52"Nihayet İsâ, onlardaki küfrü hissedince: "- Allah yolunda yardımcılarım kim?" dedi. Havariler: "- Allah yolunda yardımcılar biziz. Allah'a imân ettik. Şâhid ol, biz gerçekten Müslümanlarız." dediler. A- "Nihayet İsâ, onlardaki küfrü hissedince : "- Allah yolunda yardımcılarım kim ? dedi." Bu âyet-i kerîme ile, İsa'nın (aleyhisselâm) ahvâli ve akıbeti anlatılmaya başlanıyor. Daha önce meleklerden naklen onun ahvâlinin bir yönüne işaret edilmişti. Burada meleklerin söylediklerinin hepsinin gerçekleştiği, onların kuvveden fiile çıktığı belirtiliyor. Bu ifâde tarzı da, tıpkı "Kale'llezî ı'ndehu i'lmün mine'l-kitâbi ene âtike bihi en yertedde ileyke tarfük / Kitabtan (ilâhî) bir ilme sahip olan kimse ise; gözünü açıp kapamadan ben onu sana getiririm; dedi." ifâdesinden sonra, " Süleyman, o tahtı yanıbaşına yerleşmiş olarak görünce, bu Rabbimın fadlındandır; dedi." (Neml 27/40) kabilindendir. Yani bu, "meleklerin o söylediklerinden sonra Meryem, İsa'yı (aleyhisselâm) doğurdu ve ondan sonra da şöyle oldu ve İsa'da şunları söyledi." demek olur. İsa'nın (aleyhisselâm), meleklerin, kendisi hakkında Meryem'e söylediklerini zikretmemesi, meleklerin söyledikleriyle yetinmesinden, bir de o ilâhî va'dlere muhalefet olmadığını zımnen belirtmiş olmasındandır. İsa'nın (aleyhisselâm) diğer ahvâlinin, daha öncekiler gibi meleklerin nakil üslubuyla aniatılmarnast, ya bunlara ayrı bir önem atfedildiği için ya da bunların zikri, o makama münasip olmadığı içindir. Çünkü bu kısımda İsa'nın (aleyhisselâm) çeşitti sıkıntılara katlanması, tuzaklara ve düzenlere karşı mücadelesi vardır. "Felemmâ ehasse ı'îsâ minhümü'l-küfra / Nihayet İsâ, onlardaki küfrü hissedince.." den maksat, müşahede verine geçen kuvvetli idrâktir. Küfürden maksad da, küfürdeki ısrarları, kibir ve inatları ile beraber İsa'yı (aleyhisselâm) öldürmeye azmetmeleridir. Nitekim "ehasse" kelimesi., bu mânâya işaret eder. Çünkü bu kelime, bu gibi yerlerde, taallûk ettiği şeyin sakıncalı ve mekruh (arzu edilmeyen) olması hâlinde kullanılır. Tıpkı, "Azabımızı hissettiklerinde bir de bakarsın ki, oralardan kaçıyorlar." (Enbiya 21/12) âyetinde olduğu gibi. İsa'nın (aleyhisselâm): "Men ensarî ilâ'llâh — Allah yolunda yardımcılarım kim?" çağrısı, bütün Isrâıloğullarına yönelik olmayıp fakat yalnız hâs dostları içindir. Nitekim, "Kale ı'îsebnü meryeme iilhavariyyînc men ensarî ilâ'llâh / Meryem oğlu İsâ, Havarilere: "- Kimdir Allah'a giden yolda benim yardımcılarım?" dedi. (Saf 61/14) âyet-ı kerîmesi de buna delildir. Bu âyetteki: " İsrâiloğullarından bir kısmı imân, bir kısmı da inkâr etmişti." (Saf 61/14) ifâdesi ise, hitabın hepsine tevcih edildiği hususunda sarih değildir. Zira bu sonucun hâsıl olması için davetin onlara ulaşmış olması yeterlidir. Yani İsâ Isrâiloğullarında o küfür ve inkârı görünce, Allah'a teveccüh ve iltica ederek: "- Kimdir benim yardımcılarım?" Yahut; "- Allah'ın safına geçerek O, bana yardım ettiği gibi, kimler bana yardım edecek?" Yahut; "- Kimdir Allah yolunda yardımcılarım?" Yahut: "- Kimdir Allah için yardımcılarım?" Yahut; "- Kimdir Allah ile beraber yardımcılarım?" dedi. B- "Havariler : "- Allah yolunda yardımcılar biziz. Allah'a imân ettik. Şâhid ol, biz gerçekten müslümanlarız (bienna müslimûn)." dediler. Bu cümle bir istinaf olup akla gelen, "- Pekiyi, Havariler ne demiş?" sorusuna bir cevap niteliğindedir. Havari kelimesine değişik anlamlar verilmiştir. Şöyle ki: Havari, kişinin hâs dostları demektir. Bu kelime, hâlis beyaz anlamındaki "ha-vav- ra / hâre, haver" kökündendir. Niyetlerinin hâlis ve sırlarının (kalblerinin) temiz olmasından dolayı, İsa'nın (aleyhisselâm) arkadaşlarına "havari" denmiştir. İsa'nın (aleyhisselâm) arkadaşlarında görülen ibâdet eserlerinden ve nurlarından dolayı onlara havari adı verilmiştir. Havarî vasfını almış olanlar, önceleri beyaz elbiseler giyen bir hükümdarlar ailesi idi. Bundan