188"O getirdikleriyle sevinen ve yapmadıkları ile övülmeyi sevenleri (kurtulacaktır) sanma! Onların azabtan kurtulacaklarını da sanma! Onlar için can yakıcı bir azab vardır." A- "O getirdikleriyle sevinen ve yapmadıkları ile övülmeyi sevenleri (kurtulacaktır) sanma." Bu hitab Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) yahut hitaba ehil olan herkes içindir. Ubeyy b. Kâ'b kıraetıne göre, âyetteki "etev" kelimesf'fealû / ettiler" şeklinde okunmuştur. Bu da, kelimenin (geldiler değil) "ettiler" anlamında olduğuna delâlet eder. Bir kıra ete göre de, anılan kelime "âtev / verdiler, bir diğer kırâete göre de "ütû / verildiler" olarak okunmuştur. Bu takdirde anlam: "Sanma ki, kendilerine Tevrat'tan verilen bilgilere sevinenler..." olur. İbn Abbâs (radıyallahü anh) diyor ki: "Bunlar bir takım Yahudîlerdi ki, Tevrat'ı tahrif etmişler, buna sevinmişler ve üstelik diyanet ve faziletle vasfedilmek istemişlerdi / Hümü'l-yahûdü harafû't-tevrate ve ferihû bizâkke ve ühıibbû en yüvessafû bi'd-dıyâneti ve'l-fadl)" Rivâyet olunuyor ki, Resûlüllah Tevrat'ta bulunan bir şeyi Yahudilere sormuş, onlar ise hakkı gizlemişler, onun yerine gerçek olmayan bir bilgi vermişler, bir de sûret-i haktan görünüp övülmelerini istemişler, yaptıklarına da sevinmişlerdi. Bir kavle göre de, Yahudiler: - Peygamberimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) in nübüvvetini açıkça bildiren Tevrat âyetlerini gizlediklerine sevinmişler ve - İbrâhîm (aleyhisselâm) dinine bağlı olmakla övülmelerini istemişlerdi. Bu anlatılanlar, ya sözü geçen Yahudîlerdir, ya da onların ileri gelenleridir. Bundan önce Yahudilerin yaptıkları çirkin hareketler açıklandıktan sonra bu cümlede de, onların mûcib olduğu uhrevî azab dile getirilmekte ve buna ilâve olarak yine onların bazı kötülüklerine işaret edilmektedir. - Onlar, o çirkin davranışlarında ısrar etmişler; - yaptıklarına sevinmişler; - kendilerinde bulunmayan güzel vasıflarla övülmek istemişlerdir. Bu cümlenin ifâde tarzı, onların bu çirkin sıfatlarla şöhret bulduklarını zımnen bildirir niteliktedir. Bir görüşe göre de bu âyette anlatılanlar, savaşa katılmayan ve sonra, "- Biz maslahatı, bu savaşa katılmamakta bulduk." diye özür dileyip bununla övülmek isteyen bir kavim idi. Son bir görüşe göre ise bunlar, bütün münafıklardır. Âyetin bütününe "ve yuhiibbûne en yuhmedû bima lem yef a'lû / ve yapmadıkları ile övülmeyi sevenler..." cümlesine en uygun düşen mânâ da budur. Çünkü münafıklar: - kalben küfre bağlı oldukları hâlde görünüşte mü'min olduklarına sevinmek; - gerçek îmândan uzak oldukları hâlde Müslümanlar nezdınde îmânla vasıflandırılmalarını istemek; - mü'minlerin en büyük düşmanları oldukları hâlde onlara muhabbet göstermekle meşhur idiler. Şu hâlde âyette kastedilenler, Yahudilerden daha önce zikredilenlerden belli bir cemaat ıdı. Münafıkların çoğu da zaten Yahudilerden idi. Bununla beraber en iyi tefsir bu âyete, - bir iyilik yapıp da buna, gurura kapılırcasına sevinen; - kendilerinde bulunmayan faziletlerle övülmeyi isteyen ve - öncekide yukarda bahsi geçen insanları da kapsayan genel bir anlam vermektir. B- "Onların azabtan kurtulacaklarını da sanma !" Âyetteki ikinci "felâ tahsebenne — sanma" fiili, birincinin tekididir. Bu ıkı fiil de, bir kırâete göre, çoğul kipi ile okunmuştur. Buna göre hitap mü'minleri kapsar. Yine, anılan iki fiil, bir kırâete göre gaybet kipi ile de okunmuştur. Buna göre, "- Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) sanmasın; " "- ya da sanması akla gelen herkes sanmasın!" demek olur. Âyette, va'dedilen cezadan önce o cezadan kurtulmayı sanmanın nehyedilmesi, o münafıkların zayıf görüşlerinin bâtıl olduğuna dikkat çekmek ve boş umutlarını kesmek içindir. Nitekim onlar, yaptıkları iki yüzlülükle: - hem dünyevî muahezeden kurtulduklarını, - hem de âhiret azabından da kurtulacaklarını iddia ediyorlardı. Sevinmeleri de bundan dolayı idi. Peygamberimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) in söz konusu zandan nehyedilmesi, onların zanlarına tarizdir; yoksa Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) ka böyle sanmasının muhtemel olduğu için değildir. C- "Onlar için can yakıcı bir azab vardır." Bundan, önce onların mutlak olarak azabtan kurtulamayacaklarına işaret edildikten sonra bu cümle ile de, onlar için, müddeti ve şiddeti nihayetsiz özel bir azab olduğu belirtilmektedir. |
﴾ 188 ﴿