135

"Ve onlar hayâsızlık yaptıkları ve kendilerine zulmettikleri zaman Allah'ı hatırlarlar ve işledikleri günahları için istiğfar ederler.

Allah'tan başka günahları kim mağfiret edebilir? Bir de onlar bile bile işledikleri günahlarda israr etmezler."

A- "Ve onlar hayâsızlık yaptıkları ve kendilerine zuknettikleri zaman Allah'ı hatırlarlar ve isledikleri günahları için istiğfar ederler."

Bu cümle, (makabline atf olmaksızın, "o kimseler ki, " anlamında) bir ihtida cümlesi olabildiği gibi, mealde bilırtildiği veçhile, daha önce geçen takva sahiplerinin sıfatları üzerine atf da olabilir.

1- Bu cümle takva sahiblerinin sıfatlarına atıf olarak kabul edildiği takdirde bundan önceki " Allah ihsan edenleri sever" cümlesi, bir ara cümle olur ve iki sınıf arasındaki farka işaret eder. Zira birinci sınıfın takvadaki dereceleri, bunların derecesinden ve hazzından daha yüksektir.

2- Bu cümle "müttekıîn -: takva sahipleri" kelimesine atif olarak kabul edildiği takdirde bu iki sınıf arasındaki fark, daha bariz ve daha acık olur.

"Fahişe / fahiş fiil" den maksat, zina gibi son derece çirkin fiillerdir. Kendilerine zulmetmek de, herhangi bir günah işlemektir.

Fahiş fiil ve nefse zulmetmek konusunda değişik görüşler ileri sürülmüştür. Şöyle ki:

1- Fahiş fiil, büyük günah; nefsine zulmetmek de küçük günahtır.

2- Fahiş fiil, başkasının hukukuna tecavüz şeklinde işlenen günahlardır; kendi nefsine zulmetmek ise, böyle olmayan günahlardır.

Rivâyet olunduğuna göre mü'minler:

"- Ya Resûlallah! İsrâiloğulları, bizden daha fazla Allahü teâlâ'nın ikramına mazhar olmuşlardı. Çünkü onlardan biri, bir günah işlediği zaman ertesi gün kapısının eşiğine o günahın keffaretini yazılmış bulurdu" dediler.

{İsrail Oğullarında günahların kefaretlerinin kapıların eşiklerine yazılması, birbirlerine karşı hassasiyet gösterip uyarı görevini yapan komşular tarafından olabildiği gibi, özel vaizleri tarafından da olmuş olabilir.}

İşte bunun üzerine bu âyet nazil oldu.

Bir rivâyete göre de:

"Bir gün hurma tüccarı Nebhân'a güzel bir kadın gelmiş. Ondan hurma istemiş. Nebhân kadına:

"- Bu hurmalar pek iyi değil, evde çok daha iyileri var; onlardan sana vereyim!" diyerek kadını evine götürmüş ve kucaklayıp öpmüş. Kadın:

"- Allah'tan kork!"demiş.

Nebhân da, kadını bırakmış ve yaptığına pişman olmuş ve Peygamber'e (sallallahü aleyhi ve sellem) gelip olanları anlatmış. İşte bunun üzerine bu âyet nazil olmuş."

Bir rivâyete göre de, bu hikâyenin bir benzeri, aralarında âhiret kardeşliği bulunan Ensardan bir zât ile Sakıf kabilesinden bir adamın karısı arasında cereyan etmiş ve Ensar'dan olan şahıs, yaptığına çok pişman olmuş, başına toprak saçmış, ne yapacağını şaşırmış, dağlara çıkıp bağırmış, tevbe ve istiğfar etmiş, sonra Peygamber'e (sallallahü aleyhi ve sellem) gelmiş. İşte bunun üzerine bu âyet nazil olmuş.

Nüzul sebebi hangisi olursa olsun, zina işleyenlerin fiili, öncekide buna dahildir.

Allah'ı tezekkür etmek;

- O'nun hakkını,

- haşyet ve hayayı mûcib olan celâlini,

- vaîdini,

- hükmünü ve azabını hatırlamaktır, istiğfar da, tevbe ve pişmanlıkla olur.

B- "Allah'tan başka günahları kim affedebilir."

Günahları Allah'tan (celle celâlühü) başka hiç kimse affedemez, Bundan maksad Yüce Rabbimizin, geniş rahmet ve mağfiret sahibi olduğunu bildirmek, insanları tevbe istiğfara teşvik etmek ve istiğfarın kabul edileceği va'di üzerinde önemle durmaktır.

C- "Bir de onlar bile bile işledikleri günahlarda İsrar etmezler."

Onlar fahiş günah işlemekte, nefislerine zulmetmekte, kötülük yapmakta ısrar etmezler.

Rivâyet olunduğuna göre Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur

"istiğfar eden kimse günahta İsrar etmiş sayılmaz; velevki bir günde yetmiş kere dönsün. Ve istiğfar ile, büyük günah vasfı kalmaz ve ısrar edilen bir günah da küçük olarak kalmaz."

Âyette "bile bile "kaydı zikredilmiş, çünkü öğrenmekte taksirat göstermeyen bir kimsenin bilmeden günahta ısrar etmesi, mazur görülebilir.

135 ﴿