126"Allah, bunu size başka bir şey için değil ancak müjde ve kaibleriniz onunla mutmain olsun diye yaptı. Nusret ancak her şeye üstün ve gaalıb (el-A'zîz), hükümlerinde hikmet sahibi (el-Hakîm) Allah katındandır." A- "Allah, bunu size başka bir şey için değil ancak müjde ve kaibleriniz onunla mutmain olsun diye yaptı." Bu âyet, yeni bir kelâmıdır; doğrudan doğruya Allahü teâlâ taralından ifâde buyurulmuştur ve zahirî sebeblerin kendi başlarına netice için müessir olmadığını, hakikatte zaferin Allahü teâlâ'nın irâdesine bağlı olduğunu belirtir. Bundan amaç mü'minlerin, zaferin zahirî imkânları ve emareleri olmadığı hâllerde bile ilâhî yardıma güvenmelerini sağlamaktır. Âyetin başındaki "cea'le / yaptı, kıldı" fiili, kelâmın seyrinden anlaşılan mukadder (gizli) bir fiile atıftır. Zira ilâhî yardımın, - mutlak olarak vukuunu haber vermek, - vaktini hatırlatmak, - defalarca vukuunu va'detmek, - geçmişteki vaktini tâyin etmek, yardımın zamanında ve kesin olarak vukuunu gerektirir. Ancak tekrar şaibesinden ve va'd-i ilâhîde hulf etmek (sözünü yerine getirmemek) vehmini düşünmekten sakındırmak için yardımın fiilen gerçekleştirldiğı sarahaten belirtilmemiştir. Sadece "Allah, bunu size başka bir şey için değil ancak müjde ve kalpleriniz mutmain olsun diye yapti" demekle iktifa edilmiştir. Hitabın Resûlüllah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) değil de doğrudan mü'minlere tevcih edilmesi, 1- mü'minleri hem teşrif hem de kalblerını teskin etmek; 2- mazhar bulunduğu ruhanî destek itibariyle Resûlüllah'ın bunlardan müstağni olduğunu zımnen bildirmek içindir. Allahü teâlâ, melekleri açık olarak göndermek suretiyle size sağladığı yardımı, size müjde ve kalpleriniz mutmain olsun, yatışsın diye yaptı. Nasıl ki Isrâıloğullarının kalbleri Sekine (kutsal emanetlerin içinde bulunduğu sandık) ile sükûnet buluyordu. Bu itibârla her ikisi de, ilâhî yardımın nihaî gayeleridir. İlâhî yardımın bu iki gaye ile sınırlandırılması, zımnen o gün meleklerin, bilfiil savaşa katılmadığını, fakat yardımın, mü'minleri sayıca daha fazla göstermek ve bilfiil savaşanların cesaretini artırmak şeklinde tezahür ettiğini belirtir. Nitekim bazı Selef âlimlerinin görüşü böyledir. B- "Nusret, ancak her şeye üstün ve gaahb ve hükümlerinde hikmet sahibi Allah katındandır." 1 - Bu zaferin de öncekide dahil olduğu bütün zaferler, hakikati hâlde yalnız Allah (celle celâlühü) katındandır. Zahirî sebeplerin ve asker sayısının gerçekte zaferde dahli yoktur. Bunlar ancak Allah'ın sünnetinin cereyan etmesi için zahirî unsurlardır. 2- Yahut Bedir'de kazanılan zafer, hakikatte yalnız Allah katındandır; melekler katından değildir. Çünkü melekler hakikî mânâda zaferde müessir olmaktan uzaktır. Onların katkısı, yalnız müjde (el-beşaret) ve kalplerin takviyesin (takviyeti'l-kulûb)den ibarettir. "el-A'zîz", dilediği hüküm ve kararı veren, dilediği tasarrufta bulunan ve hiçbir zaman yenilmez, mağlûb edilemez demektir. Allahü teâlâ'nın bu sıfatla vasıflandırılmasi, zaferin niçin Allahü teâlâ'ya mahsus olduğunu bildirmek içindir. "el-Hakîm" de her şeyi hikmet ve maslahate uygun olarak yapan demektir. Allahü teâlâ'nın bu sıfatı ile vasiflandırılmasi da, zaferi, niçin melekleri indirmek suretiyle gerçekleştirdiğini bildirmek içindir. Çünkü zaferin bu şekilde elde edilmesi de, üstün hikmetin gereğidir. |
﴾ 126 ﴿