Zekeriyya'nın karısı İşâ, anılan Hanne'nin ana bir kızkardeşi idi ve Meryem'in de baba bir kızkardeşı idi. Buna göre, anılan imrân, önce Hanne'nin annesi ile evlenmiş ve Hanne'den İşâ doğmuş, sonra da Hanne ile evlenmişti. Buna göre şeriatinde bir insanın, kendi üvey kızı ile evlenmesi meşru idi. İşte Hanne ile olan evliliğinden de Meryem doğmuştur. Böylece İşâ, Meryem'in baba bir kızkardeşi olur ve anne tarafından ise onun teyzesi olur. Çünkü İşâ, anne bir Hanne'nin kızkardeşdir.

Rivâyet olunuyor ki, Hanne, yaşlanmış kısır bir kadın idi. Bir gün bir ağacın gölgesine otururken bir kuşun, yavrusuna bir şeyler yedirdiğini gördü. O anda içinde bir çocuk hasreti duydu ve şöyle duâ etti:

"- Allah’ım! Senin için benim bir adağım var. Bana bir çocuk verirsen, onu Beyt’ül Makdis’e bağışlayacağım; onun hademelerinden olacak."

Ve o zaman bu adak, yalnız oğlan çocuklar için meşru idi. Sonra Hanne hamile iken İmran vefat ett.

B- "Rabb’im ben karnımdakini her türlü kayıt ve dünya meşgalelerinden uzak olarak (Senin hizmetine) adadım."

Bu duâda "Rabbî / Rabbim" denmek sûretiyle rubûbiyet vasfı kullanılmıştır. Bu vasıf merbûbe (Rabbi olduğu varlıklara) bol ihsan mânâsı ifade eder. İşte bu kelimenin kullanılması ve adakta bulunan Hanne’nin zamirine izafe edilmesi (Rabbim, denmesi), icâbet zincirini harekete geçirmek içindir.

Bundan dolayıdır duâ âdabı konusunda şu tavsiye edilmiştir:

"Duâ eden, duâsının kabulünü istiyorsa; icâbete münasib düşen Allah’ın (celle celâlühü) isim ve sıfatları ile duâ etsin."

"Ma", Hanne’nin karnındaki cenini ifade etmek üzere kullanılmıştır. Oysa bu harf, insanlar dışında, akıl sahibi olmayan varlıklar için kullanılır. Böyle iken bu harfin insan cenini için kullanılması, o aşamada henüz mübhem ve akıl sâhibi derecesine erişmemiş olmasından dolayıdır.

Onun söylemek istediği şudur:

"- Ey Rabbim! Ben gerçekten karnımdaki çocuğu, yalnız Beyt’ül Makdis’in hizmetini görmek yahût sırf ibâdetle meşgul olmak üzere Sana adadım."

Burada kastedilen mânâ, Allah’a yakınlaşma için Hanne’nin, adağını tahrir (âzad) kaydına bağlamasıdır.

C- "Bu adağımı benden kabul et."

Aslında bu niyaz, çocuk istemektir. Çünkü makbul (kabul konusu şey), tahakkuk etmeden kabul tasavvur olunamaz. Hattâ bu niyaz, oğlan çocuk istemektir. Çünkü o zamana kadar kız çocuk bu hizmete kabul edilmiyordu.

Ç- "Şüphesiz Sen her şeyi hakkıyla işiten, kemâliyle bilensin."

"- Bütün seslenişleri, benim yakarışımı ve duamı hakkıyla işiten ve bütün her şeyi, benim kalbimde olanları hakkıyla bilen ancak Sensin."

Bu cümle, kabul niyazının illet ve sebebidir. Ancak bu, Allah'ın (celle celâlühü), Hanne'nin duasını işitmesi ve kalbindekini bilmesi hasebiyle kısmen kabulü doğruladığı için değil, fakat Allah'ın (celle celâlühü) onun niyetindeki ihlâs ve samimiyeti bildiği, bu kabulü lütuf ve ihsan gerektirdiği içindir.

Bu cümlenin tekid ile ifâdesi, "inne / şüphesiz" denmesi, kesin inancın kuvvetini belirtmek içindir.

Burada işitme ve bilme sıfatlarının Allah'a (celle celâlühü) tahsisi, duanın yalnız Allah'a hâs kılındığını ve başkasından umudun tamamen kesildiğini beyâna yöneliktir. Bu ise, yalvarış ve yakarıştaki mübalağayı belirtir.

35 ﴿