104

"Sizden hayra çağıran, ma'rûfu (iyiliği) emir, münkeri (kötülüğü) men eden bir topluluk olsun. İşte onlar kurtuluşa erenlerin ta. Kendileridir."

A- "Sizden hayra çağıran, ma'rûfu (İyiliği) emir, münkeri (kötülüğü) men eden bir topluluk olsun."

Allah bundan önce mü'minlere, söz konusu emir ve nehiylerle kendi nefislerini kemâle erdirmelerini ve her türlü kirden arındırmalarını emretmişti. Şimdi burada başkalarını da İrşad etmelerini ve kemâle erdirmelerini emrediyor. Murad, bütün İnsanların, ilâhî hükümleri saygı ile karşılamalarını sağlamaktır. Böylece bazı İnsanlar, kendi dinî vecibelerini yerine getirerek ilâhî hak ve sınırları muhafaza etmekle beraber, bunları diğer insanlara da hatırlatmalı ve bunları ihlâl etmelerini önlemelidirler.

Âyette, hayra çağırma fiili, mü'minlerin bir kısmına isnad edildiği hâlde, hitabın bütün mü'minlere tevcih edilmesi, bu görevi bütün mü'minlere farz-ı kıfaye kılmak içindir. Yani bu hayra çağırma görevi, bütün mü'minlere farzdır. Fakat bu öyle bir farzdır ki, bir kısım mü'minlerin bu görevi yapmasıyla farz, hepsinden sakıt olur. Ancak hepsi bunu İhlâl ettikleri zaman, hepsi günah İşlemiş olur. Hulâsa,  bu görevi yerine getirmek, fert fert her mü'min için kesin farz değildir. Nitekim,

Mü'minlerin hepsi toptan sefere çıkmamalıdır. Onların her fırkasından bir topluluk dinî ilimleri öğrenmek ve kavimleri savaştan döndüklerinde onları ikaz (inzar) etmek için geride kalmalıdır." (Tevbe 9/122) âyeti de bu gerçeği belirtir.

İnsanları irşad;

- bunun keyfiyetini,

- nasıl olacağını,

- Allahü teâlâ'nın hükümlerini,

- sevap kazanma mertebelerini gerçekten iyi bilen kimselerin yapabileceği önemli ve ciddi bir iştir.

Bunları bilmeyen insanlar, mâruf (iyilik) ile münkeri (kötülüğü) birbirine karıştırıp münkeri emredebilir; mârufu da nehyedebılir ve yumuşak söylenmesi gereken yerde sert, sert söylenmesi gereken yerde de yumuşak söyleyebilir. Ancak bu hükümleri bilenlerdir ki günahta ısrar eden ve hattâ daha ileri giden kimselere karşı red ve inkâr ile karşı çıkabilir.

"Minküm / sizden, içinizden" kelimesindeki "min / den" edatı, kısım, bölük, parça ifâde eden "ba'zıye" değil, "beyâniye"dir. Başka bir deyişle beyân içindir. Buna göre âyetin anlamı şöyle olur:

"Siz hayra çağıran bir ümmet olun!"

Nitekim Fetih (48) sûresinin 29. âyetinde:

"O îmân edip sâlih ameller işleyenlere Allah, mağfiret ve büyük bir mükâfat va'detmiştir.

Al-i İmran (3) sûresinin 110. âyetinde de:

" Siz, insanlar için ortaya çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz. Ma'rûf ile emr, münkerden nehy ve Allah'a îmân edersiniz" buyrulur.

Fakat bu tefsire göre de, hayra çağırmanın herkes için farz-ı ayn olması sonucu çıkmaz. Nitekim cihad da farz-ı kifayedir; oysa o da umumi hitab ile sabittir.

Tıpkı bazı âyetlerde meleklerin zikrinden sonra Cebrâîl ile Mikâıl in adlarının anılması gibi.

Her üç fiilde (hayra çağırma, iyiliği emretme, kötülüğü menetme) de mefûlün (tümlecin) hazfedilmesi,

- ya açıkça bilindiği içindir; yani bunlar hayra çağırırlar, iyiliği emr ve kötülükten men ederler;

- ya da fiilin kendisini gerçekleştirmek içindir; yani hayra çağırma, iyiliği emr ve kötülüğü nehyetme hareketlerini bilfiil yaptırmaktır.

B- "İşte onlar kurtuluşa erenlerin ta kendileridir."

Bu işleri yapan kimseler, üstün vasıflar taşımaları, bu vasıflarıyla diğer insanlardan temayüz etmeleri sebebiyle, felâh ve kurtuluşa hak kazanmışlardır.

Rivâyete göre, Resûlüllah

"- İnsanların en hayırlısı kimdir?" sualine şu cevabı vermiştir:

"- İnsanların en hayırlısı, mârufu emr, münkerden nehyedenler, Allah'tan sakınanlar (takva sahibi olanlar) ve sıla-ı rahmi (hısım ve akraba ziyaretini) verine getirenlerdir."

Yine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) tan rivâyet olunduğuna göre:

"- Ma'rûf ile emr ve münkerden nehyedenler, yeryüzünde Allah'ın, Resulünün ve Kitabının halifesidir."

Yine rivâyet olunduğuna göre Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:

"- Nefsimi yed-i kudretinde tutan Allah'a yemin ederim ki, siz muhakkak mâruf ile emr ve münkerden nehyetmelisiniz. Aksi takdirde Allah pek yakında katından size bir azab gönderir. Sonra Allah'a yalvarırsınız da duanız kesinlikle kabul olunmaz."

Yine Ali'nin (radıyallahü anh) rivâyet ettiğine göre Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:

"Cihadın en faziletlisi ma'rûf ile emr ve münkerden nehyetmektir. Bir kimse, fâsıklari (pervasızca günah işleyenleri) sevmez ve Allah için onlara buğzederse, Allah da, o kimseye buğzedenlere buğzeder."

Emr-i bi'l-ma'rûf, emrin konusuna göredir. Vacibi emretmek vâcib ve mendûbü emretmek de mendûb olur. Münker'in nehyi ise, hepsinde vâcib-tir. Çünkü şeriatin inkâr ve reddettiği her şey haramdır. Ve günahkâr (ası) kimseye de, kendisinin işlediği münkeri menetmesi vâcibtir. Çünkü günahkâr kimseye, hem kendisinin bu günahı terk etmesi vâcibtir, hem de başkasını ondan menetmesi vâcibtir. Binâenaleyh bu iki vâcibten birini terk etmesiyle diğer vâcib ondan salat olmaz. Ve:

" İnsanlara iyiliği emredip kendinizi unutuyor musunuz?" (Bakara 2/44) âyetindeki kınama da, başkasına iyiliği emretmelerinden dolayı değil, kendi nefislerini unuttuklarındandır.

Selef ulemâsı diyorlar ki:

"- Siz kendiniz yapmasanız bile hayrı başkasına emr (tavsiye)edin."

104 ﴿