113

"Hepsi bir değildir. Ehl-i Kitab'tan öyle dürüst bir ümmet (topluluk) vardır ki gece saatlerinde secde ederek Allah'ın âyetlerini okurlar."

A- "Hepsi bir değildir."

Bu cümle, mü'minlerin iyiliklerini saymak için bir hazırlık ve daha önce geçen "İçlerinden îmân edenler de var." (Al-i İmrân 3/110) âyeti için de bir hatırlatma mahiyetindedir.

Ehl-i Kitab'ın hepsi o çirkin vasıfları taşımak hususunda bir ve eşit değildir (Çünkü Ehl-i Kitab'ın bir kısmı Müslüman olmaları sebebiyle o çirkin vasıfları taşımıyor.) Daha açık bir deyişle Ehl-i Kitab'ın hepsi, zikredilen çirkin vasıfları taşımak ve onlara terettüp eden cezalara mâruz kalmak hususunda bir ve eşit değildir.

B- "Ehl-i Kitab'tan öyle dürüst bir ümmet (topluluk) vardır ki gece saatlerinde secde ederek Allah'ın âyetlerini okurlar."

Bu cümle, Ehl-i Kitab'ın hepsinin nasıl bir ve eşit olmadıklarını beyân etmekte ve ondald ibhamı kaldırmaktadır. Tıpkı daha önce geçen "Te'mürû-ne bi'l-ma'rûfi — ma'rûf (iyilik) ile emredersiniz" cümlesinin "Siz insanlar için ortaya çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz." (Al-i Imrân:110) cümlesini beyân ettiği gibi.

El-Kitab kelimesinin zamir ile ifâdesi mümkün iken zahir olarak zikri, iki fırka arasındaki müşterek noktayı (ikisine de Ehl-i Kitab dendiğini) belirtmek ve Ehl-i Kitab'tan bu mü'min topluluğun, onların rezillerinden değil bilakis Kitab'tan kendilerine büyük bir nasip verilmiş bahtiyar insanlardan olduklarını zımnen bildirmek içindir.

Ehl-i Kitab'tan olan bu bahtiyar topluluk, Abdullah b. Selâm, Salebe b. Said, Useyd b. Ubeyd gibi Isiâmiyetle şereflenenlerdir.

Bir görüşe göre, bunlar Necran halkından kırk kişi, Habeş halkından otuz iki kişi ve Rumlardan üç kişi idiler. Bu zâtlar, önce Isâ (aleyhisselâm) dininde iken sonra Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem)i tasdik ettiler.

Peygamberimiz (sallallahü aleyhi ve sellem), Medine'ye hicret etmeden önce, aralarında Es'ad b. Zürare, Bürâ b. Mârûr, Muhammed b. Mesleme, Ebû Kays Sarmet b. Enes'in de bulundukları Medîneli bir cemaat de vardı ki., bunlar tevhıd inancına sahip bulunuyorlardı. Cünüb olduklarında guslediyorlar ve Hanîf dininin hükümlerinden bildiklerini uyguluyorlardı. Nihayet Allahü teâlâ, Peygamberimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) i gönderince onu tasdik ve kendisine yardım ettiler.

"Ayatillah / Allah'ın âyetlerî"nden maksad, Kur’ân-ı Kerîm'in âyetleridir ve secde etmek de, namaz kılmaktır. Çünkü secdede Kur’ân tilâveti yoktur. Nitekim Peygamberimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) buyuruyor ki:

"Ben rükûda ve secdede Kur’ân âyetlerini okumaktan nehyolundum / Elâ innî nühîtü en ekraa rakian ve saciden."

Namazın rükünleri içinde secdenin zikredilmesi, tevazünün kemâlim daha çok ifâde ettiği içindir.

Namazda Kur’ân âyetlerinin tilâvet edildiği kesin olarak bilindiği hâlde, "yetlûne âyatillâhi — onlar Allah'ın âyetlerini okurlar" buyrulmasi, iki Ehl-i Kitab arasındaki farkı daha ziyâde belirtmek ve bu bahtiyar fırka ile ondan önce küfürle vasıflandırılan bedbaht fırkanın bir olmadıklarını açıklamak içindir. Zaten bu sıfatın, îmân sıfatından önce zikredilmesinin sırrı da budur.

Bu namazdan maksad, teheccüd (gece) namazıdır. Çünkü bu namaz onların medhi için daha çok belirleyicidir ve bu namazda onlar için tilâvet mümkündür; zira farz namazlarda tilâvet, imamın vazifesidir. (Cemaatle kılınan namazlarda yalnız imam okur.) Onların tek başlarına cemaatsiz olarak kıldıkları namazlara itibâr edilmesine ise, medh makamı engeldir (İlâhî medhe mazhar olan kimse, zaten namazını cemaatle kılar). Bu namazın, daha çok farz namazlar anlamına gelen "salât -- namaz" kelimesi ile vasıflandırılmamasına ve belli bir vakit zikredilmeden "ânâelleyli / gece saatleri" şeklinde mübhem bir ifâde kullanılmasına en münasib olan mânâ da budur.

Bir görüşe göre de, bu namaz yatsı namazıdır. Çünkü Ehl-i Kitab, bu namazı kılmazlar. (Bu itibârla yatsı namazı mü'min olan Ehl-i Kitab'ı diğerlerinden ayıran bir namazdır.) Nitekim rivâyet olunuyor ki, bir gece Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) yatsı namazını geciktirdi; sonra evinden çıkınca baktı ki, insanlar namazı bekliyorlar. O zaman:

"Bilin ki, sizden başka hiçbir din ehli bu saatte Allah'a, ibâdet etmez / Emmâ innehu leyse min ehli'l-edyani ehadün yezkürullâhü hazihî's-saa'te ğayruküm" buyurdu ve bu âyeti okudu.

Bir görüşe göre de "vehüm yescüdûn / ve onlar secde ederler" mealindeki cümle, bir istinaf (makablinden bağımsız) cümlesidir. Yani namazda bir ayakta dururlar, bir secde ederler; Allah'a (celle celâlühü) her türlü tevazuu göstererek O'ndan lütuf ve rahmet niyaz ederler. Nitekim diğer bir âyette de meâlen şöyle buyurulur:

"Ve Onlar gecelerini Rablerine secde ve kıyam ile geçirirler." (Furkan 25/64)

Bir görüşe göre de, bu âyetteki secdeden murad, tevazu gösterip boyun eğmektir. Nitekim bir âyette de meâlen şöyle buyurulur:

"Göklerde ve yerde ne varsa hepsi Allah'a secde ederler." (Ra'd 13 / 15) (Secde âyetidir)

113 ﴿