145

"Allah'ın izni olmadan hiç kimse için ölmek yoktur. Bu, belli bir vakte bağlı olarak yazılmıştır. Kim dünyalık isterse, kendisine ondan veririz; kim de âhıket mükâfatını isterse, ona da ondan veririz. Şükredenlerin de mükâfatını vereceğiz."

A- "Allah'ın izni olmadan hiç kimse için ölmek yoktur."

Bu âyet-i kerîme, Uhud savaşma katılan Müslümanlardan bazılarının, öldürülmekten çekinmeleri ve Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) in öldürüldüğüne dâir yayılan haberden sarsılmaları sebebiyle işledikleri hatâya dikkatleri çeker. Nitekim âyet, her nefsin ölümünün Allahü teâlâ'nın irâdesine bağlı olduğunu, İlâhî irâde o kişinin ölümüne taallûk etmedikçe, savaş meydanlarına dalmak ve korkunç geçitlere atılmakla ölümün gerçekleşmeyeceğini belirtir. Ve bununla şuna işaret edilir:

"Onlar ölümden çekindikleri zaman, İlâhî irâde onların ölümüne taallûk etmemişti. İşte bundan dolayı onlar öldürülmemişlerdi; yoksa bilfiil çarpışmaya katılmaktan uzak durdukları için değil."

Hulâsa,  her hangi bir nefis için ölüm, Allahü teâlâ'nın kâdesi taallûk etmedikçe hiçbir sebeble gerçekleşmez. Şu hâlde âyetteki izin kelimesi, mecaz olarak Allah'ın irâdesi, dilemesi yerinde kullanılmıştır. Çünkü İlâhî irâde, O'nun izninin gereğidir yahut Allah (celle celâlühü) ölüm meleğine, o nefsin canını alması için izin vermedikçe hiçbir kimse için ölmek yoktur.

Bu âyetteki hakikat, temsilî bir kelâm seklinde ifâde edilmiştir. Şöyle ki:

1- Ölüm nefisler için, Allahü teâlâ'nın izni oknadan gerçekleşmesi mümkün olmayan ihtiyarî bir fiil olarak, tasvir edilmiştir;

2- Ölümün ilk aşamasına, yani savaşa yönelmek, ölümün kendisine yönelmek gibi kabul edilmiştir.

Bu ifâde tarzı, meramı daha iyi ifâde için tercih edilmiştir. Zira bir nefsin ölümü, onun kendisine veya ilk aşamalarına yönelmek veya gerçekleşmesi için çalışmak hâllerinde bile imkânsız ise, bunların yapılmaması hâlinde evleviyetle gerçekleşmeyeceği açık bir hakikattir

Bu âyet-i kerîme, gerektiğinde İslâm uğruna savaşmayı açıkça teşvik eder.

B- "Bu, belli bir vakte bağlı olarak yazılmıştır."

Allahü teâlâ, ölümü belli bir vakte bağlamış ve o şekilde yazmıştır. Bu süre, ne takdim, ne de te'hir edilmez; velevki bir saat olsun.

C- "Kim dünyalık isterse, kendisine ondan veririz ; kim de âhüret mükâfatı isterse, ona da ondan veririz."

Bundan önce ölüm ve hayâtın sadece Allahü teâlâ'nın kâdesine, dilemesine bağlı olduğu, hiç kimsenin bunda dahli olmadığı belirtilmişti. Şimdi de şu gerçeğe işaret ediliyor.

İşlerin semeresini akmak, insanların kâdesine bağlıdır. Bundan maksad, insanların, kendi irâdelerini değersiz gayelere değil yüce gayelere tevcih etmeleridir.

Kim yaptığı işler için dünyalık isterse, kendisine istedığknîz dünyevî karşılığı veririz. Nitekim diğer bir âyette de şöyle buyurulur:

"Her kim bu çarçabuk geçen dünyayı dilerse, ona vermeyi dilediğimiz kadar dünyada hemen veririz." (İsrâ 17/18)

Bu ifâde, Uhud savaşında ganimetlerle meşgul olan okçulara da bir tarizdir. Nitekim tafsilâtı daha önce geçti.

Ve kim de amelleriyle âhiret mükâfatını isterse, onu da va'dimiz gereğince dilediğimiz kadar, cömertçe kat kat mükâfatlandırırız.

Ç- "Şükredenlerin de mükâfatını vereceğiz."

Biz, islâm nimetine şükredip o yolda azim ve sebat ile yürüyenleri, Allah'ın kendilerine bahşetmiş olduğu kuvvet ve kudreti yaratılış gayesine uygun biçimde Allah yolunda sarfedenlerı ve bu yolda hıçbk engel tanımayanları elbette mükâfatlandıracağız.

Şâkirlerden murad, ya Uhud savaşının şehid ve gazi olan mücâhidleri, ya da bütün şükr edenlerdir ve bunlar da öncekide onlara dahildir.

145 ﴿