159"(Resûlüm sen) Allah'tan bir rahmetle onlara karşı yumuşak davrandım Eğer sen kaba, katı yürekli olsaydın, onlar çevrenden dağılıp giderlerdi. Artık onları affet; onlar için mağfiret dile ve her işte onlara danış. Bir kere de azmettin mı artık Allah'a tevekkül et. Çünkü Allah, tevekkül edenleri sever." A- "(Resûlüm sen) Allah'tan bir rahmetle onlara karşı yumuşak davrandım." Bu âyette hitab Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) a tevcih edilmiştir. Ve şu mesaj verilmek istenmiştir: "- Ey Resûlüm! Onlar sana karşı işledikleri hatâlar nazara alındığında kınanmaya ve haşin bir muameleye müstahak iken sen, yine de Allah'tan büyük bir rahmet ile, mekârim-i ahlak (Ahlâkî yüceliklerin) sahibi olarak onlara karşı yumuşak ve nazik davrandın; onları hoş tuttun. Onlar, emrine muhalefet ve seni düşmana terk etmiş iken, yine de onlar için üzüldün." B- "Eğer sen kaba, kati yürekli olsaydın, onlar çevrenden dağılıp giderlerdi." "- Resûlüm, eğer sen böyle değil de muaşerette kavlen ve fiilen kaba, sert, müsamahasız (câfi) kalbi gakz, yani katı yürekli olsaydın..." Râğıb el-İsfehânî’ye göre: "Fazz, kötü huylu (kerîhü'l-hulk) demektir." Ebû Hasen Ali el-Vâhıdî'ye göre: "Fazz, kaba, kötü huylu (seyyiü'l-hulk) demektir." Kelbî'ye göre de: "Sen sözde, fazz (kaba) ve fiilde gakz (katı) kalbh olsaydın..." anlamına gelir. Sonuç itibariyle söylenen şudur: "- Ey Resûlüm, sen öyle olsaydın, herhalde yanından dağılır giderlerdi; seninle sükûnet bulmazlar ve felâket uçurumlarına yuvarlanırlardı." C- "Artık onları affet ; onlar için mağfiret dile ve her işte onlara danış." Allahü teâlâ'nın onları affettiği gibi, sen de kendi hukukunla ilgili olarak onları affet; onlara karşı şefkatini ve iyiliğini tamamlamak ve Allah'ın hukukuna ilişkin konularda bağışlanmaları için duâ et. Onlara görüşlerini ortaya koyma fırsatını vermek, gönüllerini almak ve müşavere sünnetini tesis etmek için de, savaş işlerinde veya âdete göre müşaverenin câri olduğu benzeri işlerde onlara danış. Bir kırâete göre, bu âyette "ba'zı" kelimesi de vardır. Bu "bazı işlerde de onlara danış." demektir. Ç- "Bir kere de azmettin mi artık Allah'a tevekkül et." Bir iş hakkında ashabın ile müşavere ettikten ve kalben mutmaî'n olarak bir karara vardıktan sonra artık sana göre daha doğru ve daha faydalı olanı gerçekleştirmek üzere harekete geç ve Allah'a tevekkül et. Zira bütün işlerde gerçekte en doğru ve en faydalınm ne olduğu bilgisi Allah'a mahsus-tur; sen ancak kendince faydalı olanı seçeceksin. "Feiza a'zemte / azmettiğin zaman" fiili bir kırâete göre "feiza a'zemtü leke / Ben senin için bir işe azmettiğim zaman" şeklinde mütekelkm kipi ile de okunmuştur. Bu takdirde anlam şöyle olmak gerekir: "- Ben, senin için bir işe karar verip seni ona irşad ettiğim zaman, artık sen Allah'a tevekkül et ve ondan sonra hiç kimseye danışma !" Burada "Fetevekkel a'leyye / Bana tevekkül et" değil de "Fetevekkel a'lellâh / Allah'a tevekkül et" denmesi, mehabeti artırmak ve tevekkülün veya tevekkül emrinin illetini belirtmek içindir. Zira bütün kemâl sıfatlarını cami olan ulûhiyyet unvanı (Allah), O'na tevekkülü veya tevekkül emrini gerektirir. D- "Çünkü Allah, tevekkül edenleri sever." Bunun içindir ki Allah (celle celâlühü), kendisine tevekkül edenleri, hayırlı ve faydalı olana irşad ve bu yolda onlara yardım eder. |
﴾ 159 ﴿