110"Siz insanlar için ortaya çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz; ma'rûf ile emreder, münkerden nehyedersiniz ve Allah'a inanırsınız. F'ğer Ehl-ı Kitab da îmân etmiş olsaydı elbette kendileri için daha hayırlı olurdu, içlerinden îmân edenler de var; fakat çokları fâsık (yoldan çıkmış olanlardır.") A- "Siz insanlar için ortaya çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz ; " Bu İlâhî kelâm, mü'minlere, hak üzerinde ittifak ve hayra davet hâlinde sebat etmeyi emir buyurmaktadır. Bu cümle değişik şekillerde tefsir edilmiştir. Şöyle ki: 1- Bu cümle, "Siz Allahü teâlâ'nın ezelî ilminde veya Levh-ı Mahfüz'da, veyahut eski ümmetler içinde en hay ırk ümmetsiniz" demektir. 2- Bu cümle, "Siz insanlar için en hayırlı ümmetsiniz" demektir. Binâenaleyh bu âyet, hayırlılığm, insanlara faydalı olmak demek olduğunda sarihtir. Gerçi bu mânâ, "insanlar için çıkarılmış" ifâdesinden de anlaşılmaktadır. Çünkü bunda "insanların faydası ve maslahatı için çıkarılmış" olma mânâsı mündemiçtir. 3- Ashâbtan Ebû Hüreyre (radıyallahü anh) ise bu cümleyi şöyle tefsir ediyor: "Siz insanlar için en hayırlısınız; çünkü insanları zincirler içinde (köle ve esir olarak) getirip sonra İslâm'a sokuyorsunuz." (Böylece hem dünyada, hem de âhirette onları selâmete erdirmiş oluyorsunuz). 4- Tabiînden Katâde de diyor ki: "Bu âyette anlatılan en hayırlı ümmet, Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem) ümmetidir; zira ondan önce hiçbir Peygambere savaş emredilmedi. İşte bu ümmet, kâfirlerle savaşıyor ve sonuçta onları İslâm'a sokuyor. Bundan dolayı da bu ümmet, insanlar için en hayırlı ümmettir." B- "Ma'rûf ile emreder, münkerden nehyedersiniz." Âyetin bu bölümü, bu ümmetin niçin en hayırlı ümmet kılındığını beyân eder. Hitab, her ne kadar vahye şâhid olan mü'minlere mahsus ise de hükmü genel olup bütün mü'minleri kapsar. Abdullah İbn Abbâs (radıyallahü anh) diyor ki: "Bu âyet, Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem) ümmetini kasdeder." Ebû İshak İbrâhîm el-Zeccac eliyor ki: "Hitabın aslı, Resûlüllah'ın Ashabı içindir; ancak hükmü bütün ümmeti şâmildir." Ebû Isâ Muhammed b. İsâ el-Tirmizî'nin, Behz b. Hakîm'den, o da babasından ve o da dedesinden rivâyetine göre, "Siz insanlar için ortaya çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz" mealindeki âyet konusunda Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)e şöyle buyurmuştur: "Siz yetmiş ümmeti tamamlamış bulunuyorsunuz; Allahü teâlâ katında bunların en hayırlısı ve en alicenabı sizsiniz." Ve açık bir gerçektir ki, her ümmetten kastedilen, onların hem ilk, hem de son kısımlarıdır. Yoksa her ümmetin yalnız ilk kısımları değildir. Binâenaleyh bu ümmetin son kısımlarının da bu hükme dahil olması gerekir. Nitekim rivâyet olunuyor ki, Yahudi Mâlik b. el-Sayf ile Vehb b. Yahuzâ, bir gün, aralarında Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) in ashabından Abdullah İbn-i Mes’ûd, Ubeyy b. Kâ'b, Muaz b. Cebel ve Huzeyfe b. el-Yeman'ın âzadlı kölesi Salim'in de bulunduğu bir cemaatin yanından geçerken bu iki Yahudi, o Sahabilere: "- Biz sizden daha üstünüz ve bizim dinimiz de, sizin bizi davet ettiğiniz dinden, daha hayırlıdır" demişlerdi. (Bu da gösteriyor ki, insanlar ümmet kelimesini, bir dininin ilk ve son mensuplarım kapsayan genel bir mânâda kullanmaktadırlar.) Said