92

"Sevdiğiniz şeylerden infak etmedikçe asla birra (hayra) nail olamazsınız. Hangi şeyden ne infak ederseniz şüphesiz ki Allah, onu bilir."

A- "Sevdiğiniz şeylerden infak etmedikçe asla birra ."

Bu hitab, mü'minler içindir. Bundan önce, kâfirlere faydası olmayan ve kendilerinden kabul edilmeyen şeyler beyân edildikten sonra bu istinafı kelâm ile de, mü'minlere faydası olan ve kendilerinden kabul edilen şeyder beyân edilmektedir.

Sizler, en değerli, en çok sevdiğiniz, en çok beğendiğiniz mallarınızdan bir kısmını, Allah (celle celâlühü) yolunda harcamadıkça, iyi insanların uğrunda yarıştıklar hakikî hayra eremezsiniz; hayrın yüksek derecesine ulaşamazsınız ve gerçek iyiler zümresine dahil olamazsınız;

Allah'ın (celle celâlühü) büyük mükâfatına, rahmetine ve cennetine erişemezsiniz. Nitekim başka bir âyette de meâlen:

"Ey imân edenler! Kazandıklarınızın ve sizin için arzdan çıkarttıklarımızın temiz (tayyib)lerinden infak edin." (Bakara 2/267) buyurulur

Bu âyetteki nifakın (hayır için fedakârlığın), genel anlamda mâlî, bedenî ve ruhî olduğu da düşünülmüştür. Buna göre, buradaki in fak mutlak bezi (sarfetme) demektir.

Bu âyet-i kerîme, yüksek hayra (birre) erişmenin pek kolay olmadığını gösterir.

Selef (ilk) Müslümanlar, bir şeyi çok sevdikleri zaman onu Allah için kullanırlardı.

Rivâyet olunuyor ki, bu âyet-i kerîme nazil olunca Eba Talha Zevci b. Sehl el- Ensarî (Hazret-i 672), Resûlüllah'ın huzuruna gelerek:

"- Ya Resûlallah! Benim mallarımdan en çok sevdiğim Beyrhâ hurmalığıdır.

- Ya Resûlallah! Onu, Allah'ın sana gösterdiği yere verebilirsin." dedi. Resûlüllah ayağa kalktı ve:

"- Peh peh, ne iyi, ne güzel! İşte o çok değerli bir maldır; ben, onu kendi yakınlarına vermeni tavsiye ederim" buyurdu.

Ebû Talha da, onu kendi yakınları arasında taksim etti.

Yine, bu âyet nazil olunca, Zeyd b. Harise (radıyallahü anh), çok sevdiği bir atı getirdi ve:

"- Bu ati Allah yoluna bağışlıyorum!" dedi.

Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) da, (onun oğlu olan) Usame b. Zeyd'i ((radıyallahü anh) ö. 674) o atin sırtına bindirdi. O zaman sanki Zeyd, beklediğini bulamadı ve:

"- Ben onu sadaka vermek istemiştınti'dedı.

Resûlüllah’-

"- Evet, şüphesiz Allahü teâlâ, bu sadakanı kabul buyurmuştur" buyurdu.

İslâm âlimleri diyorlar ki, bu hadis, kişinin en sevdiği malını muhtaç olan en yakın akrabasına vermesi, sadakaların en faziletlisi olduğuna delâlet eder.

Medain fethedilince, Ömer ((radıyallahü anh), Ebû Mûsa el- Eş'arî Abdullah'a ((radıyallahü anh) bir mektup yazıp Celûlâ şehrinin esirlerinden kendisi için bir cariye satın almasını istedi. Nihayet cariye gelince, Ömer onu çok beğendi ve:

"- Allahü teâlâ buyuruyor ki: Sevdiğiniz şeylerden infak etmedikçe asla hayra nail olamazsınız." dedi ve hemen o cariyeyi âzâd etti.

(Medain, Bağdad'ın güneyinde ondan 30 km. uzaklıkta Dicle nehrinin iki yakasında bir çok üniteden oluşan bir kent idi. Hazret-i Ömer hilafetinde Sa'd b. Ebi Vakkas tarafından alındı.)

Yine rivâyet olunuyor ki, Ömer b. Abdülaziz'in hanımının çok güzel bir cariyesi vardı; Ömer b. Abdülaziz'in bu cariyeye meyli, vardı ve bu cariyeyi defalarca hanımından istemiş, fakat hanımı onu kendisine vermemisti. Sonra Ömer b. Abdülaziz halife olunca, hanımı o cariyeyi süsleyip kendisine gönderdi ve:

"- Ey mü'minlerin Emiri! Ben bu cariyeyi sana bağışlıyorum; sana hizmet etsin." dedi. Ömer b. Abdülaziz:

"- Sen bu cariyeyi nereden almıştın?" diye sordu. Hanımı da:

"- Ben onu babam (Emevi hükümdarı) Abdülmelik'in evinden getirdim" dedi.

Ömer b. Abdülaziz, Abdülmelik'in bu cariyeye nasıl mâlik olduğunu araştırdı. Sonra kendisine dediler ki:

"- Filan valinin çok borcu varmış; nihayet ölünce, bu cariye, borcu yerine onun terekesinden alınmış."

Ömer b. Abdülaziz, o valiyi araştırdı; onun vârislerini topladı ve onlara mal vererek hepsinin rızâsını aldı. Sonra da Ömer b. Abdülaziz, bu çok sevdiği cariyenin yanına varıp:

"- Sen Allahü teâlâ'nın rızâsı için hürsün!"dedi.

O zaman hanımı, kendisine:

"- Ey mü'minlerin emiri onu niçin azad ettin? Oysa sen bu cariyenin durumundaki bütün şüpheleri de izâle ettin?" dedi.

Ömer b. Abdülaziz:

"- Ben bunu yapmazsam, . .venehe'n-nefse a'ni'l-hevâ / nefsini arzularından uzaklaştıran.." (Nâzıât 79/40) âyetinin sırrına mazhar olanlar zümresine dahil olamam." cevabını verdi.

B- "Hangi şeyden infak ederseniz şüphesiz ki Allah, onu bilir ."

Bu son cümle, mahzûf (hazfedilmiş) şart cevabının sebep ve illeti olup onun yerine geçmiştir. Yani hayır yolunda harcadığınız mallar, sevdiğiniz iyi mallar olsun, sevmediğiniz kötü mallar olsun, şüphe yok ki, Allahü teâlâ, iyisine ve kötüsüne göre size karşılığını verecektir. Çünkü Allahü teâlâ, harcadığınız şeylerin cinsini de, sıfatlarını da tamamıyla bilir.

Bu âyet-i kerîme, açık bir şekilde, hayır olarak iyi malların in fakını teşvik etmekte ve infak için özellikle kötü malları seçmekten sakındırmaktadır.

92 ﴿