99"(Resûlüm) de ki : "- Ey Ehl-i Kitab! Niçin îmân edenleri Allah yolundan (an sebîkllâh) çevirmeye çalışıyorsunuz? Gerçeği gördüğünüz hâlde niçin (İslâm'da) eğrilik arıyorsunuz? Allah, yaptıklarınızdan asla gaafil değildir." A- "(Resûlüm) de ki (Kul): "- Ey Ehl-ı Kitab! Niçin îmân edenleri Allah yolundan çevirmeye çalışiyorsunuz ? Gerçeği gördüğünüz hâlde niçin (İslâm'da) eğrilik arıyorsunuz ?" Bundan önce. Allah (celle celâlühü), Resulüne (sallallahü aleyhi ve sellem) ; Ehl-i Kitab'ın dalâletinden dolayı onları kınamayı emir buyurmuştu. Burada onların insanları dalâlete düşürme (idlâl) gayretlerinden dolayı onları kınamayı emir buyurmaktadır. "Kul / De ki" emrinin tekrarı, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)i onları tevbih ve takbihe ziyadesiyle sevk etmek içindir. Bundan önceki âyette "lime tekfürûne / niçin inkâr ediyorsunuz?" dendiği hâlde burada "lime tasudelûne / niçin çeviriyorsunuz veya alıkoyuyorsunuz ?" buyrulması, onların inkâr ve alıkoymalarının (tasaddilerinin) her birinin, başlı başına tevbih ve takbihi gerektirdiğini zımnen bildirmek içindir. "Yâ Ehle'l- Kitabı / Ey Ehl-i Kîtab" unvanıyla hitabın tekrarı ise, bunun ayrı bir vakıa olduğunu tekid ve onları takbih etmeyi ağırlaştırmak içindir. Çünkü bu unvan, kendi ellerindeki. Kitabı tasdik eden Kur’ân'a îmânı gerektirdiği gibi başka insanları da buna îmâna teşviki gerektirir. Şu hâlde onların insanları buna îmân etmekten alıkoymaya çalışmaları, çirkinlik derecelerinin son haddidir. Bir de, onların, insanları buna îmân etmekten alıkoyma çabaları, bazen Peygamberimiz in nübüvvetini bildiren âyetleri tahrif ve inkâr yoluyla olmaktaydı. " Sebîlillâh / Allah'ın yolu", insanları ebedî saadete ulaştıran Allah'ın (celle celâlühü) hak dinî, tevhid inancı, tek kelimeyle islâm demektir. Ehl-i Kitab olanlar, mü'minlere karşı müdhış bir propaganda yürütüyorlardı. Onları Allah yolundan alıkoymak için her çareye başvuruyorlardı. İslâm'a girmek istiyenleri olanca gayretleri ile engellemeye çalışıyorlardı ve Peygamberimizin vasıflarının kendi Kitablarında yazılı olmadığını ve kendileri nezdinde (ı'ndehum) onun geleceğini müjdeleyen (tekaddemetü'l-bişare) bir şey olmadığını söylüyorlardı. Bir görüşe göre, Yahudiler, (câhiliye dönemindeki adavete son verip İslâm kardeşliğinden doğan barış içinde yaşayan) Evs ve Hazrec kabilelerini eski düşmanlık günlerine geri döndürmek için tahrik ve teşvik etmişlerdi. Ehl-i Kitab'a karşı söylenen şu idi: "Siz, İslâm gerçeğini bizzat gördüğünüz, bunun içinde hiçbir eğrilik bulunmadığını, bundan alıkoymanın insanları Allah yolundan ve haktan saptırmak olduğunu bildiğiniz hâlde; - neden insanların zihinlerini karıştırarak, - neshi inkâr ederek, - kitabınızda yazılı Resûlüllah'a ait vasıfları değiştirerek, İslâm'da haktan sapma olduğu vehmini yayıyorsunuz?" İbn Abbâs (radıyallahü anh) diyor kı: "- Ey Ehl-i Kitab sız de sahicisiniz kı, Tevrat'ta, Allah'ın yegâne dini İslâm'dır. Başka din kabul edilmemiştir. Siz, kendi aranızda âdil şâhidlersinız; sizin sözlerinize güveniyorlar ve sizi dâvalarda ve büyük işlerde şâhid gösteriyorlar." B- "Allah, yaptıklarınızdan asla gaafil değildir ." Öncesi için bir zeyl mâhiyetinde olan bu cümle, onlar için pek ağır bir tehdit anlamı taşır. Bazı müfessırlere göre: " Onlar, mü'minleri haktan alıkoymak ve saptırmak için gizlice gayret sarfediyorlardı. Bunun içindir ki âyetin sonunda, Allah'ın (celle celâlühü) bilgisinin onların bütün islerini kuşattığı açıklanarak hilelerinin kökü kesilmiştir. Onlar Allah'ın âyetlerini açıkça inkâr ettikleri için, geçen âyetin sonunda da, Allah'ın (celle celâlühü) bu yaptıklarına şâhid olduğu belirtilmiştir." |
﴾ 99 ﴿