b. Cübeyr'in Abdullah İbn Abbâs (radıyallahü anh) tan rivâyet ettiğine göre İbn Abbâs şöyle demiştir: "Siz en hayırlı ümmetsiniz" âyetinde kasdedilenler, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ile Medine'ye hicret edenlerdir." Tabiînden Dahhâk'a göre: "Bunlar Resûlüllah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) Ashabından hadis rivâyetçileri ve İslâm dâvetçıleridır; Allah (celle celâlühü), Müslümanların bunlara uymasını emir buyurmuştur." C- "Ve Allah'a inanırsınız." "- Sizler Allah'a, Resulüne, Kitabına, âhıirete, haşr ve neşre, ceza gününe, hesaba ve inanılması gerekli (vâcib) her şeye îmân edersiniz." İmânın tafsilâtı âyette sarahatle zikredilmemiştir. Çünkü bu îmânın, mü'minlerin îmânı olduğu gayet açıktır. Bir de bu îmân, Allah'a (celle celâlühü) gerçek mânâda bir îmândır. Ehl-i Kitab'ın îmânı gibi eksik bir îmân değildir. Fakat burada yalnız Allah'a îmân zikredilmiştir. Nitekim Nisa (4) sûresinin 150 ve 151. âyetlerinde şöyle buyrulur: "O kimseler ki, Allah'ı ve Peygamberlerini inkâr ederler. Allah ile peygamberleri arasını ayırmak isterler ve: "Bazılarına inanırız, ama bazılarına da inanmayız" derler ve böylece îmân ile küfür arasında bir yol tutmak isterler." (4/150) "İşte bunlar gerçekten kâfirlerin ta kendileridir. " (4/151) Allah'a îmân, vücud ve rütbe olarak, emr-i bı'l-ma'rûf ve nehy-ı a'nı'l-münker (iyiliği emr ve kötülükten men) den önce geldiği hâlde bu âyette onlardan sonra zikredilmiş olması bu ümmetin insanlar için en hayırlı ümmet olduğuna delâlet eder. Bir de, bu îmânın Ehl-i Kitab'ın îmânı ile yan yana zikredilmesi amaçlandığı içindir. Ç- "Eğer Ehl-i Kitab da îmân etmiş olsaydı elbette kendileri için daha hayırlı olurdu." Ehl-i Kitab da sizin îmân ettiğiniz gibi îmân etselerdi, bu elbette kendileri için, riyasetten ve avam halkın kendilerine bağlı kalmalarından daha hayırlı olurdu ve onların riyasetleri ve dünya nimetlerinden alacakları haz daha artardı ve îmânlarına karşılık kendilerine va'dedilen iki mükâfatı, kazanmış olurlardı. Bir kavle göre de, eğer onlar îmân etmiş olsalardı bu, içinde bulundukları küfürden daha hayırlı olurdu. Şu hâlde hayırlılık mânâsı, onların iddiasına göredir. (Yoksa küfürde hiçbir hayır yoktur ki, îmân ondan daha hayırlı olsun.) Âyet, onlar için bir nevi istihza anlamını da taşımaktadır. "Velev âmene / eğer îmân etselerdi" dendiği hâlde îmân etmeleri gereken şeylere hiç temas edilmemesi, îmân denilen şeyin zaten açık olduğunu ve zihnin, ondan başka bir şeyi düşünmediğini zımnen bildirmek içindir. F, ğer burada veya daha önce, îmân edilmesi gerekenlerin tafsilâtına girilseydı, belki Kitab Ehlinin de kısmen îmân sahibi oldukları, fakat mü'mınlerın îmânının onlardan daha hayırlı olduğu anlaşılabilirdi. Öyle bir şey ise heyhat!... D- "içlerinden îmân edenler de var; fakat çokları fâsık (yoldan çıkmış) lardır." Bu cümle, Kitab Ehlinin, îmân etmedikleri için kendilerinde hayır olmadığı sonucundan çıkan gizli bir sualin cevabı gibidir. Sanki, "- O Elıl-i Kitab'tan îmân edenler var mı, yoksa hepsi küfürde mi? "şeklinde bir soru vârıd olmuş da, cevabında böyle denmiştir. Ehl-i Kitab'tan elbette Abdullah b. Selâm ve arkadaşları gibi inanan ve her iki cihan saadetine erişenler de var; fakat onların çoğu küfürde temerrüd ederek hakkın sınırları dışına çıkmışlardır. |
﴾ 110 ﴿