dolayı onlar Havarî olarak isimlendirilmişti. Bu kavle göre, o hükümdar, insanlara bir ziyafet vermiş. Yemekte hazır bulunan İsâ (aleyhisselâm) önündeki tabaktan sürekli yediği hâlde yemek hiç eksilmemiş. Bunu görenler, durumu hükümdara anlatmışlar. Hükümdar, İsa'yı (aleyhisselâm) çağırtmış ve: "- Sen kimsin?" diye sormuş. O da: "- Ben Meryem oğlu İsa'yım" cevabını vermiş. Hükümdar o anda hükümdarlığı bırakmış ve akrabalarıyla birlikte İsa'ya (aleyhisselâm) tâbi olmuş. İşte havariler o hükümdar ile akrabalarıdır. Havariler, önceleri, beyaz elbiseler giyen balıkçılardı. Şem'ûn, Yakuub ve Yuhanna da bu balıkçılar arasında idi. İsâ (aleyhisselâm), onların yanından geçerken, kendilerine: "- Siz şimdi, balık avlıyorsunuz; ama bana imân ederseniz, o zaman ebedî bir hayât için insanları avkyacaksınız." dedi. "- Sen kimsin?" diye sordular. "- Ben, Allah'ın kulu ve Resulü Meryem oğlu İsa'yım" cevabını verdi. Bunun üzerine ondan mucize göstermesini, istediler. O gece de Şem'ûn, ağını atmış, fakat hiç balık tutamamıştı. İsâ (aleyhisselâm), tekrar ağını suya atmasını emretti. O da attı. Bu sefer ağına o kadar çok balık geldi ki âdeta birbirlerini eziyorlardı. Başka bir tekne daha çağırdılar ve her ikisini de balıkla doldurdular ve sonuçta İsa'ya (aleyhisselâm) imân ettiler. Havariler, İsa'ya (aleyhisselâm) inanan ve ona tâbi olan on iki kişiydiler. Bunlar acıktıkları zaman: "- Ya Ruha'llah! Biz acıktık!" diyorlardı, O zaman İsâ (aleyhisselâm), elini yere vuruyor, o anda yerden her biri için iki ekmek çıkıyordu. Susadıkları zaman da: "- Susadık!" diyorlardı. O zaman İsâ (aleyhisselâm) elini yere vuruyor, o anda yerden su kaynıyor, onlar da kana kana içiyorlardı. Bir gün Havariler, sordular: "- Kim bizden daha faziletlidir?" İsâ (aleyhisselâm) da: "- Bizzat çalışıp eli emeğinden yiyen kimse, sizden daha faziletlidir" dedi. Bundan sonra onlar da, ücretle elbiseleri, bezleri yıkamaya başladılar. İşte bu sebebie onlara Havariyyûn (Havariler) dendi. 6- Annesi, İsa'yı (aleyhisselâm) bir boyacının yanına vermişti. Bir gün bu boyacı, bazı özel işleriyle meşgul olmak üzere iş yerinden ayrılmak istedi ve İsâ'ya (aleyhisselâm): "- Burada çeşitli bezler vardır. Her birini belli bir işaretle işaretledim. Sen de o bezleri işaretlediğim renklerle boyayacaksın" dedi ve gitti. Isâ (aleyhisselâm) da, bezlerin hepsini bir bir boya küpüne koydu ve: "- Ey bezler! Allah'ın izniyle, istediğim gibi boyanın!" diye seslendi. Sonra boyacı, iş yerine dönünce, kendisine ne yaptığını sordu. O da, yaptıklarını anlattı. Boyacı: Eyvah! Bezleri berbat ettin!" sözleriyle hayıflandı. İsâ ona: "- Kalk da, bak!" dedi. Ustası bezleri çıkarmaya başladı. Çıkardığı bezlerden, biri kırmızıya, biri yeşile, biri de sarıya boyanmıştı. Nihayet hepsini çıkardı. Bir de baktı kı, hepsi istediği gibi mükemmel olmuş. Bunu görenler, hayret içinde kaldılar ve hepsi İsa'ya (aleyhisselâm) imân ettiler. İşte Havariler bunlardı. 7- Abdullah Kaffal el- Mervezî diyor ki: "Bu on iki Havariden bazıları hükümdar, bazıları balıkçı, bazıları kas sar (çırpıcı) ve bazıları da bez, kumaş boyacısı olabilirler. Hepsine birden Havari adı verilmesi, İsa'nın (aleyhisselâm) yardımcıları, destekçileri ve ona ihlâsla itaat ve muhabbet eden kişiler olmalarındandır." "Amenna billahi / Allah'a imân ettik" cümlesi, makablinin illet ve sebebi gibidir. Çünkü Allah'a (celle celâlühü) imân etmek, O'nun dinine yardım etmeyi, O'nun dostlarını savunmayı ve düşmanlarına karşı savaşmayı gerektirir. "Bi enna müslimûn / Biz gerçekten Müslümanlarız" ifâdesinden murad, imânda ihlas sahibi olan ve İsa'ya (aleyhisselâm), istediği yardım elini uzatan mü'minler demektir. Havarilerin, her Peygamberin ümmeti için şâhid olarak dinlendiği o kıyamet gününde, İsâ'dan (aleyhisselâm) kendileri lehinde şâhidlik yapmasını istemeleri, onların asıl gayelerinin uhrevî saadet olduğunu gösterir. |
﴾ 52 ﴿